AİHM'in Hedefi, Ayrımcılığı Gidermek mi, Aleviliği Ayrı Bir Din Olarak Tanımlamak mı?
AİHM'in dün açıklanan kararıyla cemevlerinin ibadethane sayılması gerektiğine hükmetmişti. Özgür-Der bu kararı ayrımcılığı giderme görüntüsü altında Aleviliği İslam'dan ayrı bir din olarak tanımlamaya yönelik bir saptırma çabası olmakla eleştirdi.
Basın Açıklamasının Tam Metni:
AİHM’İN HEDEFİ, AYRIMCILIĞI GİDERMEK Mİ, ALEVİLİĞİ AYRI BİR DİN OLARAK TANIMLAMAK MI?
3 Aralık 2014
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Cem Vakfının yaptığı ve aynen cami, kilise ve sinagoglar gibi cemevlerinin de ibadethane kabul edilip kendilerinden de elektrik tüketimi için ücret alınmaması başvurusunu kabul etti. Türkiye devletinin ayrımcılık yaptığına hükmeden AİHM, cemevlerine özel bir hukuki statü tanınması ve Diyanete bağlı camilere uygulanan muafiyetlerden aynen yararlandırılması gerektiğini vurguladı.
Bilindiği üzere cemevlerinin statüsü Türkiye’de uzun süredir tartışılmakta. Bilhassa son dönemlerde Hükümetin ‘Alevi sorunu’ bağlamında yapmayı düşündüğü bazı düzenlemeler çerçevesinde konunun daha yoğun biçimde gündeme geldiği biliniyor. Tam da bu aşamada verdiği kararla AİHM’in bir anlamda Hükümete yön tayinine giriştiği de söylenebilir.
AİHM’in kararında bir sürpriz, bir değişiklik yok. Bu karar, bugüne kadar verdiği bütün kararlarda İslami taleplerin tümüne kategorik olarak karşı çıkan, engel koyan ama İslami ilke ve değerlerin aşındırılmasına yönelik her türlü adımı destekleyen bir geleneğe sahip olduğu bilinen AİHM’in tipik yaklaşımıdır! AİHM’in ne kadar özgürlükçü ve ayrımcılık karşıtı olduğunu daha önce verdiği başörtüsü, ordudan atılan subaylar, Refah Partisi’nin kapatılması vb. kararlarından gayet iyi biliyoruz!
Cemevlerinin camilerden ayrı bir ibadethane olarak tescili anlamına gelen yorumuyla AİHM Aleviliği İslam’dan ayrı bir din olarak tanımlamaya dönük çabalara yasal zemin sunmaktadır. Aslında ayrımcılığa karşıtlık görüntüsü altında yapılan şey açıkça ayırmak, tefrik etmektir. Bu yönüyle AİHM kararının dayandığı zeminin görmezden gelinemeyeceğine dikkat çekiyoruz.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi neden Avrupa genelinde binlerce caminin yasal statüsüne ilişkin en küçük bir adım atmamıştır? Eşitlik ilkesinden, ayrımcılık yasağından söz edenler, Avrupa ülkelerinin tümünde kiliselerin sahip olduğu güçlü, yaygın ve etkin statüyle, kullandıkları ayrıcalıklarla mescitlerin ve İslami toplulukların konumlarını, sıradan birer dernek olmanın ötesine geçmeyen statülerini bir karşılaştırsınlar bakalım, ne görecekler? Hıristiyanlığı Avrupa’nın tarihsel kimliğinin bir parçası ve sadece sosyal hayata ilişkin olarak değil, idari-siyasi alanda da son derece etkili bir kimlik olarak kabul edenler, Müslüman toplumun aynı haklardan istifade etmesi söz konusu olduğunda gayet rahatlıkla tarihsel süreklilik, gelenek, toplumsal kimlik gibi referansları birer engel olarak öne çıkartabilmektedirler. Mamafih Türkiye’den yapılan başvuruları değerlendirirken son derece ayrıştırıcı davranmaktan ve toplumsal kimlik ve geleneği hiçe saymaktan çekinmemektedirler.
Sorun elektrik ya da su faturası sorunu değildir. Toplumun bir kesiminin özgürlük ve eşitlik adı altında İslami köklerinden uzaklaştırılma çabasıdır. Üstelik bu adım atılırken de eşitlik ilkesine uygun davranılmamaktadır. Eğer ibadethane tanımı her grubun kendi inisiyatifine bağlı olarak yapılacak olursa, her dernek, her vakıf, her sosyal grubun kendi etkinliğini, birlikteliğini ibadet tanımı içerisine oturtarak özerk alan ve muafiyet talebinde bulunma hakkı doğacağı kabul edilmelidir.
Cemevlerinin camiden ayrı bir ibadethane olarak tanımlanması girişiminin Aleviliğin İslam’dan ayrı bir din olarak tanımlanmasına yönelik bir süreci tetikleyeceğine dikkat çekmemiz devletin camiler ve mescitler üzerindeki hakimiyetini savunduğumuz şeklinde anlaşılmamalıdır. Şüphesiz camiler, mescitler öncelikle cemaatindir, Müminler topluluğunundur. Bu yönüyle devletin Diyanet teşkilatı aracılığıyla, neredeyse tamamını halkın yaptırdığı camiler üzerindeki tahakkümünün din görevlisinin maaşı, elektrik-su parası muafiyeti vs. konularına indirgeyerek görünmez kılınmasını da kabul etmiyoruz. Çok yakın bir tarihte, 28 Şubat sürecinde, halkın kendisinin inşa edip örgütlediği yüzlerce binlerce mescide devlet zoruyla el konulduğunda, kimsenin ne güzel “Bundan sonra elektrik parası ödemeyeceğiz, imamın maaşını da devlet verecek!” diye sevinmediğini, bilakis o mescitlerin müntesiplerinin, cemaatlerinin bu gaspa karşı çıkıp direndiklerini de hatırlatıyoruz.
Kendisini Alevi inancına sahip olarak tanımlayan kişi ve gruplar İslam’dan ayrı bir dine inandıklarını ve camiden ayrı bir ibadethane anlayışına sahip olduklarını savunuyorlarsa buna diyecek bir şeyimiz olmaz zira dinde zorlama yoktur! Mamafih İslam’ın ilkelerini, değerlerini savunmaktan da sırf birilerine şirin görünmek, herkese mavi boncuk dağıtmak mantığıyla Müslümanların geri durması asla yakışık almaz!
“Bırakalım Aleviliği Aleviler tanımlasın, cemevlerinin ibadethane olup olmadığına Aleviler karar versin.” gibi kulağa özgürlükçü gelen sözlerin pratikte dinin içini boşaltmaya yönelik yaklaşımlar olduğunu ve bu tür bir esnetmenin dinin sabiteleriyle oynamak olduğu gibi, kendisini Alevi olarak tanımlayan insanların da asla hayrına olmadığının altını çiziyoruz.
Rıdvan Kaya
Özgür-Der Genel Başkanı
HABERE YORUM KAT