AK Parti Referandum Sonuçlarını Nasıl Yorumluyor?
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Yasin Aktay, referandum sonuçlarını değerlendirdi.
Referandum kampanyaları sırasında üstünlüğün “hayır” cephesinde olduğunu belirten AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Yasin Aktay, sonuçlara göre göre AK Parti’nin oylarının gerilemediğini belirtti.
AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) heyeti üyelerinin “PKK destekçisi” ve “Hayır’cı” olduğunu ifade eden Aktay, “evet” oylarının çalınmış olabileceğini söyledi.
Aktay, şu an için yeni bir “çözüm sürecinin” söz konusu olmadığını, bu aşamadaki çözümün “terörle mücadele” olduğunu belirtti.
BBC Türkçe tarafından Aktay’la yapılan röportajı ilgilerinize sunuyoruz:
Seçim sonuçları MYK ve MKYK’da ele alındı. Ne tür değerlendirmeler öne çıktı?
Neticede biz şu anda bir galibiyet elde ettik. Bu bir seçim olsaydı bile şu ana kadar AK Parti’nin almış olduğu en yüksek oydan daha yüksek bir oya tekabül ediyor.
Dolayısıyla burada verilen “evet” oylarının AK Parti’ye verilmiş, verilmemiş oyların da AK Parti’ye verilmemiş olduğunu, değerlendirmekten uzak durmaya çalıştık.
Buna rağmen ne kadar böyle desek de, kabul edelim ki oyların bir kısmı sırf AK Parti bu öneriyi getirdiği için AK Parti’ye verilmiştir. Bir kısmı da sırf AK Parti bu öneriyi getirdiği için AK Parti’ye karşıt olarak “hayır” cephesinde yer almıştır.
Ama hangi oranının böyle olduğunu, hangi oranının başka türlü olduğunu ölçmenin bir yolu yok.
Normal şartlar altında bir seçim olsa AK Parti’ye oy vereceğini çok iyi bildiğimiz ve çok kararlı bir biçimde AK Parti’ye oy vereceğini söyleyen hatırı sayılır bir kesimin bu referandumda “hayır” oyu kullanmış olduğunu da biliyoruz.
O yüzden biz işin neticesine bakıyoruz.
Neden daha iyi olmadığını da tartışırız dediniz. Son MYK ve MKYK toplantılarında o bağlamda tartışmalar oldu mu?
Bir defa şöyle bir değerlendirme yapıldı. Biz zor olanı savunuyorduk. Biz henüz geleceği pazarlıyorduk.
Öbür taraf ise mevcut olanın daha iyi olduğu üzerinden hareket ederek, bizim sunduğumuzun bir takım riskler içerdiğini anlatmaya çalışıyordu. Aslında bir anlamda psikolojik üstünlük veya söylemsel üstünlük “hayır” cephesindeydi.
O yüzden bizim kampanyamızın başarılı olduğunu düşünüyoruz. İlk başladığımız zaman, anketler yüzde 40’ın biraz altında “evet” oylarını gösteriyordu. Kampanya esnasında, çok önemli sayıda insanı ikna etmiş olduk.
Eleştirdiğimiz taraf şu: Neden daha ikna edici olamadık? Belki daha iyi enstrümanlarla, daha iyi bir anlatım tarzıyla bu sistemin daha iyi olduğuna insanları ikna etmek mümkün olabilirdi.
Bu anlamda anketleri çok iyi yaparız ve yaptığımız anketler çok isabetli anketlerdir. Mesela biz bu neticeyi görüyorduk. Bu bizim için çok sürpriz olmadı.
AK Parti seçmenlerinin bir bölümünün “hayır” vermesinin nedeni sizce nedir?
Bir defa bu bu tek adam klişesi çok fazla tutuyordu. Biz de buna karşı sadece savunma konumunda kalıyorduk.
Biz toplumda onunla boğuştuk, onunla mücadele etmeye çalıştık. Bunun, büyük şehirlerde daha da fazla etkili olduğu anlaşılıyor.
Ama buna rağmen büyük şehirlerde bir seçim olsa yine yüzde 48,5-yüzde 49 oranında bir oyumuzu muhafaza ettiğimizi görüyoruz. O açıdan da bizi çok daha endişelendiren bir netice değil.
İstanbul ve Ankara genelinde ya da Eyüp, Üsküdar gibi mahallerdeki AK Parti seçmeninin bu seçimde “hayır” oyu veren seçmenlerin genel seçimlerdeki tercihinin yine AK Parti olacağını mı değerlendiriyorsunuz?
Anketlerde genel eğilimler çıkıyor. Normalde bize oy verecek bir kesimin, partimiz içerisinde yüzde 8,9’a yakın bir kesimin bu pakete ikna olmamış olduğu için, bu pakete “hayır” demiş olduğunu anlıyoruz.
Demokrasi anlayışımız içerisinde, şu anda aldığımız oyları çantamızda keklik gibi görmüyoruz, o oyları hak etmek için her gün çalışmamız, güven tazelememiz gerektiğini çok iyi biliyoruz.
O zaman buralarda, MHP’den gelen oylarda mı sizin açınızdan büyük bir sıkıntı var?
Bizden bir fire var. Milliyetçi Hareket Partisi’nin hiç oy vermemiş olduğunu söyleyemeyiz, çünkü verdiler, bayağı verdiler. Ama ne kadar verdi, kaç kişi verdi, onlar belki anketlerle ortaya çıkarabilir. Ama bu saatten sonra referandumun sonucu açısından hiçbir önemi yok.
Tabii ki seçmen eğilimlerinin nereye doğru gidiyor olduğunu önemseyen taraflar açısından önemli. Oy oranımızda bir düşüklük yok. Referandumun tabiatı dolayısıyla orası haritada siyaha boyanmış oluyor ama aslında partiler yarışıyor olsa gene biz birinci partiyiz, hem de açık ara birinci partiyiz.
İstanbul, Ankara başta olmak üzere büyükşehirlerdeki belediye yönetimlerinin tartışmaya açılmasını beklemeli miyiz?
Ben şu anda öyle bir tartışma açmayı gerekli bulmuyorum. Bizim büyükşehir belediyelerimiz gayet başarılı. Yalnız şöyle bir problem yok değil.
Bizim yeni kuşaklar, bu belediyelerin ilk geldiklerinde boğuştukları devasa sorunların yaşandığı şehirlerde yaşamadılar. Artık o sorunların çözülmüş olduğu şehirlerde gözlerini dünyaya açmış olanların oy kullandıkları şehirlerde yaşıyoruz. Dolayısıyla bu büyük şehirlere artık yeni şeyler söylemek lazım.
Bizim büyükşehir belediyelerimiz hâlâ çok iyi ama dediğim şey şu. Burada yeni kent sınıfının davranışlarını, hesaba katmamız elbette ki gerekiyor.
Sonuçlar üzerinden parti bazı politikalarında ve kullanılan dilde değişikliğe gitmesi beklenmeli mi?
Her gün o tür değerlendirmeleri yapıyoruz. Şunu biliyoruz, şu anda, insanlarımızın ekonomik ihtiyaçları, sorunları ön planda. Biz biraz ona yoğunlaşacağız.
Gayrı safi milli hasılayı 2013’e kadar, 11 bin dolara kadar çıkardık ama orada durduk, ilerletemedik. Aslında sebebi çok malum. 2013’ten itibaren maruz kaldığımız, zincirleme darbe süreçleri, Gezi hadisesi, 17-25 Aralık, Kobani hadisesi ve en son 15 Temmuz, bize çok zaman kaybettirdi.
Şu anda ülke olarak iyimser bir durumdayız. Bu iyimserliği ekonomik bir bahara dönüştürmek gibi bir arayış içinde olacağız.
Ülkede iyimserlik var dediniz ancak “hayır” oyu verenler de bir karamsarlık içinde. Parti olarak siz, usulsüzlük ve hile iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her seçimden sonra sonuçlar üzerine böyle tartışmalar oluyor. Seçimlerin özellikle birbirine yakın olduğu yerde tarafların itirazları durmaz. Bütün itirazlar kabul edilse bile, o 1 milyondan fazla olan fark zaten kapanmıyor.
Ama muhalefet burada da bir uyanıklık yapıyor. Bu farkın, tamamen bir hileyle veyahut usulsüzlükle oluşmuş olduğu algısını yaratmaya çalışıyor. Seçimlerde usulsüzlük olmuşsa, bütün partiler beraber yapmış.
Şimdi mühür vurulup vurulmaması, seçimin tabiatını çok da etkileyen bir şey değil ama yasal gerekliliği var. Oy vermiş seçmeni, halkı cezalandırmak gibi bir sonuç doğurmasın diye, ki halkın bir kabahati yok, gitmiş sandıktaki görevliler kendilerine bu zarfın mühürlü olarak verilmesi gerektiğini söylememişler.
Doğrusu ben bana verilen zarfı hatırlamıyorum. Ve bu oran çok düşük.
Küçük olması hâlinde bile yüzde 49 oy veren yurttaşların seçimlere yönelik meşruiyet algısı açısından önemli değil mi?
Niye yüzde 51’i hesaba katmıyorsunuz? O yüz bin oyun hepsini “hayır” mı zannediyorsunuz? Yine orantılı olarak o oyların hepsi sonuca etki etmeyecek şekilde çıkar.
Onların bir kısmı “hayır”dır, bir kısmı “evet”tir. Muhalefet sadece abartıyor. Bir kaşık suda fırtına koparmaya çalışıyor. Maalesef dışarıdakiler de, dış basın da bunu hemen satın alıyor.
AGİT temsilcileri zaten PKK’cı, zaten fanatik “hayırcı”ydılar. Bunlar sahada militan gibi çalıştılar. Militan gibi çalışan adam, gelmiş rapor tutmuş diyor ki, hile var.
Ama daha önceki seçimlerde aynı AGİT’in çok farklı raporları vardı...
AGİT gözlemcisi olarak gelmiş milletvekilinin PKK paçavraları altında verdikleri pozları da gördük, parlamentolarındaki mücadeleyi de gördük. Bal gibi PKK’nın Avrupa’daki temsilcileri gibi davranan insanlar bunlar. Bunlardan herhangi bir şey olur mu?
Yüzde 49 oy veren yurttaşların oylarının çalınmış olabileceğine dair kaygıları orada duruyor. Bu kaygıları giderecek adımlar atılır mı?
Açıkçası benim de bir kaygım var ve hakikaten, çok ciddi, samimi söylüyorum, şu anda benim oyumun da çalınmış olabileceğini düşünüyorum. “Evet” oyları daha yüksek çıkmalıydı. “Evet”i savunmuş birisi olarak “evet” oylarının benim düşündüğüm, hesapladığım kadar olmadığını düşünüyorum. Muhtemelen “evet” oyları sandık başlarında çalındı. İnsanların kanaatkâr olmaları ve sonucu kabullenmeleri lazım.
Seçimlerin yenilenmesi tartışma konusu dahi değil sizin açınızdan...
Niye birileri kaygılı, birileri hazımsız diye yineleyelim?
Kaygılı olanlar da toplumun yarısı...
“Hayır” yarısı değil, bu kadar da abartmayalım. Her “hayır” diyen yenileyelim demiyor. İsterseniz “Seçimler yenilensin mi?” diye bir anket yapalım. Kim bu zahmete girmek ister? Çocuk oyuncağı mı bu? Ülkenin istikrarı ciddi bir tehdit, risk altına giriyor. Neden? Birilerinin kaygısı giderilecek diye.
Güneydoğu’da HDP ve CHP’nin toplam oylarında belli bir oranda gerileme görünüyor. HDP bunu, “operasyonların ardından bölgedeki kamu çalışanlarının sayısının artması, göç nedeniyle bir bölüm seçmenin oy kullanamaması ve hile ve baskılarla” açıkladı. Siz bu ortadaki oy artışını nasıl yorumluyorsunuz?
Yenilgiye mazeret uydurmak çok yaygın bir davranış biçimidir. Oradaki insanların göç ettikleri için oy veremiyor oldukları düşüncesi çok yanlış bir düşüncedir. Seçime katılım oranı had safhada. Bazı yerlerde oylarımızı yüzde 400 arttırmışız. Diyelim ki Cizre’de, İdil’de, Yüksekova’da oyumuz neredeyse yüzde 400, 450 oranında artmış.
Siz bunu neye bağlıyorsunuz?
Şuna bağlıyorum. Güneydoğu’da maalesef çözüm süreci esnasında HDP kendi seçim kampanyasını PKK’ya ihale etmişti. HDP’nin seçim kampanyasını PKK yürütüyordu ve namluların ucunda yürütüyordu.
Bu dediğinizin geçmiş için geçerli olabileceğini düşünürsek, neden özellikle 1 Kasım ve 16 Nisan’da AK Parti’nin oyları artış trendinde?
PKK’nın bu seçim sürecinde eli kolu bağlı kaldı. Terör operasyonları dolayısıyla halka bir güven geldi.
Şehrin içerisinde halkı kendisine canlı kalkan yaparak devlete savaş açan bu PKK’ya, çoluk çocuğu devşirip militan hâline getiren, dağda birer teröriste dönüştüren bir PKK’ya , HDP’nin ses çıkarmamış olması, hatta onu, mecliste savunma durumuna gelmesi, halkın HDP’den uzaklaşmasına yol açtı.
Eskiden insanlar AK Parti’ye veremiyorlardı. Çünkü korkuyor, tehdit alıyor. Ben bu tehditleri bilfiil yaşadım.
Referandum sonrası bölgeden gelen haberlerde “evet” diyen seçmenlerin bir bölümünün yeni bir “çözüm sürecini” bekledikleri görülüyor. Partide yeni bir “çözüm süreci” tartışması var mı?
Doğrusu, benim böyle bir algım yok. Bu, referandumda “evet” diyenlerin değil, “hayır” diyenlerin talebi. Onlar, hemen, “evet” diyenlerin yarattığı olumluluk üzerinden kendi ideolojik taleplerini ciro etmeye çalışıyorlar.
Anladığımız, yeni bir “çözüm süreci” tartışması yok...
Bizim şu an çözümümüz, terörle mücadele ve halkla olabildiğince yakın olmaktır. Terörle, sonuna kadar, son bir terörist kalmayıncaya kadar, elindeki silah tamamen bırakılıncaya kadar mücadele edilir. Bu çözümümüzdür. Şu anki çözüm süreci budur, terörle mücadele.
Referandum sonrasında Gülen örgütüne yönelik soruşturmaların derinleşeceği konuşuluyordu. Soruşturmaların derinleşmesini beklemeli miyiz?
FETÖ’yle ilgili tabii ki mücadele devam edecek. Bu yapı, dünyada görebileceğimiz en ezoterik, en sırcı yapı. Dolayısıyla bunların hâlâ sağda solda, devlet içinde gizlenmiş çok kritik noktalarda elemanları varsa, bunları orada bırakmak çok doğru değil. Bu tehlikeyi bertaraf etmek için gereken yapılacaktır. Ancak bu, kendi içimizde kendi, toplumsal güvenimizi de çok fazla zedeleyecek bir aşamaya da varmamalı.
Bu soruşturmalar nedeniyle mağdur olduğunu söyleyen bir kesim de var. Onların mağduriyetlerini gidermeye yönelik adımlar atılacak mı?
Bir takım tespitler yapılıyor. Tespitler düzeyinde bir takım bürokratik mekanizmalar giriyor. Kurumlar hata yapar, o müesseselerde insani faktörü çok belirleyici oluyor.
Fethullahçı aşamadayken FETÖ’cü aşamaya geçildiğinde bu yapıyla yollarını ayırmış insanlar var, biz o yüzden 17-25 Aralık kriteri koyuyoruz. Ondan sonra çok önemli sayıda insan, onlarla irtibatlarını kopardı. Şimdi savcılar, kurumlar, bu dönemselliği tam teşhis edemeyebiliyorlar, oradan doğru bir takım hatalar çıkıyor.
AK Parti içinde hâlâ bu yapıdan birilerinin bulunuyor olabileceğine dair şüpheleriniz var mı?
Olabilir. Biz de tespit ettiklerimizi ayıklıyoruz. Ayıklayacak mekanizmalarımız var. Ama piyasada oluşturulmaya çalışılan bir algı var: AK Parti bunlarla dolu, hem de milletvekili düzeyinde. Kılıçdaroğlu dedi ki 120 ila 180 tane milletvekili var. Eğer 120-180 arasında milletvekili olsaydı zaten anayasa geçmezdi, darbe yapılmasına da gerek kalmazdı.
Yani, önümüzdeki dönemde AK Parti’li bazı milletvekillerinin bu yapıyla bağı ortaya çıkarsa bu çok şaşırtıcı mı olur?
Biz meydan okuduk, hatta rica ediyoruz. Varsa AK Parti’nin içerisinde bizim bilmediğimiz, ki bilmiyoruz, bize bildir onları, hemen tasfiye edelim. Gece gündüz sana dua ederiz ey Kılıçdaroğlu. Biz o kadar enayi miyiz? Kelle koltukta biz FETÖ’ye karşı mücadele veriyorken ve bizi yatağımızda katledebilecek bir haini kendi içerimizde bile bile barındırır mıyız biz?
Referandum sonuçlarının ardından kabinede revizyon gündeme gelir mi?
Ben şu anda hükümette değilim ama şu an için bu gündemde yok.
HABERE YORUM KAT