1. HABERLER

  2. KÜLTÜR SANAT

  3. KİTAP

  4. Aile Hallerinin Durum Bilgisi...
Aile Hallerinin Durum Bilgisi...

Aile Hallerinin Durum Bilgisi...

Sitemiz okuyucuları için kitap değerlendirmelerine devam eden Asım Öz, bu hafta Hayreddin Karaman'ın Aile İlmihali'ni ele alıyor.

23 Eylül 2011 Cuma 08:56A+A-

Hayreddin Karaman’ın hem fıkıh anlayışını ve fıkhî araştırmalardaki metodunu görmek hem de gelenek ile modernite arasında gelgitlerin yaşandığı bir dönemde Roger Garaudy’nin deyimiyle “atalar ocağındaki külü değil közü” yani geleneğin ruhunu taşıyarak bugün içinde çözüm üretmeye vurgu yapan yönünü kavrayabileceğimiz eserlerden biri Aile İlmihali’dir.

Aile Hallerinin Durum Bilgisi

Asım Öz / Haksöz-Haber

Müslüman dünyada son iki yüzyılda ıslahat düşüncesiyle ortaya çıkan yaklaşımların ortaya koyduğu anlayışlar ana hatlarıyla ikiye ayrılabilir. Bu yaklaşımlardan ilki akla ve her halükârda yaşanan gerçekliğe öncelik verip tümüyle var olana teslim olan, vahyi sürekli tevil eden, Kuran’ın ruhu ile şeklini, amacı ile örnek ve uygulamalarını birbirinden tümüyle ayıran, İslam’ın ahlâkî ve sosyal amaçlarını belirlerken İslâm veya İlahi Hitab’ın aklından hareket edecek yerde çağın felsefesinden yola çıkan modernistlerin temsil ettiği yaklaşımdır. Diğeri ise ihyacı olarak anılan, vahyi anlama noktasında kaynaklara dönüşü savunan sahabe devrinden itibaren gelişen, farklı devirlerde ortaya konan usuller çerçevesinde vahyi yorumlayan, bunun yanında hem Hz. Peygamber’in uygulamalarını hem de diğer özgün kaynaklardan da yararlanarak asrın meselelerine çözümler getirmeye çalışan akımdır.

Alternatif Kültürcü

İhyacı akımın yaklaşımları doğrultusunda günümüz Müslümanlarının çeşitli güncel sorunlarına çözüm üretmeye çalışan, bu sorunların arka planına dikkat çeken, Müslümanların huzurunu, asıl bu arka plandaki sorunların çözümlenmesinde gören çağdaş fakihlerden biri olarak karşımıza çıkan Hayreddin Karaman gerek yazmış olduğu kitapları gerekse kişiliğini tamamlayan mizacı, davranışları, olaylar karşısındaki tavırlarıyla da güven duyulan ve görüşlerine yoğun bir şekilde başvurulan bir kişiliktir.

Müslümanların hukuk mirası ile günümüz dünya şartlarını iyi okumanın ve bunları doğru algılamanın gerekliliğine vurgu yapan Karaman, fıkhî görüşlerinde, şer’i delillerin yenileşmeyle ilgili boyutlarına, içtihadın sürdürülmesi gerekliliğine dikkat çekerek, zaruret, maslahat ve şeriatın maksatları gibi ilkelerle meselelere çözüm getirmeye çalışmıştır. İlmî ve fikrî gayretlerini Müslümanların daha iyi şartlarda yaşaması için sürdüren Hayreddin Karaman’ın hem fıkıh anlayışını ve fıkhî araştırmalardaki metodunu görmek hem de gelenek ile modernite arasında gelgitlerin yaşandığı bir dönemde Roger Garaudy’nin deyimiyle “atalar ocağındaki külü değil közü” yani geleneğin ruhunu taşıyarak bugün içinde çözüm üretmeye vurgu yapan yönünü kavrayabileceğimiz eserlerden biri Aile İlmihali’dir.

aile-ilmihali_timas.jpgKaraman’ın bu çalışması, Müslüman bireye gerekli olan bilgiler bütünü yani hallerin bilgisi anlamına gelen ilmihalin aileye dönük yönünü, çağdaş dünyada meydana gelen gelişmeleri ve bunların doğurduğu kimi sorunları ihmal etmeden, karşılaşılan bu sorunların çözümünü vahyin ruhuna/esaslarına göre ortaya koymasından dolayı hem muhafazakâr yaklaşımların içe kapanan savunmacılığını ne de modernist yaklaşımların şartlara tümüyle teslimiyetini yadsıyan alternatif kültürcü anlayışını çok açık biçimde dillendirmektedir.

Çağının tanığı bir fakih olarak hangi şartlar içinde bilgi/fıkıh/yorum ürettiğini hakkıyla kavrayan Hayreddin Karaman’a göre günümüzde aileyi iki tehlikenin tehdit ettiği görülüyor: İlki “Batı'dan esen yeni hayat felsefesi gereği özgürlüğün, birey haklarının, rahatlığın... başka değerlere tercih edilmesi, evlenmeye karşı telkinler, evli olmadan evli gibi yaşamanın ayıp ve günah sayılmaması, apaçık zinaya, hayasızlığa "aşk, sevgi" gibi nitelikler eklenerek meşrulaştırma çabaları.” İkincisi ise “Az ile yetinme (kanaat), ayağını yorganına göre uzatma, elinde olan ile mutlu olma, eksikle, az ile başlayıp birlikte tamamlama, büyütme zevkini unutturan bir eğitim gibi geleneğe bağlı erdemlerin ve değerlerin zayıflaması, karşılıklı beklenti ve şartların gittikçe ağırlaşması.” İşte bunlar ve benzeri sebeplerden dolayı aileye ilişkin durum bilgisi sunan kitapların hem geçmişi yani usulü, erkânı hem de bugünü yani asrı ve bu şartlarda belirginleşen sorunları kavrayarak yol gösterici bir niteliğe sahip olması gerekmektedir.

Aile İlmihali* bu konularda tam anlamıyla yol gösterici bir eserdir. Bu yol göstericiliğin nasıl gerçekleştiğine kısaca bakmak gerekmektedir: İslâm’ın ailenin kuruluşu ve korunmasına çok önem vermesinden dolayı İlahi Kelâm Kur’an'da ve hadislerde geniş ve altı çizilerek açıklanması, küçük aileden büyüğüne doğru bütün aile fertlerinin karşılıklı hak ve ödevleri, ilgili ayet ve hadisler, ihtiyaç, örf ve adetlerden hareketle fıkıh temelinde ortaya konmuştur. Hz. Peygamber’in (s) ev ve aile hayatının model alındığı eser, insanın fıtratına; yaradılış kanunlarına uygun bir hayat kurmasıyla yakalayacağı huzurun ipuçlarını sunuyor.

Öte yandan eserde, örtünme emri, namahremlerle ilişki konusundaki sınırlamalar, gerektiğinde birden fazla kadınla evlenme izni, ortada böyle bir gereklilik bulunmadığında tek kadınla yetinme tavsiyesi, aile hukukuna riayet edilmediği takdirde mağdurun (karı ve kocadan her birinin) ayrılma (evliliği sona erdirme) hakkı, zinanın haram ve yasak kılınması, evlenmenin teşvik edilmesi, boşanmaya hoş bakılmaması, evlenmeyi engelleyecek veya zorlaştıracak teklif ve davranışlardan kaçınma tavsiyesi gibi ailenin kurulması ve korunması amacına yönelik tedbirler konusunda bütün tartışmalar hem yansıtılmış hem de bunları karşılaştıran bir usul öne çıkarılmıştır.

Hayreddin Karaman, Aile İlmihali’nin usul kısmında önce aile meselesini bihakkın kavrayabilmek ve bu konularda Kelamı Aziz’in işaretlerini yorumlayabilmek için nasıl bir donanıma ihtiyaç bulunduğunu özetle anlatmakta, sonra da aynı konuda farklı yorumlar karşısında yükümlünün nasıl davranması gerektiğini açıklayarak usulü/yöntemi konusunda esaslı belirlemeler yapmaktadır. Karaman’ın bu çalışması temelde “Aile Hukuku” ve “İslâm Ailesi ve Kadını” başlıklı iki kısımdan ve bunların alt bölüm ve bahislerinden oluşmaktadır. Onun bu meselelere sadece bu kitabında eğilmediğinin de farkında olmak gerekir. Sözgelimi “Aile Hukuku” kısmının “Aile Hukuku” başlıklı ilk bölümü Mukayeseli İslâm Hukuku kitabının ilk cildinde; “Devletler Hususi Hukuku Çerçevesinde İslâm Aile Hukuku” isimli ikinci bölüm ise Mukayeseli İslâm Hukuku kitabının üçüncü cildinde ele alınmış konulardır. “İslâm Ailesi ve Kadını” başlıklı ikinci kısım çeşitli tebliğ ve konferanslarına ait farklı bahislerden oluşmaktadır. Aile hayatı başlıklı bahis ise Karaman’ın Helaller-Haramlar kitabından aktarılan kimi hususlardan oluşmaktadır. Karaman’ın gerek aile hukukunu ilgilendiren konulardaki fetvalarını gerekse başka konulardaki fetvalarını dikkatle incelediğimizde onun yöntemini daha doğru bir adlandırma ile fıkhî görüşlerini ortaya çıkaran yönteminin, naklî metot, aklî metot, tercih metodu, maslahat metodu, kolaylık metodu ve makasıdu’ş-şeria metodu yani kanunların amacı olduğu görülür.

Durum Bilgisinde Farklılıklar

Müslüman dünyada tecdit düşüncesini savunan ıslahatçı akımın fikirlerini Müslüman dünyanın içinde bulunduğu sorunlardan çıkış yolu olarak gören Karaman’ın ilmî faaliyetinin hareket noktası; içtihat kapısının devamlı suretle açık tutulması, taklidin terk edilmesi, mezhep taassubundan vazgeçilmesi olarak özetlenebilir. Karaman, günümüz şartlarının durum bilgisini ortaya koymada önemli olan içtihada ilişkin düşüncelerini yüksek sesle ifade ettiği 1970’li yıllardan bu yana temelde hemen aynı noktaların altını çizmektedir. Dolayısıyla onun bu konudaki düşünsel ve ilmi istikametinin istikrarlı olması önemsenmelidir.

Günümüzde Müslümanlar tarafından yakından takip edilen Hayreddin Karaman’ın şer’i delillere yaklaşımında klasik usul anlayışını benimsemekle birlikte, İslâm Hukuku’nu Mehmet Akif’in deyimiyle “asrın idrakine sunma” çabası sürecinde takip ettiği yöntemin kavranması bakımından Aile İlmihali’nin yeni baskısının sunuşunda yer alan “Günümüzde Müslüman kadınlarla ilgili mesele ve problemler klâsik ilmihal formatını aşan çalışmaları gerekli hale getirdi.” ifadeleri dikkat çekmektedir. Karaman’ın fıkha dair meselelerde görüşlerini nasıl temellendirdiğini, hüküm verirken nasıl bir yöntem takip ettiğini anlamak hayli önemlidir. Zaten kitabın usule odaklanan kısmı hem hayat veren kaynak olarak İlâhi Kelâm’ı hem de içinde bulunduğumuz zamanın durum bilgisini merkeze almaktadır.

Bir davranışı yapıp yapmamakla ilgili olan fetva hayatımızda İslam'ın ne dediğini soru soran, öğrenip uygulamak isteyen kişinin durumuna ve sorusuna göre açıklamak olarak tanımlanabilir. Müslümanların bazı konularda nasıl davranmaları gerektiği noktasında ilk dönemlerden bu yana bazı konularda, Müslümanların güvenini kazanmış müçtehitler arasında görüş, anlayış, fetva farkları olmuştur. Hayreddin Karaman’ın bu meseledeki tutum ve tavrı “Bir fetvayı herkese dayatmamak, herkesi bir mezhebi uygulamaya mecbur etmemek, ictihada açık alanlarda ortaya çıkan farklı fetva ve uygulamalara meşru olarak bakmak ve farklılığa müsamaha ile yaklaşmak”tır.

Tefekküre, tezekküre, tedebbüre önem veren bir usul sahibi olarak Karaman hem aile hem de kadınlarla ilgili meselelerde farklı görüşleri aktardıktan sonra tercihi insanların seçimine bırakan bir bakışa da sahiptir. Örneğin, kadınların özel hallerinde Kur’an’a dokunması ve onu okuması konusunda, öncelikle bu konuda fıkıhçıların ihtilaf ve ittifak ettikleri düşüncelerini aktarır. Bu düşüncelerde ortaya çıkan, kadınların özel hallerinde namaz kılamayacakları ve oruç tutamayacakları konularında ittifakın varlığı, mescide girme, Kuran’a dokunma ve onu okuma, tavaf yapma konularında ise ihtilafın söz konusu olmasıdır. Anlayış sahibi fakihlerin çoğunluğu bunları uygun görmemiş ama bazıları da uygun görmüşlerdir. Karaman, üzerinde icma seviyesinde ittifakın olmadığı bu konuda kimsenin özel hallerinde kadınları mescide girmeye, Kuran okumaya zorlayamayacağını; bununla beraber konunun muhatapları farklı yaklaşımlara uyar da bunları yaparlarsa yine kimsenin onları engellemeye veya kınamaya hakları olmadığını ifade etmektedir. Mesele konusunda nihai kararı mükellef olan kişiye bırakma düşüncesi Karaman’ın sahip olduğu anlayışın tabiatından kaynaklanır. Çünkü kişiler, İslam’ın doğru anlaşılması ve uygulanması, asrın idrakine sunulması yolunda olduğu gibi kendileri ile alakalı konularda da yoğun bir çaba içinde olmalıdırlar. Mükellefiyet bunu gerektirmektedir.

Karaman’ın kimi zaman kişiye özel fetva vermesi, ihtiyaca göre fetva vermesi, zaruret ilkesine sıklıkla vurgu yapması, meselelerin çözümünde kolaylık prensibini gözetmesindendir. Mesela onun fıkıh anlayışında zaruret, son İlahî Mesajın ve Son Allah elçisinin emirleri dışına çıkmama çabasındandır. Böyle durumlar olmadığında zaruretin sınırlarını da çizmekten geri durmaz. İlk iki yaşında çocuğun sadece emziren kadının memesinden ağzıyla emdiğinde hısımlığın meydana geldiğini bundan dolayı bu çocuğun emdiği kadının ailesinden biriyle evlenmesinin haramlığının söz konusu olacağını ifade eden ve bu noktadan hareketle süt bankasının şeran caiz olduğunu gündeme getiren Yusuf Kardavî’nin çocuğa bir başka kadının sütünü, kaptan, biberondan vb. şeylerden vermekle sütkardeşliği oluşmayacağı düşüncesine katılmaz. Hassas ayrıntılar üzerinden konuya yaklaşan Karaman Kardavî’nin bu yorumuna karşın, konu hakkında zaruretten hareket eder. Karaman’a göre, kime ait olduğu bilinmeyen bir süt bebeğe ancak, bebek için hayatî tehlike söz konusu olursa, o takdirde zarurete binaen süt verilebilir. Süt bankası konusunda kime ait olduğu bilinmeyen bir süt bebeğe verilmediği takdirde bunda bir sakınca görmeyen Karaman, sütleri karıştırılarak verilmiş kadınların da verilen bebeğin sütannesi olacağı düşüncesinden hareket ederek,“süt bankalarından yararlanmak isteyen Müslümanların bu konularda hassas davranmaları” gerektiğini belirterek ilgili fetvanın rehavetine düşülmemesi gerektiğinin altını çizer.

Makasıdu’ş-şeria metodunda yer alan insan hayatının korunması prensibi Karaman’ın aile bağlamında üzerinde durduğu konulardan biridir. Ana rahminde tutunup beslenmeye başlamış embriyo safhasından itibaren cenini imha etme filli yani kürtajı sadece doğum yaptığında anne için hayati tehlikenin var olduğu durumda uygun gören Karaman, İslam'ın kesin hüküm kaynaklarına göre hangi safhasında olursa olsun insanın hayatına son vermenin haram ve yasak oluşundan hareket ederek, hangi ayında olursa olsun rahimdeki ceninin ölümüne sebep olmanın bir cezasının olduğunu düşünür. Bosna’da yaşanan toplu tecavüzlerde hamile kalan kadınlarda gündeme gelen kürtaj önerisinin yanlışlığına değindiği gibi El-Ezher Üniversitesi hocalarının, tecavüz sonunda hamile kalmış kadınlara kürtaj hakkı tanıdıklarına dair yaklaşımın da doğru olmadığını belirten Karaman; çok çocuk sahibi olmanın, doğacak çocuğun genetik hastalıklarından dolayı kürtaj yapılamayacağını özellikle belirtir. Konuyla ilgili bir başka yazısında mesele hakkındaki nihai hükmü şöyle açıklar: “Rahimdeki varlık insan olduğuna göre, sakat doğacak diye onu öldürmek de, doğduktan sonra sakatlandığı için insan öldürmek gibidir. Topal köpeklere bile su vermenin sevap olduğunu söyleyen bir dinde, sakat çocuğun öldürülebileceğini düşünmek bile mümkün olmamalıdır. Kürtajın caiz olduğu tek durum, çocuk alınmadığı takdirde ananın yaşamasının mümkün olmadığı hakkında doktor raporudur. Zina ve tecavüzde hiçbir dahli ve suçu olmayan bir yavruyu öldürmenin caiz olduğuna bütün dünyanın üniversiteleri caiz deseler yine de bu cinayet caiz olmaz.

Hasılı kelam, “İslam’da ailenin ne olduğunu sağlam delillerle ve ilmî araştırmalarla ortaya koymaya çalıştık. Bu kitap dünyaya örnek bir aile modeli sunulmasında mütevazı bir hizmet görürse ne mutlu bize!” diyen Hayreddin Karaman’ın Aile İlmihali hayati değerlerimizin korunması, gelecek nesillere intikali için vazgeçilemez bir kurum olan ailenin sağlıklı bir şekilde kavranması, kurulması ve devamı için bir başvuru kaynağı niteliğinde.

-------

* Hayreddin Karaman, Aile İlmihali, 498 Sayfa, Timaş Yayınları, 2011

HABERE YORUM KAT

2 Yorum