Aile dünyada da Türkiye’de de kan kaybediyor
Aldatma, ensest, gayri meşru çocuk doğurma ve zina gibi davranışlar TV şov programlarında kitlelere seyrettirilerek normal hale geliyor. Kitlelerin algı dünyasındaki namus ve mahremiyet bilinci parçalanıyor.
Yeni Şafak / Ergün Yıldırım
Ailemiz medyatik barbarların saldırısı altında
2001 yılında İngiltere’de iken televizyonların bir şov programında bir genç erkek, arkadaşının annesiyle beraber olduğunu arkadaşına açıklayarak gülüyordu. İnsanların en mahrem değerlerine en ters gelen konulara insanlar zaten her zaman ilgi duyar. Burada da aynı yöntem kullanılmıştı. Çok geçmeden bu şov tarzlarını Türkiye’de görmeye başladık. Eş arayan gençlerin birbirine gösterilmesi ile başladı bu programlar önce. Arkasından dul yaşlıların evlilik programları geldi. Dul kadınlar, dul erkeklere isteklerini fütursuzca sıralıyordu. 70 yaşlarına gelmiş dullar hala hayatta “garantinin” peşindeydiler. Topluma ters geldiği için de bol bol seyredildi.
Aile mahremiyeti ve cinsellik en ters biçimleri ve en mahrem biçimleri ile eğlence ve şov programlarına akmaya başladı. Palu ailesi günlerce konuşuldu. Ensest ilişkileri ifşa edilerek toplumun üzerine boca edildi. Bir de programlara kötülüğü ortaya çıkaran bir anlam yüklendi. Elbette şovun ana aktörü de kahraman oldu. Oysa emniyetin verdiği bilgileri kullanarak bu programlar yapılıyor, bu nedenle kötülükle mücadele etme gibi hiçbir rolü yok bu şovların.
Bu şovlar durmak bilmiyor. Daha dün bir televizyonun yarışma programında, kadın nişanlısı tarafından aldatıldığını öğreniyor. Nişanlılıkta aldatılmak şov ile birleşiyor. Doğrudan bir eğlenceye dönüşüyor aldatılmak. Bir başka televizyon programında ise daha beteri var. Kadın, çocuğunun babasının gerçek kocası olmadığını gülerek açıklıyor. Biyolojik baba, yani zinakar olan başka adam çocuğu kucağına alıyor. Normalmiş gibi aldatılan koca, aldatan kadın ve namussuz erkek yan yana poz veriyorlar. Toplumun en bedevi kesimindeki yoz ilişkiler bunlar. Yani akılsızlık, bilgisizlik sarmalında ortaya çıkan bir sosyolojinin patolojileri… Bu patoloji, televizyonlarda şovlarla servis ediliyor. İnsanlar gülüyor, eğleniyor, şaşırıyor… Spiker yargılıyor, hesaba çekiyor, savunuyor. Yargıç ve avukat rollerini oynuyor.
Aldatma, ensest, gayri meşru çocuk doğurma ve zina gibi davranışlar kitlelere seyrettirilerek normal hale geliyor. Kitlelerin algı dünyasındaki namus ve mahremiyet bilinci parçalanıyor. İnsanın bir zamanlar uğruna hayatını adadığı ve hayatına kıydığı namus sıradanlaşıyor. Ailenin birliğini ve bütünlüğünü tutan temel değerler yerinden ediliyor. Namus, sadakat, mahremiyet, ahlak gibi bu değerler, bozanların eşliğinde ters yüz ediliyor. Kitleler her gün bunların nasıl çiğnendiğini seyrede seyrede bu değerlere olan inançlarını kaybediyor.
Aile dünyada da Türkiye’de de kan kaybediyor. Boşanma, terk, parçalanma ve sadakatsizliğin yükselişi de bunun göstergesi. Bir de toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle meşrulaşmaya başlayan oğlancılık ve lezbiyenlik gibi tutumlar var. Bunlar da aileyi gereksiz ve anlamsız hale getiren fitneler. Feminizm de ailenin erkeğe iktidar alanı ürettiğini düşünüyor. Aile bu kadar çok yönlü saldırılar altında. Hem ideolojik hem de değerler yönüyle böyle. Bir de buna şov programlarındaki içerikler eşlik edince mesele daha da büyüyor. Türk ailesini korumaya yönelik yasalar ve yönetmenlikler neden işlemiyor diye insan sormadan edemiyor. Aile ve Çalışma Sosyal Bakanlığı ve muhafazakâr iktidar bu konuda en fazla duyarlı olması gereken merciler. Çünkü muhafazakâr siyasetin en önemli temellerinden birisi aile politikaları yer alır. Aile Bakanlığı, ilk defa AK Parti iktidarı tarafından kuruldu. RTÜK’ün Türk ailesini koruma görevi var. Bütün bunları düşündüğümüzde sosyal medya ve televizyonlarda aile yapımızla çelişen ve hatta aile değerlerimize bomba gibi düşen bu programların neden hala devam ettiğini insan merak ediyor doğrusu.
İnsan aileye doğar ve ailede dünyaya gözlerini açar. İlk eğitimini orada alır. İyi insanların yetişmesi, iyi aile yapılarıyla mümkün. O nedenle ailelerimize yönelen bu medyatik saldırılara karşı önlemler almalıyız. Gençlerimizi madde bağımlılığı, alkolizm, deizm ve ateizm gibi afetlerden uzak tutmak istiyorsak öncelikle ailelerimize sahip çıkmalıyız. Çünkü içinde çatışan, boşanan, parçalanan ve çözülen ailedeki çocuklar ve gençler soluğu bu kötülüklerde alıyorlar. Aile, medyatik barbarların saldırısı altında. Moğolların saldırısından daha yıkıcı bir barbarlık bu.
HABERE YORUM KAT