"Aidiyetlerimiz Sanal mı Fıtrî mi?"
Hamza Türkmen, kaleme aldığı yazıda İslâm'a mugayir olarak üretilen "sanal uluşçuluk teorileri" hakkında değerlendirmelerde bulunuyor, "Türkçü yabancılaşma"ya karşı çıkıldığı gibi "Kürtçü yabancılaşma"ya da karşı çıkmaya dâvet ediyor.
Hamza Türkmen - Aidiyetlerimiz Sanal mı Fıtrî mi? / Diriliş Postası
Yukarı Mezopotamya, Dicle ile Fırat nehirleri arasında kalan bölgenin orta ve kuzey kısımlarıydı. Bu bölgeye bizim tarihimizde Cezire dendi; daha sonraları Kürt illeri ve Yavuz Selim’le birlikte Kürdistan.
Bölgede ilk Arap, Ermeni ve Rum Müslümanlardan sonra yerleşik hayata geçen ve Kürtçe konuşan Kırmançlar ve Soraniler Müslümanların ana gövdesini oluşturdular. Dil yapıları daha çok Farsça’yla iç içe geçen Lorani ve Zazalar ile birlikte bu dört büyük kabileye sonraları Kürt kavmi denildi.
Konar-göçer olan Türkmenlerin ya da Oğuz kavminin Ön Asya’daki veya Bilad-ı Rum’daki tüm kollarına daha sonradan Türk kavmi denilmesi gibi. (Konunun teorik ve kavramsal arka zemini için ‘Ulusçuluk Çıkmazı/Türklük–Kürtlük ve Çözüm Süreci’ adlı kitabıma bakılabilir.)
‘Kabail’den/kabilelerden ‘şu’b’a/halklara (49/13) yükselen bu kavimler, soy beraberliği (ırk değil) içinde büyüyen aileler gibi tabî ve fıtrî aidiyetlerdi. Tabîlikleri ortak yaşam, coğrafya ve soy beraberliğine dayanıyordu. Fıtrî beraberlikleri de Rabbimizin fıtratlarına yerleştirdiği Allah’ı birleme ve adalet potansiyelini doğru bir şekilde açığa çıkartacak olan vahye, Kur’ân’a, yani İslâm’a teslim olmaklıklarıyla irtibatlıydı.
(...)