AK Parti Kürt açılımında hangi noktada?
Doç. Dr. Yalçın Akdoğan, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın en yakınındaki isimlerden biri. Akdoğan’ın Star gazetesinin ‘Açık Görüş’ ekindeki ‘PKK ne yapmaya çalışıyor’ başlıklı yazısı ‘Kürt açılımı’ konusunda AK Partinin gelmekte olduğu noktayı değerlendirmemize ışık tutabilecek nitelikte saptamalar içeriyor.
Akdoğan’ın yazısındaki ilginç değerlendirmelerden biri şu: ‘BDP, PKK’yı terörist olarak adlandırmayabilir, ama şiddet olgusuna yönelik tavır alması demokratik siyasetin bir gereğidir.’
Bu saptama, bence doğruluğu tartışma götürebilecek bir saptama. Çünkü, BDP’lilerin şiddete karşı olduklarını net bir şekilde dile getiren açıklamaları var. Ancak, şiddet karşıtı duruşlarını tanımlarken, sadece PKK şiddetini değil devlet şiddetini de eleştiriyor olduklarını gözden kaçırmamak gerekiyor.
Akdoğan’ın saptamasındaki kilit nokta, ‘BDP, PKK’yı terörist olarak adlandırmayabilir’ cümlesi. Bu saptama, ‘PKK’ya terör örgütü demezseniz görüşmeyiz’ tutumundan vazgeçme yönündeki bir eğilimin ipucu olarak değerlendirilebilir.
Akdoğan’ın yazısında vurgu yaptığı ana noktalardan biri de, PKK’nın BDP üzerindeki hegemonyası: “Dibinde ot bitirmeyen, bölgede en küçük bir sivil inisiyatife bile yaşama hakkı tanımayan, siyasi aktörlerin sivrilmesine ve popüler olmasına tahammül edemeyen PKK, BDP’nin kurumsal şahsiyetini tehdit eder durumdadır.”
Akdoğan bu noktadaki saptamalarını şu şekilde derinleştiriyor: “PKK nasıl Kürtlerin menfaatlerine zarar veren bir engele dönüştüyse, BDP’nin siyasi gelişimimin de önünde engeldir. Leyla Zana’nın izole edilmesi, Ahmet Türk’ün etkisizleştirilmesi, hatta Osman Baydemir’e bile tolerans gösterilememesi hangi tahammülle izah edilebilir?”
Akdoğan’ın şu satırları, bütün söylediklerini özetler nitelikte: “BDP demokratik sistem içinde bir aktör olmayı artık içine sindirebilmelidir. Devlet BDP’yi önemli ölçüde sistem içinde tutmaya çalışmaktadır. Her türlü aşırılığa rağmen TBMM’de grup olarak faaliyet gösterebilmeleri bir toleransın ifadesidir.”
Akdoğan’ın yazısının içerdiği dikkat çekici detaylardan biri de, BDP’nin PKK ile ilişkisini kesmesi yönündeki çağrı.
***
Bu yazı, Erdoğan ve çevresinde Kürt açılımına ilişkin ne gibi yeni anlayışlar olduğu üzerine tekrar kafa yormama yol açtı. BDP’yi yeniden muhatap almaya ve sorunları çözmeye yönelik yeni bir anlayış geliştiği izlenimini edindim. Ancak, gelişen bu yeni anlayışın bile, son dönemde sıklıkla gözlemlenen bazı zaafları içinde barındırmaktan kurtulamadığı öne sürülebilir.
Yasal alandaki Kürt kimliği hareketi, 25 yıldan beri, devlet güçlerinin hedefi oluyor. Onlarca Kürt aydını acımasızca öldürüldü. Değişik görüşlerden Kürt kimliğini savunan silahsız, barışçı, yasal örgütler, partiler, kuruluşlar, kişiler devlet güçlerinin saldırısı altında varlıklarını, bağımsızlıklarını koruyamadılar. Bu akımların içinde yer alan bir çok insan ya bölgeden kaçtı, ya yasadışı mücadele yöntemlerini benimsedi, ya da kapatılamayan tek ‘parti’ olan PKK ile değişik düzeylerde bağlar kurdu. Bu bağlar, zaman içinde PKK’nın etkisinin ve hegemonyasının daha da yaygınlaşmasına neden oldu.
Kürt kimliğini savunan yasal partiler, 25 yıllık süreç içinde büyük ölçüde PKK ile ortak zeminde hareket edecek bir noktaya geldiler. Kürt kimliği hareketinin şu anki durumunu belirleyen en temel olgulardan biri bu. Bu olgunun sebepleri ve sonuçları üzerine uzun uzun tartışmak mümkün... ‘Bu durum değişmeli midir?’ diye sorulacak olursa... Tabii ki değişmelidir. Yasal Kürt kimliği hareketi, kendi meşruiyet sınırları içinde siyaset yapacak olgunluğa ulaşmalıdır.
Ankara’dan, İstanbul’dan Kürtlere ‘PKK’dan bağımsızlaşın, kimlikli davranın, kendi inisiyatifinizi kendi ellerinize alın’ gibi çağrılar yapmanın böyle bir değişimi sağlayacağını düşüncesi yaygınlığını koruyor. Kürtlere dışarıdan akıl vererek işin çözülebileceğini düşünmek, her şeyden önce kibirli bir yaklaşım. Bu düşünce yapısının ne zaman aşılacağını öngörmek zor.
***
Kürt yasal hareketinin PKK ile olan bağlarını yok etmeyi ana çözüm yolu olarak görmek, şu an için gerçekçi değil. Bunu zamana bırakmak gerekiyor. Kürt hareketinin içerdiği çeşitli eğilimler ve akımlar arasında organik sayılabilecek bağlar oluşmuş durumda...
Mahkemeler ve devlet, Kürt yasal hareketi ile PKK arasındaki ilişkiyi gerekçe göstererek her seferinde yasal alandaki Kürt örgütlenmesini hedef aldı. Sonuç, PKK’nın yasal alan üzerindeki hegemonyasının daha da artması oldu.
Akılcı olan, bu olguyu (ve yukarıda belirttiğim diğer olguları) nesnel bir veri olarak değerlendirip, çözüm üretirken bu gibi olgulardan nasıl yararlanılabileceği üzerine kafa yormak ve ‘Kürt yasal hareketinin PKK ile olan bağları, çözüm için bir imkan olarak da kullanılamaz mı?’ sorusunu sormaktan korkmamak...
RADİKAL
YAZIYA YORUM KAT