“Ahlakın Sonu: Ahlaksız Dindar, Ahlaklı Ateist”
Ahlakın kaynağı konusunu ele aldığı bugünkü yazısında Ergün Yıldırım, kaynağın Yaratıcı’da olduğuna dikkat çekiyor ve bu hususta yapılan yanlış değerlendirmelerin insanlığı sefalete sürüklediğine işaret ediyor.
Ergün Yıldırım tarafından kaleme alınan ve bugün Yeni Şafak gazetesinde “Ahlakın Sonu: Ahlaksız Dindar, Ahlaklı Ateist” başlıklı yazıyı ilgilerinize sunuyoruz:
İslam açısından ahlak ve din iki ayrı alan değil. Ahlakın kaynağı tektir. O da dindir. Dindarların ahlaklı olması ya da olmaması bunu değiştirmiyor. Çünkü ahlak yaratılıştır, yaratılıştan gelendir. Nitekim yaratıcı ve yaratılış aynı kökene dayanır. Yaratıcı, insanlara bir yaratılış/fıtrat veriyor. Buna insanın doğası da diyebiliriz. Ahlak bunun içinde yer alır. Bu fıtrat bütün insanlarda ortak. Bu tabiat enfüsi ayetlerden meydana gelir. Allah’ın insana verdiği ayetler… İçinde irade, iyi, erdem, doğru gibi ahlakın temel değerlerini taşır. Bu değerler Yahudi, ateist, Hristiyan, Rum, Arap, Türk, kadın, erkek, fakir, zengin bütün insanlarda var. Ibn Miskeveyh, müşterek olan ahlak diyor buna.
İnsanların yaratılışındaki bu tabiat, tümüyle dinidir. Zaman içinde insan ya onu yaşar ya da ondan vaz geçer. Biz dindarlar, ateist birinde iyilik gördüğümüzde buna şaşarız. Oysa onun da fıtratını Allah yaratmış. Ahlaki davranışta bulunması da bu nedenle çok doğal. Bütün insanlar Allah'ın yarattığı varlıklardır. Ateizmi seçen de buna dahil. O kabul etmese de Allah onun da yaratıcısı. O halde ateist bir insanın ahlaki davranışı neden bizi şaşırtıyor? Oysa ateistin ahlaki davranışı ateizmden değil, yaratılışından gelir. Bundan dolayı da dini kaynaklıdır. Öte yandan dindar birisi de ahlaksız davranabilir. Bu da onun benimsediği dinin ahlaktan ayrı olduğu anlamına gelmez. Dindar da yaratılışına ters hareket ederek olumsuz bir eylemde bulunabilir. Bu nedenle ahlak ateistlik ve dindarlık meselesinin ötesinde yer alır. İlahi kaynaklıdır. Kişileri aşar; ancak kişilerde tezahür eder. Bu nedenle ateistin ahlaksızlığı (tamamen ahlaktan yoksun olma hali) mümkün değildir. Ancak izafi ahlak yoksunlukları söz konusu olabilir. Gündelik pratiklerde ahlaksız derken de bunu kast ediyoruz.
Dini ve ahlakı iki ayrı alan görmek sekülerleşme ile gelen bir bilişsel değişim. Zaten modernliğin hümanist projesi, ahlakı dinden ayırdı. Ahlakın kaynağını din dışı alanlarda yapılandırmak istedi. Sosyologlar toplum dedi, antropologlar kültürü işaret ettiler, materyalistler ise tamamen inkara gittiler. Ahlakın kaynağı dünyevi alanla tanımlanınca ahlak anlayışı da değişti. Dünyanın maddi ilişkileri değiştikçe ahlakın da değişeceği inancı yerleşmeye başladı. Dolayısıyla ahlak düşüncesi izafileşti. Ahlakın evrensel hakikati paramparça oldu. Sonuçta ahlak inşadır, tarihseldir, kültüreldir dendi. Herkes bildiğini ve gördüğünü ahlak olarak kabul etti. Burada ölçülülük, erdem, iyi, orta oran, hayır gibi kadim değerler buharlaşmaya başladı. Nietszche, “iyi ve kötünün ötesinde” diyerek ahlakı reddeder ve gücü kutsallaştırır. Çöken metafizikle beraber çöken ahlak düşüncesinin çok erken ilanıdır bu. Nihilizmin ahlak yerine kudreti koyarak bütün haz, isyan, bencillik davranışlarının önündeki bentleri yıkmasıdır. Ahenk ile gelen sıkıcılığa haz ve isyanla doğacak coşkuyu selamlamasıdır. Apolloncu düşünce yerine diyonsoscu inanca çağrıdır! Karanlık, pelteksi, hazcı, kurban adama törenlerinin ürettiği coşkunun dehlizlerinde mutluluğu arama sarhoşluğu!
Batı’da kilisenin ahlaki çürümesine karşı ateistler meydan okudu. Yeniden seküler bir ahlak inşa ettiler. Tanrı ahlak alanında da öldüğünden (Kilisenin toplumsal düzeninde), ortaya çıkan “metafizik boşluğu” seküler hümanizmle doldurdular. İnsanın insan olarak yüceliği gündeme getirildi. Ancak artık bu seküler hümanist ahlak anlayışı da miadını dolduruyor. Görelilik karşısında paramparça! Kimse varlığın iyi ve kötü arasındaki mücadelesine inanmıyor. İyinin ne olduğu konusunda derin kuşkuların içine düştü insanlık!
Ahlak da ölür mü? Post-modern zamanlarda epeyce moda olan sonlardan birisi de ahlakın sonu olabilir mi? Dünya “iyinin ve kötünün” tarihsel diyalektiğini aşarak salt güç için tanımlanmaya başladığında ahlakın sonu gelir. Bu ahlaki son, modernlikle başlayan hümanist seküler ahlakın sonudur. Onun sadece Kuzey Avrupa ve Amerika püritenizmi için kurtuluşçu olmasıdır. Dünyanın geride kalan kısmına ise çıplak kudreti taşır. Bundan dolayı ahlak da relativist hale gelir.
Ahlakın dine dayanması, bizi yeniden ortak bir hakikate taşıyacak tek kadim prensip/arche. Sokratik geleneğin işaret ettiği ve İslam düşüncesiyle gösterilen ahlak, dinin ortak evrensel hakikati. İzafiliği aşan; haz ve bireyciliğin, kudret ötesine uzanan bir hakikat. “Evrensel iyi” ile buluşmamızın yolunu yine başlangıca (geçmişe değil) götüren prensip. Yani yaratılışa dönüş. Hakimiyet ve kudrete bürünen dünyanın bugünkü sefaletten çıkışın tek yolu budur.
HABERE YORUM KAT