Âile Çözülüyor
Bir toplum mayası kadar güçlüdür. Âile ümmetin mayasıdır. Bugün âile kurumu özelde ise “Müslüman âile” popülizm tehdidi altındadır. Modernizmin hasadı, geleneğin hastalıklı tohumunun mahsulüdür. Muharref geleneğin ve de modern popülizmin kuşatmasına mâruz kalan âile, hızla çözülüyor!
Bireyselleşmenin bir hal olmaktan çıkıp ideolojiye evirildiği bir dönemi yaşıyoruz. Dünyevîleşme Müslüman âileyi psiko-kültürel bunalıma sevk etmiştir. Önüne kattığı bütün değerleri tahrip eden ‘tüketim çılgınlığı’ yaşam tarzına dönüştü. Kendini hayatın her alanına müdahale etme hak ve kudretinde gören modernizm, her şeyi çözme iddiasıyla kimlik krizi oluşturmaktadır. Modernite, bireyselleştirip böldüğü toplumu değerler manzumesinden ayıklayıp zayıf düşürmüş, nihilist (hiççi) psikoza esir almıştır.
Popülizm, hevâ-heves ürünü; süslü gösterim, hayal üreten fantezidir. Akletme ameliyesinden soyutlanmış bu anlayış, gerçekte ahirete inanmayanların işlerindendir. Siyasaldan soyutlanmış, folklorik, günübirlik, suya sabuna dokunmayan, vicdanlara hapsedilmiş, eyyamcı, uçları açık din algılı yaşam tarzı diyebileceğimiz popülizm, ‘her şeyin her şeye dönüşmesinin’ meşrû sayıldığı, ilkesizliğin ilke kabul edildiği ‘kültürel din’dir! Televole nev’î carpe diem; putu bol spor anlayışı, star yaratma(!) hafifliği hep popüler kültüre dayanmaktadır. Bu kültür, âilenin çözülmesinde etkendir. Çözülen âilenin bakiyesi, narsist karakter, deist inanç, pragmatist bakış, seküler yaşam tarzıdır.
Modernlik ‘yalnız hayatları’ teşvik ediyor. Âilesiz topluma gidiş, sadece psiko-sosyal değil bizatihi neslin ifsâdı yönünde insanlığı tehdit etmektedir. Bir özgürlük konusu olarak sunulan cinsiyet tercihi ise başlı başına sapkınlık olup bireyin ötesinde âilenin ve toplumun felâketidir. Lut (as)’ın kavminin helâki özünde bu ifsâda dayanır. Temiz ve huzurlu gelecek isteyenler öncelikle yaratılış gerekçesine sadık kalmalıdırlar. Sadakat, fıtratı muhafaza ile ekinin ve neslin korunmasından geçer.
Âile dağılıyor! Kendiliğin bölünmesi (el-inkisâmu’n-nefsî), inanç ile eylemin, ilim ile amelin, îtikad ile fıkhın birbirine rağmen olması nasıl bir vahamet ise, âilenin çözülmesi de aynı vahamete tekâbül eder. Burada ‘inḳisâm’, bölünmüş bilinç gibi âilenin ve toplumun da bölünüp kısımlara ayrılmasını gösterir. Fıtrat, Merâtibu’l-Vücud ve Şer’î Şerifin âhengi, aynı zamanda tekvînî ve tenzîlî âyetlerdeki uyumun neticesidir.
“Âile nereye?” sorusu, “Âile olmak” ile neyin kastedildiğinin bilinmesiyle doğru cevabı bulur. Âileye dair meselelerin çözümünde muharref gelenekten beslenmek gibi, Kur’ân naslarını konjonktürel talepler doğrultusunda tevile tabi tutmak da ifsâd ameliyesidir. Kezâ İslâm, entelektüel zevkin konusu olmadığı gibi hükümleri de modern talepler doğrultusunda tevile konu dilecek bir ideoloji değildir.
İslâm, âilenin teşekkülünden, muhtemel âilevî problemlerin yaşanmasına; sorunların çözümünden; âile bireylerinin ölüm sonrası devam edecek hukuk ve miraslarına varan bir müktesebata sahiptir. Kâdim medeniyetimizde olan Tedbîrü’l-menzil metodu, ev idaresi; âile bireylerinin hak ve sorumluluklarının tanzimi hususunda eğitim modeli sunar.
Âdem (as) ile devam edegelen âile, akîde bağından soyutlandığı her dönemde vahim sonuçlara mâruz kalmıştır. ‘Dârü’l-Erkam’ ifadesini duyduğunda içi heyecanla dolan her Müslüman, evini ‘Dârü’l-Erkam’ kılmanın gayretinde olmalıdır. Bu çaba “Müslüman olmamız neyi gerektiriyor?” sorusuna, âile üzerinden cevap arama bilinciyle mütenâsiptir. Yuvanın mescit kılınması, oralarda yetişen bireylerin ‘Müslüman kimlik’ etrafında toplanmasını temin eder. Bu bilinç, Allah’a kulluğun âile ölçeğinde yaşanmasının muhteşem imkânıdır.
Âile, nikâh ile meşrûiyet kazanır. Nikâh bir âkittir ve özü itibariyle Allah ile yapılan kulluk akdine dayanır. Âile, birey ile toplum arasında köprü vazifesi gören bir yapıdır. Teşekkül etmiş bir evlilikte taraflara düşen, o evliliğin nasıl başladığından öte nasıl sürdürüleceğine dair emek harcamaları, iyiliği büyüterek yuvayı bir cennet bahçesine dönüştürmeleridir. Unutulmamalıdır! Her evlilik, her âile, nimetleriyle, külfetleriyle parmak izi gibi biriciktir. Ve her bir âile, başkalarıyla kıyas edilmemesi gereken özgünlüğe sahiptir.
Âile ekonomik değil fıtrî birlikteliktir. Âilede huzur azaldıkça ülkede huzurevi sayısı artmaktadır. Âileyi bir arada tutan harç; sevgi, merhamet ve ortak hedeftir. Eşler birbirlerine Allah’ın emaneti; çocuklar da ebeveyn için göz aydınlığıdır. Evlilik, temiz nesli geleceğe taşıma mes’ûliyeti yönüyle ibadettir. Allah’ın sınırlarını koruma, âile huzurunun öncelikli teminatıdır. Peygamberimiz (as)’ın örnekliği; Üsve-i Hasene bunun emin yoludur. Âilenin birliği, tevhid akîdesinin yeniden inşâsı; Müslüman âilenin tesisi, ümmetin vahdetiyle yakından alâkalıdır.
Ümmetin ve insanlığın zorunlu bileşeni olan âile, “Hiçbir bahâne-i terakkî ile inkisâma râzı olamaz.”
Âile, küçük ümmet; evler, yakın mescittir Müslüman için.
*
(Bu yazı ayrıca Nida dergisinin son sayısında da yayınlanmıştır)
YAZIYA YORUM KAT