AK Parti Önce Sırtındaki Kan Emen Kenelerden Kurtulsun!
AK Parti içinde kan emen kene gibi bir grup olduğunu belirten Abdurrahman Dilipak "AK Parti sağlığına geri dönmek istiyorsa, önce sırtındaki bu kan emen kenelerden kurtulması gerek" diyor.
Abdurrahman Dilipak’ın Yeni Akit gazetesinde yayımlanan konuyla alakalı köşe yazısı (09 Mart 2019) şöyle:
AK Parti’de İslamcıların Yüzdesi Kaç?
Kaldığımız yerden devam edelim. Sahi Erdoğan hangi gelenekten geliyordu?
Bu AK Parti içinde, “İslamcıları %5 gören” AKP’lilere meydan bırakılırsa bunun faturası ağır olur. Eğer listeye giren bazı adaylar yine seçilirse, AK Parti’nin işi zorlaşır. Eğer o adamları tutamazlarsa bu iş mahkemelik olur. Bu giderek Mafyalaşan tipler yollarına devam etmek isterlerse, AK Parti sağlığına geri dönmek istiyorsa, önce sırtındaki bu kan emen kenelerden kurtulması gerek.
Bunların en tepeden en alta kadar her yerde uzantıları var. Bu haram para, haram ilişkiler sonlandırılmayacak olursa bedeli ağır olur. Kem alat ile kemalat olmaz. Haram para ile hayır yapılmaz. Kendilerine Osmanlı’dan ve zekattan tahsisat alanlar üzerinden kıyas yaparak meşruiyet oluşturmaya kalkanlar, aslında kendi haramlarına İslam’ı malzeme yapmaya kalkan bahtsızlardır. Bunu geçmişte yapmaya kalkanlar, zaman içinde çeşitli fitnelere ve yıkımlara sebeb oldular. Tarih bu müfsitlerin sebeb oldukları trajedilerin hikayeleri ile doludur.
Devlet kimsenin babasının malı değil. Mahkeme kadıya mülk de değil. Biz “Tek adam”lık iddiasında bulunanları da gördük, “Ebedi şef” iddiasında olanları da, “Kesebir”leri de. Hilafet fonundaki zekat paraları ile faiz kurumu kuranları da, kurban keserek genelev açanları da!. Tek Parti döneminin cinayetlerini de yaşadık, çok parti döneminde yaşanan haltları da gördük. “Halaskar zabitan”ların darbe dönemlerinde yaşattıkları haksızlıkları, zulümleri, soygunları da gördük. Öfkeleri ağızlarından taşanların neler yaptıklarına şahid olduk. İskilipli Atıfları, Medine Bircanları unutmadık. Daha neler neler.. 47 yıllık yazı hayatımda bu gözler neler gördü, bu kulaklar neler duydu, bu can neler yaşadı! Onun için bugünle darbe günlerini kıyaslamam. O günlerin hepsini bütün sıcaklığı ile yaşadım. Birçok olaya şahid oldum bir gazeteci olarak, siyasetin kıyısındaki biri olarak.
Tamam, bugün de “bizden” birileri ekranlarını bana da karartıyorlar, mikrofonlarını kapatıyorlar, sayfalarını da. Kimi vakıflarının, kimi belediyelerinin kültür etkinlikleri dedikleri programlarından adımı da çıkarıyorlar. Gülüp geçerim. Kendilerine zarar verirler. Keskin sirke küpüne zarar verir.
“Taşgetiren vakası”nda, bu işin arkasında kim varsa ortaya çıkarılıp gereği yapılmalı. Bu işler böyle devam eder, yapanın yanına kâr kalırsa, yarın yargısız infazlara kadar gider işin ucu. Bu iktidar aşkı böyledir ve bütün aşklar böyle başlar. Bu işler kısa süre içinde şüyuu vukuundan beter hadiseler haline gelir. Unutmayın söylenti, en tehlikeli gerçekten daha tehlikeli olabilir. Söylenti kargaşanın ikiz kardeşidir. Ah! Siyasetname okumamış, tarihi övgü ve sövgü, hainler ve kahramanlar kitabı sanan gafiller, okusaydınız, anlasaydınız da, tarihin tekerrür edip durmasına vesile olan işler yapmasaydınız. Sizden öncekilerin yaşamak zorunda kaldıkları acılar, sizin için baht kaynağı olsaydı. “Öfkeyle kalkıp zararla oturanlar”dan olmasaydınız!
İnsan olan her yerde Şeytan da vardır. Özellikle kamusal sorumluluk üstlenenlerin “cam ev”de oturmaları gerek. “Beni bana bırakma Rabbim” diye dua etmeleri gerek. Kendi nefislerine güvenmemeyi öğrenmeleri gerek. Bunların kamu malını “kul hakkı” olarak görmeleri gerek. “Yetim malı” olarak görmeleri gerek. Yetim malına el uzatanların namazlarının bile kabul edilmeyebileceğini bilmeleri gerek. Haram para ile hayır yapılmayacağını bilmeleri gerek. Helale haram katınca, bunun temiz suya şarap katmaktan farkı olmadığını bilmeleri gerek. Hayır diye yaptıkları şeyin bu anlamda onlara hayrı olmayacaktır. İslam’da necasetten, domuzdan, şaraptan taharet gibi “Hades”den de taharet gerekir. Haram para ile yapılan işlerden hayır gelmez.
Nenem derdi ki, “Allah buğdayın karnını yarık yarattı ki, paylaşırken hak geçmesin, buğday tanesi kolay paylaşılsın” diye. Bakın muhatabınız kafir de olsa ona haksızlık yapamazsınız. Resulullah Medine’ye giderken, Hz. Ali’yi niçin geride bırakmıştı, hatırlayın..
Hz. Ömer kendini eleştiren sahabeyi susturmadı. “Ömer yanıldığında onu düzelten kulunu yaratan Allah’a hamd ederim” dedi.
Ben yanılırsam ve eğer siz beni düzeltmezseniz, ben sizden şikayetçi olurum. Ben nasıl eleştiriyorsam, siz de beni öyle eleştirebilirsiniz elbette. Nefsimi terbiye etme konusunda bana yardım edin. Ben yanılırsam beni uyarın ki, Allah’ın gazabına uğrayanlardan olmayayım. Madem her gün bir şeyler yazıyorum, başkalarını yanıltmanın vebali büyük olur. Beni düzeltin ki, ben de başkalarına zarar vermeyeyim. Her gün bir şeyler yazarken, aslında birçok yanlışlar da yapıyorumdur. Sizler de sakın olana kafanızı bana kiraya vermeyin. Gerçek benim yazdıklarımdan ibaret olmadığı gibi, bazı durumlarda aklımla vardığım sonuçlar konusunda tam benim tersim olan bir kanaate sahip olup, en az benim kadar doğru olabilirsiniz. Akledeceğiz, sabredeceğiz, istişare edeceğiz, şûra yapacağız. Her gün, günde 40 kez, “Bana hakkı hak, batılı batıl göster” diyorsak elbette vardır bunun sebebi. İnsanları kendimize değil, Allah’a, Resulüne, kitaba çağıralım. Ne kibirlenerek başkalarına İlahlık ve Rablik taslayalım, ne de başkalarını, o kim olursa olsun, Allah’tan başka hiç kimseyi İlah ve Rab edinmeyelim.
Dikkat edelim öyle haltlar yeniyor ki, eğer onları yapanlar “Bizden” ise, ben o “bizden” değilim. “Bizden” görünen herkes “bizden” değildir. Sakın ola, “Şeytan sizi Allah’la adatmasın!”
Kimse kimseye “Raina” demesin. “Unzurna” yeter. Kimse kimseye “hüküm koyma”ya, “posta koyma”ya, kimse kimseye aba altından sopa göstererek, bazı birtakım güçleri devreye sokarak insanları terbiye etmeye kalkmasın. Bu İlahlık ve Rablik taslamak olur. Din ve devlet büyüklerini de İlah ve Rab edinecek değiliz. Bizim Rabbimiz Allah’tır! Biz din biçenlerin, kendi ideolojilerini dinleştirenlerin de geçmişte kimler olduklarını ve bu yolda neler yaptıklarını biliyoruz. Bu anlamda haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, Allah’a ve ahiret gününe iman edenler için yol birdir. O da haklının yanında, zalime karşı durmaktır. Hatta zalim babamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa. Ayet öyle diyor: “Bir kavme olan düşmanlığınız sizleri onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmesin”
Öte yandan; birilerine olan kızgınlığımın; onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmemesini ben Rabbimden niyaz ediyorum. Ve o duam o ki, Rabbim benim ellerimle zalimleri cezalandır ve mazlumlara yardım et. Bana Hak’kı Hak, batıl’ı batıl göster ve Hak’da toplanmamızı nasib et. Beni nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil. Beni rızanın tecellisinin vesilesi kıl. (Amin)
Beni sabırla dinleyen, yanıldığımda beni uyaran, hakkı söylediğimde sesime ses vererek, Hak olan sözü destekleyen kardeşlerimden Allah razı olsun. Teşekkür.. Selâm ve dua ile.
HABERE YORUM KAT