Ahmet Davutoğlu’nu AK Parti’den Ayrılmaya Götüren Süreç
Yazısında Ahmet Davutoğlu’nun istifasını değerlendiren Hakan Albayrak, Davutoğlu’nun parti içerisindeki yükseliş sürecini ve kendisini istifa etme noktasına getiren arka plana dikkat çekiyor.
Hakan Albayrak’ın Karar’da yayımlanan yazısı (14 Eylül 2019) şöyle:
Yeni Bir Başlangıç
AK Parti’nin kuruluş ilkeleri (Yolsuzluk, yoksulluk ve yasakları temsil eden “3Y” ile mücadele, tam demokrasi, hakiki hukuk devleti, kamu yönetiminde şeffaflık, hem parti hem de devlet kadrolarında ehliyet ve liyakatte ısrar, lider oligarşisine geçit vermeyen çoğulcu siyaset anlayışına / istişareye dayalı parti içi demokrasi vs, vs, vs) baş göz üstüne; ama AK Parti’nin bidayetteki AB/ABD ekseninden ibaret dış politika vizyonu, Fukuyama’nın ‘Batı paradigması küreselleşti, tarihin sonuna gelindi’ tezine selam çakma halleri bence yadırgatıcıydı. (O günlerde Gerçek Hayat dergisine yazdığım bir yazıda “Batı’sız bir dünya tasavvuru yanlıştı, ama Batı’dan ibaret bir dünya tasavvuru da yanlış. İfrata da tefrite de hayır!” dediğimi hatırlıyorum.)
Sonra AK Parti iktidara geldi ve Ahmet Davutoğlu girdi işin içine; Avrupa Birliği ve genel olarak Batı’yla iyi ilişkileri korumakla ve geliştirmekle beraber, onları Ortadoğu, Afrika, Latin Amerika ve Rusya açılımlarıyla dengelemeyi vazeden “stratejik derinlik”.
2003’ten 2009’a kadar Başbakan Dış Politika Baş Danışmanı, 2009’dan itibaren de Dışişleri Bakanı olarak görev yapan Davutoğlu’nun nüfuzu arttıkça AK Parti iktidarının dış politikası olgunlaştı, ülkemizin manevra kabiliyetini artıracak şekilde çeşitlendi ve güzel bir dengeye oturdu. (Arap Baharı’nın kışa dönmesinden mütevellit ‘komplikasyonlar’, Rusya ile uçak krizi dahil, ayrı bir yazının konusu. Mesela 28 Şubat 2019’te bu köşede çıkan “Davutoğlu’na yakıştırılacak şey mi bu?” başlıklı yazının.)
Dış politikada elde edilen başarılar ve kazanılan mevziler AK Parti’nin ve genel olarak Türkiye’nin özgüvenini kamçılayarak iç politikaya da müsbet tesirde bulundu.
Bu süreçte AK Parti’nin bidayetteki -bana göre- ‘Frenkmeşrep’ dili yerlileşti.
Ne var ki yıllar geçtikçe AK Parti’nin kuruluş ilkelerinde bazı aşınmalar meydana geldi.
2014’te Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesi üzerine AK Parti’nin ve hükümetin başına geçen Davutoğlu, Kasım 2015 seçimlerinde alınan rekor oyla parti genel başkanı ve başbakan olarak konumunu güçlendirince, daha doğrusu güçlendirdiğini zannedince, AK Parti’nin kuruluş ilkelerinden sapma temayüllerinin önüne geçmeye yönelik tedbirler almaya soyundu.
AK Parti Siyasi Erdem ve Etik Kurulu…
Kamuda şeffaflık yasa tasarısı…
Bu işlere müsaade edilmedi ve Davutoğlu Mayıs 2016’de parti içi bir ‘darbe’ ile genel başkanlık ve başbakanlık görevlerinden istifa etmeye zorlandı.
Yetmedi; AK Parti’yi o dillere destan AK Parti yapan mümtaz siyasetçilerden biri olduğu halde, bu hareket üzerindeki muazzam emeği ve partisine karşı her şeye rağmen ısrarla koruduğu iyi niyeti hiçe sayılarak yıllarca ‘parti’ ve ‘dava’ adına hücum edildi Davutoğlu'na.
Anlaşıldı ki ne parti eski parti, ne dava eski dava.
***
Üç yıl sonra…
Gelinen noktanın hülasası: AK Parti’nin kuruluş ilkeleri yerlerde sürünüyor, özgürlük ve adalet fena halde yaralı, ekonomi ciddi bir kriz içinde, üstelik dış politikadaki denge Rusya lehine bozuldu; belki de en önemlisi, yolun başında eksikliği hissedilen -en azından benim eksikliğini hissettiğim- ‘yerlilik’ ve ‘İslamcılık’ vurgusunun şimdi antipatik bir üslupla abartılıp suiistimal edilmesi yüzünden bu çerçevedeki değerler ‘irtifa’ kaybetti.
AK Parti içinde ıslahat imkânı?
Yok.
Özgür eleştiri imkânı bile yok.
‘Bu iş böyle gitmez, partimize ve iktidarımıza çekidüzen verelim’ diyen Ahmet Davutoğlu, Selçuk Özdağ, Ayhan Sefer Üstün ve Abdullah Başçı, kesin ihraç istemiyle disiplin kuruluna sevk edildi işte.
Davutoğlu ve arkadaşları bu gelişme üzerine dün Ankara’da bir basın toplantısı düzenleyerek AK Parti defterini kapattıklarını ve yeni bir hareket başlatacaklarını ilan ettiler.
“İnsanı ve sadece insanı merkeze alan, insan onuruna ve haklarına saygılı, evrensel değerleri yaşatan, yasaklarla, yolsuzluklarla ve yoksullukla sonuna kadar mücadele edilen, düşünce, ifade, din ve vicdan özgürlüklerinin sınırlandırılmadığı, demokratik hukuk devleti kurallarının işlediği, herkes için adalet ilkesi temelinde tarafsız ve bağımsız yargı sistemine güven duyulduğu, kamu malına el uzatılmayan, akraba ve adam kayırmacılığının olmadığı, şeffaflığın her alanda hakim olduğu, liyakatın, ehliyetin ve siyasi ahlakın esas ölçü olduğu… her yönüyle ve her kesimiyle dünyaya açık, yakın çevresinde, gönül coğrafyasında ve dünyada barışçıl ve insani diplomasiyi esas alan, yeni nesillerin geleceğe umutla baktığı demokratik bir düzen” kurmaya yönelik bir hareket…
Vira Bismillah.
HABERE YORUM KAT