Ahmet Şık ve Nedim Şener: Hangi Ergenekon?
Dün sabah aralarında gazetecilerin de olduğu bir grup insanın evinde arama yapıldı. Ardından gözaltına alındılar.
Bunlar arasında Ahmet Şık ve Nedim Şener de var.
Önce şunları söylemek isterim:
Ahmet Şık'ı yıllardır tanırım. Yeni Yüzyıl Gazetesi dâhil olmak üzere birçok kez birlikte çalıştık. Fikirlerimiz zaman zaman kesişmiş zaman zaman ayrışmıştır. Onun düzgün ve dürüst bir gazeteci olduğundan hiçbir şüphem yoktur.
Ergekenon davasıyla ilgili gözaltına altına alınması aklımı da vicdanı mı da her anlamda, her açıdan rahatsız eder.
Nedim Şener hayatta olduğum sürece asla affetmeyeceğim bir isimdir. Girdiği kavgada Dink dosyasını kullanmış ve işi, dilini bana uzatacak "iktidarı korumak için Dink cinayetinin kimi sorumlularını hasıraltı ettiğimi" ima edecek kadar ileri götürmüştür.
Ancak benim gözümde o da önce bir gazetecidir.
Kaldı ki, bugün bu gazetecilerle ilgili olumlu ya da olumsuz ne düşündüğümün hiçbir önemi yok.
Bu iki gazetecinin başına gelen, fiilen kabul edilemez, sembolik açıdan anti-demokratik bir durumdur.
Görünen o ki, bu iki gazeteci, gazetecilik faaliyetlerinden ötürü, bu çerçevede yayınladıkları ya da yayınlamaya hazırlandıkları kitaplar, kurdukları ilişkilerden dolayı gözaltına alındılar.
Durum açıklanmaya muhtaçtır.
Hemen söyleyelim:
Bu kişilerin hangi somut suç unsuruyla gözaltına alındıkları açıklanmazsa, git gide artan "polis devleti" iddiaları karşılıksız kalmaz ve Ergenekon davası "iflas" eder.
Bir başka ülkede yaşadığınızı düşünün ve Türkiye'ye şöyle bir bakın...
Muhaliflerin, özellikle sert muhalefet yapan gazetecilerin tek tek türlü vesilelerle önce gözaltına alındıkları, sonra tutuklandıkları bu ülkede olup biteni nasıl tanımlarsınız?
Hanefi Avcı kitap yazdı, 50 yıla yakın ceza talebiyle yargılanıyor.
Nedim Şener kitap yazdı, gözaltında...
Ahmet Şık hazırladığı kitap nedeniyle gözaltında...
O zaman şu soru meşru olmaz mı?
Ergenekon davası bir tür kişisel ya da politik hesaplaşmanın aracı haline mi getiriliyor?
Ergenekon davası, (ki o davayı önemsiyoruz, o dava ve türevlerinin bir temizlik davasını olduğunu düşünüyoruz) kendi başına, kendi içinde temiz olmak zorunda değil midir?
Bugün yaşananların eğer Ergenekon davasıyla alakası varsa bizim vicdanlarımızdaki Ergenekon davasının anlamı düşüyor. Eğer bu gözaltıların Ergenekon davasıyla ilgisi yoksa,o zaman bu dava vesilesiyle ortalığa otoriter bir koku yayılıyor.
Bu işleri yapanlar bu davayı da, bu değişim ve temizlik sürecini de zora sokuyorlar, yaralıyorlar.
Ergenekon dava sürecinin inandırıcılığını yok ediyorlar.
Rasyonalitelerini o denli kaybetmiş durumdalar ki, seçimlere doğru hükümeti bile yaralayacak işlere soyunuyorlar.
Ancak en önemlisi özgürlük fikrine ve düzenine zarar veriyorlar...
Kimsenin, hiçbir polisin, hiçbir savcının Türkiye'yi 36 Stalin mahkemeleri dönemine çevirme gücü ve hakkı yoktur, olmamalıdır.
Umarız bu meslektaşlarımız en kısa zamanda serbest bırakılırlar.
Veya ortada gerçekten bir "suç" varsa yetkililer en kısa zamanda bu durumu tüm kamuoyunu ve kamuoyu vicdanını rahatlatacak şekilde açıklığa kavuştururlar.
Aksi halde töhmet altında kalacaklardır...
Not: Bugün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 28 Şubat hakkında bundan 11 yıl önce yaptığı değerlendirmelerin devamına yer verecektik. Gözaltılar doğal olarak öne geçti. 28 Şubat anıları yarına kaldı.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT