1. YAZARLAR

  2. Abdurrahman Dilipak

  3. Ah Benim Güzel Memleketim..
Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Yazarın Tüm Yazıları >

Ah Benim Güzel Memleketim..

27 Ağustos 2009 Perşembe 01:11A+A-

Geçen gün feleğinden çemberinden geçmiş birilerinden yeni bir mail adım. Bu kadar da olur mu derken, basında Ersöz-Bayık buluşmasına ilişkin iddiaları okuyunca, o zaman bu iddialar da niye gerçek olmasın ki diye düşünmeye başladım..

Şeyh ve fahişenin birlikte çalıştığı bir örgütten söz ediyoruz. Apo kadrolu bir eleman ise, Yeşil niye PKK’lılarla halay çekmesin ki!

Sahi Apo’nun Şam’da kaldığı dairenin altında kim oturuyordu, üstünde kim oturuyordu? Pilot Necati kimdi, Kesire kimdi, babası ne iş yapıyordu?

İtalya’daki P2 Locasına ne kadar da benziyor..

Susurluk’ta yaşananları aklımızın bir kenarında tutalım. Kurt ve kuzu aslında ortak olabiliyor..

Erkaya herkesi fişlerken, danışmanlık yaptığı adamları tanımaz mı?

İşe bakar mısınız Korkmaz Yiğit, organize suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı’nın adamı, herkesi fişleyen paşamız ise Korkmaz Yiğit’in danışmanı..

Ne anlama geliyor şimdi bu?! Bu iddiaları gündeme getiren Orakoğlu aleyhine açtıkları dava beraatla sonuçlanmış..

Ulusalcı paşamızın ailesi ile davalık olduk biliyorsunuz. Son olarak Paşamızın yeğeni ile ilgili de ilginç bilgiler gelmeye başladı.. Yeğen şimdi Amerika’daymış.. Bulgaristan’da ve Türkiye’de epey işler çevirmiş iddiaya göre...

Erkaya Yapı İnşaat Sanayi unvanıyla Sencer Erkaya tarafından 1989 yılında kurulan ve inşaatın yanı sıra prefabrik bina üretimini de amaçlayan firmamız 1990 yılında Mehmet Güngör'ün katılmasıyla İnşaat ortaklığına dönüşmüş, 1992 yılında İnter İnşaat ve Prefabrik A.Ş. ismini almış..

Dan Brovn’un son eseri Melekler ve Şeytanlarda İllimünati örgütü ile Papalık arasındaki bir hesaplaşma konu alınmış. CERN’deki deney de bu olayla ilişkilendirilmiş.. Hikaye, Papanın manevi evladının, aslında Papanın katili olduğu ile ilgili.. Papayı korumakla görevli güvenlik biriminin başı da öbür tarafın adamı. Ama hep bir iyilik meleği gibi davranıyorlar..

Dünyada buna benzer şeyler ilk defa olmuyor. Bu iddialar demek ki, sadece romanlar ya da film senaristlerinin hayallerinde oluşmuyor. Aslında, sonuçta hayal gerçeğin anası değil mi?

“Sayın Dilipak, aşağıda sizlere anlatacağım konu bundan uzun bir süre önce bir görevli tarafından bana anlatılmıştır. Bugün bu bilgiyi sizlerle paylaşmak ihtiyacı duydum. Neden mi bugün? Hani birileri size linç girişiminde bulundu ya. Hani birileri 40 yıllık birikiminizi elinizden aldı ya. Biliyorum siz ev için üzülecek biri değilsiniz. İsyanınız Ülke’deki Adaletin ne hallere düştüğü içindir. Ancak bu yazıyı okuduğunuz da ‘Ülke’min aydınlığa çıkması için vermiş olduğum mücadelenin bedelini ödedim’ diyip, torunlarınıza iftiharla anlatacağınızdan eminim. Anlatmak istediğim olay şöyle:

PKK ile çatışmaların en yoğun olduğu bir dönem de Şark görevim (..) il’ine çıktı. O şehir de bulunan arkadaşlarımı telefonla arayarak bana ev bulmalarını rica ettim. Arkadaşlarım (…) ile görüşmüşler, teknik personel (Bilgisayar, telsiz, video, dürbün, yazılı doküman) olduğumdan dolayı bana lojman tesis edilmiş. Bir müddet sonra atandığım il’e giderek arşiv bölümünden göreve başladım. Arkadaşlarımla kaynaşmam uzun sürmedi. Benim gibi teknik eleman olan ve çevre de nöbet tutan arkadaşlar hariç diğer arkadaşlarım devamlı operasyona gidiyordu. Birkaç gün evlerine gelmedikleri de oluyordu. Bazı akşamları şehir PKK teröristleri tarafından taciz ateşine maruz kalıyordu. İşin en ilginç yanı ise bu taciz ateşleri daha ziyade arkadaşların operasyonda olduğu güne denk geliyordu. Bazen teröristlerin yeri önceden tespit ediliyor, operasyon başlıyor malum yere varıldığından teröristlerin kısa bir süre önce orayı terk ettikleri tespit ediliyordu. Kimi zaman operasyona giden arkadaşların pusuya düştüğü de oluyordu. Sanki aramızda bir iletişim vardı. Hatta zaman, zaman birbirimize kuşkuyla baktığımız da olmuyor değildi. Neredeyse birbirimizi ajan olmakla suçlama konuma gelirdik. Herkes tedirgindi. İşi hafiyeliğe döktük, Arkadaşlar bir araya geldiğimizde içimizdeki ajan birilerinin olduğunu düşünerek onu tespit etmeye çalışıyorduk. Oysa arkadaşlarla aramızdaki bağ, kardeşlikten daha öteydi. Fakat yaşanan olaylar ister, istemez bizleri farklı düşünmeye sevk ediyordu.

Göreve başladığımın ilk günleriydi. Bir gün saçı, sakalı birbirine karışmış, şalvarlı, poşulu bir kişi gelerek kimseyle konuşmadan, izin almadan direkt olarak arşive girdi. Ben müdahale etmek amacıyla kalktığımdan arkadaşım oturmam için beni ikaz etti. Bir süre sonra çıkıp gitti. Arkadaşıma kim bu adam dediğimde, sus kim olduğunu biz de bilmiyoruz. Bizlere bu kişinin kimliği hakkında soru sormamamız ve konuşmamamız gerektiği söylendi dedi. Aldı beni bir merak PKK ile ilgili bütün bilgilerin bulunduğu bir arşive ismini dahi bilmediğimiz bir kişi elini kolunu sallayarak nasıl girebilirdi. Kimdi bu adam? Sadece ben değil diğer arkadaşlar da ismini dahi bilmiyordu. Bu kişi uzun aralıklarla da olsa gelip giderdi.

Yanılmıyorsam Ekim ayı idi, çok sayıda PKK’lı teröristin (…) Dağında olduklarına dair bir istihbarat bilgisi alındı. Helikopterlerin de katılacağı Geniş kapsamlı bir operasyon hazırlığı yapıldı. Operasyon da teknik cihazlar da kullanılacağında ilk kez ben de operasyona katıldım. Dağın çevresi sarıldı, teröristler yanmakta olan büyük bir ateşin etrafında halay çekiyordu. Yanımda bulunan dürbünle izlemeye başladım. Gördüklerime inanamadım. Dürbünü benimle birlikte olan arkadaşıma vererek, bak halay çekenlere tanıyacak mısın dedim. Heyecanla dürbünü elimden alarak izlemeye başladı. Bir müddet baktıktan sonra büyük bir panik içerisinde bana dönerek bu adam, o dedi. Demek yanlış görmemiştim bu adam arşivimize girip çıkan kişinin ta kendisiydi. Halay çekiyordu, hem de Şemdin Sakık ile kol kola. Nihayet içimizdeki haini bulmuştuk. Artık kaçışı yoktu, ya yakalanacak, ya da çatışmada ölecekti. Yakalanma anını sabırsızlıkla beklerken, o an çok garip bir olay gelişti. Operasyonunun yapılmaması için emir geldi. Biz operasyon yapmadan geri döndük. Sebebini de bir türlü anlayamadık. Ben arkadaşıma gördüklerimizi yetkililere anlatalım mı dediğim de, kes sesini senin gördüğünü başkaları görmüyor mu dedi. Demek ki benim ve arkadaşımın bilmediği bir şeyler yaşanıyordu. O şehirde görev yaptığım süre zarfında uzun aralıklarla da olsa o adamla karşılaştım. İsmini dahi öğrenemedim ama o hainin suratını hiç mi hiç unutamadım. Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra emekli oldum. Derken Ergenekon Terör Örgütü ile ilgili operasyonlar başlatıldı. Mesleğim gereği gelişmeleri yakinen takip ediyordum. Bir akşam televizyon ekranında onun fotoğrafını gördüm. Evet bu adam arşivlerimize girip çıkan, dağda Terörist Şemdin Sakık ile halay çeken adamdı. İsminin Mahmut YILDIRIM, kod adının da YEŞİL olduğunu o akşam öğrendim. Meğer ben yıllarca PKK’lı Mahmut Yıldırım’la (Yeşil) beraber görev yapmışım da haberim yokmuş. Durum bu Sayın Dilipak. Derin Güçlere, çetelere, darbecilere karşı mücadele veren namuslu insanlar bir şekilde bedel ödemedi mi? Arı kovanına çomak sokmanın bir bedeli olmalıydı. Ve size o bedeli ödettirdiler. Bundan böyle görevini yapmış ve zafer kazanmış bir Asker gibi alnınız açık, başınız dik olarak yaşayabilirsiniz. Dualarımız sizler için. Allah’a emanet olunuz. Saygılarımla.” İsim, imza yok..

Aslında Apo da, Yeşil de kurban. Hepimiz kurbanız.. Aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerinde kendilerine iktidar ve servet üreten bir çetenin kurbanıyız..

Ha bu arada Tuncay Güney de mail attı, o da geçmiş olsun diyor.. Aslında herkes her şeyi biliyor, ama bıçak ağızları açmıyor. Korku dağları tutmuş..

O kadar çok arayan var ki.. Hepsine teşekkürler. Sağolun, dua edin inşallah. Allah (cc) hayırlar versin.

Ha bu arada birileri, gazete niye Dilipak’a sahip çıkmıyor filan diyor da, isteyen Erkaya ailesinin hacze gelen avukatına sorabilir.. Avukat “anlaşalım” dediğinde, ben karşı çıktım. Hayır direneceğim, mücadele edeceğim ve kazanacağım dedim. Yoksa o gün bu borcu hemen ödemeye hazır orada birkaç işadamı arkadaş da vardı. Reddettim.. Hayır, henüz yolun sonuna gelmedik. Kimseden (Allah’tan başka) bir yardım beklediğimiz de yok, kabul de etmeyiz. Gazete içinde bu sorunu çözmek konusunda bir sorunumuz da yok.. Henüz yolun sonuna gelmedik. Göreceksiniz ben bu işten kârlı çıkacağım..

“Hasbünallahi ve niğmel vekil ve niğmel mevla ve niğmel nasiyr..”

Selam ve dua ile..

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT