1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. AK Parti'den Kaçıp Neo-Conlar'a Malzeme Olmak
AK Parti'den Kaçıp Neo-Conlar'a Malzeme Olmak

AK Parti'den Kaçıp Neo-Conlar'a Malzeme Olmak

Ceren Kenar, gözü kör AK Parti muhalifliğinin düşürdüğü çukurları; “Dikta rejiminde yaşıyoruz!” feryatları ile eli kanlı bir diktatöre sağlanan argümanların sahiplerini yazdı.

23 Haziran 2014 Pazartesi 14:23A+A-

HAKSÖZ-HABER

Türkiye gazetesinde yazan Ceren Kenar bugünkü yazısında Daniel Pipes gibi İslamofobik ve Neo-Con birinin teveccühüne mazhar olan ve ondan aferin alanları yazdı. Kenar, CHP Hatay milletvekili Mehmet Ali Edipoğlu’ndan Fehim Taştekin’e, Orhan Kemal Cengiz’den Amberin Zaman’a kadar birtakım yazar-çizerlerin AK Parti muhalifliklerinin kendilerini eli kanlı bir diktatöre nasıl argümanlar sağlayan bir boyuta getirdiğine; IŞİD-Türkiye ilişkisi ve Suriye üzerinden yaptıkları dezenformasyanlara dikkat çekiyor.

***

AK Parti'den kaçıp Neo-Conlar'a veya Hizbullah'a malzeme olmak

Ceren Kenar / Türkiye

Siyasi görüşlerim bir kamyon sürücüsü basitliğinde, bir akademisyen derinliğinde değil” diyor Daniel Pipes. Doğru da söylüyor.

Daniel Pipes uzun süre akademisyenlik yapmış, bir Orta Doğu tarihçisi. CV'si göz kamaştırıcı. Harvard'da doktorasını tamamlamış, Chicago Üniversitesinde akademisyenlik yapmış. Fakat siyasi görüşleri ve propagandistliği akademik kariyeri kadar parlak değil.

Pipes özellikle 11 Eylül sonrası Amerika'da anaakım hale gelen İslamofobi'nin "ağır abi"lerinden, Neo-Con teorisyenlerden. Obama'nın Müslüman olduğunu düşünüyor; Filistin meselesinin Batı Şeria'yı Ürdün'e, Gazze'yi Mısır'a bağlayarak yani Filistin iddiasını yok ederek çözüleceğine inanıyor; Amerika'nın İran'daki nükleer tesislerini bombalaması gerektiğini iddia ediyor.

Campus Watch isimli bir projesi var. İsrail'i eleştiren akademisyenlerin isimlerinin öğrencileri tarafından deşifre edilmesi yönünde çağrı yapan ve bu akademisyenleri “nefret suçu” ve “ırkçılık” ile itham eden bir site Campus Watch. Bu projesi cadı avı yaptığı yönünde epey tepki çekti.

Daniel Pipes'ın Suriye meselesindeki tavrı ise “yesinler birbirlerini” ile özetlenebilir. Amerikan yönetimine tavsiyesi çatışmaların mümkün olduğu kadar uzun sürmesine izin vermesi. Pipes'a göre Suriye çatışan iki taraf da kötü olduğundan, birbirlerini tüketene kadar savaşmaları en makul senaryo.

Daniel Pipes'ın harikalar diyarı konusunda biraz fikriniz oluşmuştur diye düşünüyor ve sadede geçiyorum. Pipes “IŞİD'e Türkiye desteği” başlıklı bir yazı kaleme almış. Türkiye'nin IŞİD'e destek verdiğinden zerre şüphesi yok. Makalesinde kaynak verdiği kişiler tamamen Türklerden oluşuyor. Orhan Kemal Cengiz, Kadri Gürsel, Mustafa Akyol ve Amberin Zaman'dan alıntılarla, Pipes Türkiye'nin IŞİD'e verdiği desteği kanıtlıyor. Öncelikle bahsi geçen yazarlarımızı tebrik edelim, Pipes'ın teveccühüne mazhar oldukları için. Kolay olmasa gerek...

Cengiz'den Türkiye'nin desteğinin “cihadcılar” için hayati olduğunu, Gürsel'den ise Suriye-Türkiye sınırının iki yönlü bir “cihadcı” otobanı olduğunu öğreniyoruz. O sınırın açık olması sayesinde hayatı kurtulan 1 milyon Suriyeli varken, o sınırı geçen 1 milyon Suriyeli sivile karşı, birkaç bin “cihadcının” sınırın işlevini belirlemesi siyasi oportünizm açısından hoş, temel insan hakları açısından ise epey zalim bir seçicilik.

Pipes'ın bir diğer kaynağı Amberin Zaman. Zaman, IŞİD'in Türkiye'nin Musul konsolosluğunu rehin almasından bir hafta sonra, “Türkiye IŞİD'i hâlâ  destekliyor” başlıklı bir makale yazabilmiş bir gazeteci. Kanıt var mı, yok. “Rojava'da bir YPG üyesi böyle dedi” diyor bu epey provokatif ve iddialı manşet için. Rojava'da PYD ve YPG üyesi militanların hayal güçlerinin bayağı iyi olduğunu ve propagandalarının önemli bir kısmının epey ilginç iddialardan oluştuğunu çoğu gazeteci bilir (belli ki Zaman hariç.) Rojava'da üst düzey komutanların “Türkiye, Suriyeli muhaliflere nükleer silah veriyor” (evet yanlış okumadınız) dediği vakidir. Burada gazetecinin görevi iddiayı direkt manşet yapmak yerine, bu iddiaların kendisine neden söylendiği üzerine düşünmek, iddiaların gerçek olup olmadığını araştırmaktır. Zaman'ın PR faaliyetlerine epey emek verdiği, PYD lideri Salih Müslim'in, BBC'ye verdiği röportajda, Türkiye'nin IŞİD'e destek vermediğini söylemesinden sonra hâlâ böylesi bir başlık atılmış olması yapılanın operasyonel gazetecilik değil, ucuz operasyonel gazetecilik olduğunu gösteriyor.

CHP Hatay milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu'nun IŞİD ile Türkiye arasında olduğunu iddia ettiği (fakat nedense kanıtlamak için bir tane bile delil sunma gereği duymadığı) petrol anlaşması iddiası da Pipes'ın radarından kaçmamış.

Ediboğlu'nun daha önce zikrettiğini incileri geçtiğimiz hafta kaleme almıştım. Bir tanesini unutmuşum ekleyelim:

Hatırlayanlar olacaktır: Suriyeli muhaliflerin, Lübnanlı 11 Şii'yi Suriye'de kaçırması bölgesel bir kriz oluşturmuştu. Muhalifler bu kişilerin rejim askerlerine destek vermek için gelen Hizbullah üyeleri olduklarını iddia etmişti. Kaçırılan kişilerin aileleri ise bu kişilerin Suriye'de türbe ziyareti için orada olan hacılar olduğunu iddia etti. Türkiye Lübnanlı Şiilerin iadesi için müzakerelerde bilfiil görev aldı. Ancak özellikle Hizbullah'ın propagandası ile Türkiye'nin bu kaçırma olayında dahli olduğuna dair bir yalan ayyuka çıktı Lübnan'da. Bu yalanın ortaya çıkarılmasındaki kasıt ortada idi: Türkiye'yi iyice sıkıştırarak pazarlıklarda oynayabileceği en aktif rolü oynatmak ve Türkiye'nin Suriyeli muhaliflere yapabileceği en ciddi baskıyı yaptırarak 11 Lübnanlının serbest kalmasını sağlamak.

Bu doğrultuda 1 sene arayla toplamda 4 Türkiye vatandaşı Lübnan'da kaçırıldı. İlk olarak bir kamyon şoförü ve bir mühendis, bir sene sonra ise iki THY pilotu.

Lübnan'da iki Türkiye vatandaşı rehin alınmış. Türkiye bir yandan vatandaşlarını kurtarmaya, diğer yandan kaçırılan Lübnanlıları kurtarmaya çalışıyor... 

Bu arada CHP  Hatay milletvekili Mehmet Ali Ediboğlu çıktı ve dedi ki, kaçırılan Lübnanlı rehineler aslında Suriye'de değil, Türkiye'de tutuluyor: “Edipoğlu kaçırılan Lübnanlıların Türkiye’de tutulduğuna inanıyor: “Suriye’de 11 Lübnanlının kaçırılmasından 3 gün sonra Hatay’a özel bir uçak indi. Ankara-Hatay arasında 2-3 kez özel uçak trafiği yaşandı. MİT görevlileri uçaktakilere havaalanında yeni kimlik düzenledi. Bunların Lübnanlı rehineler olduğu söyleniyor.” Bu satırlar, Mehmet Ali Ediboğlu'nun fantastik iddialarına her zaman köşesinde yer verme nezaketi gösteren Fehim Taştekin'den.

Ediboğlu'nun bu iddiası kocaman bir yalandı. Niye mi? Zira o sırada Suriye'de Azez kasabasından tutulan Lübnanlı rehineler hemen her gün Azez'den televizyona bağlanıyor, bu kişileri kaçıran Ebu İbrahim rehineleri ile poz veriyor ve basına konuşuyordu.

Ediboğlu'nun bu sözleri söylediği, Taştekin'in hiç sorgulamadan haber yaptığı bugünü çok iyi hatırlıyorum. Çünkü o tarihlerde Beyrut'ta yaşıyordum. Sokakta telefonda Türkçe konuşmanın bile tavsiye edilmediği, Türkiyeli olmanın epey risk olduğu günlerdi. Ediboğlu'nun bu sorumsuz yalanı aynı gün Hizbullah medyasına düşmüş, “Türkiye milletvekili bile bizim dediğimizi diyor” şeklinde sunulmuştu. Ediboğlu'nun Hizbullah ve Suriye rejimi medyası ile al gülüm-ver gülüm ilişkisi göze alındığında şaşırtıcı bir durum değildi. Malum organize işler bunlar...

Ediboğlu'nun bu tür epey tehlikeli yalanları için köşesini cömertçe açanın Fehim Taştekin olması ise yine sürpriz değil. Taştekin'in Suriye meselesinin ilk günlerinden itibaren yaptığı manipülasyon ve dezenformasyonları listelemek için bir köşe yazısı epey sınırlı kalıyor, kendisinin Esad rejimini meşrulaştırmak için gösterdiği yoğun eforun bir Baas onur nişanı ile henüz ödüllendirilmemiş olması Esad rejiminin bir ayıbıdır.

Bunların hepsi geleceğe düşülen notlar. Gözü kör AK Parti muhalifliğinin düşürdüğü çukurlar. Dikta rejiminde yaşıyoruz feryatları ile eli kanlı bir diktatöre sağlanan argümanlar. Liberal demokrat pozlar altında Neo-Conlar'ın takdirine teveccüh olmalar, aynı pozisyona düşmeler. Dünyanın en mühim "İslamofoblarından" birinden aferinler almak.

#DirenAkıl #DirenAhlak

 

 

HABERE YORUM KAT

2 Yorum