1. YAZARLAR

  2. ALİ DEĞİRMENCİ

  3. Ağustos Sıcağında Rapsodi Niyetine
ALİ DEĞİRMENCİ

ALİ DEĞİRMENCİ

Yazarın Tüm Yazıları >

Ağustos Sıcağında Rapsodi Niyetine

20 Ağustos 2008 Çarşamba 20:43A+A-

I- Emrin Olur Ertuğrul

Bu adam sarhoşken de ayık kafayla da aynı sulanmış bir beyinle yazıyor sanırım. Ya da birileri tarafından tutulmuş olabilir; yaz sıcağında insanların sinirlerini iyice bozmak, insanları zıvanadan çıkarmak için. Ertuğrul Özkök’ten söz ediyorum.

Neymiş efendim, Başbakan Erdoğan içki içenlerin arasına girip onlarla kadeh tokuşturmalıymış. Bardağın içinde içki olması şart değilmiş. Şort giyerek halkın arasına girmeyi başaran Başbakan, bunu da pekâla yapabilirmiş, yapması gerekiyormuş. Meyhanelere uğramalı, oradaki insanlarla sohbet etmeli, onların sırtını sıvazlamalıymış. Kendisi böyle bir çağrıda bulunduğu halde, Başbakan kaç gündür böyle hayırlı bir eyleme yeltenmemiş. Bazı okuyucuları onu yolda çevirip ya da arayıp bu durumu soruyorlarmış. Ülke halkının yüzde 53’ü adına bunu sormanın ve beklemenin sorumluluğunu hissediyormuş haspam. Gerilim, ancak bu şekilde azalabilirmiş.

Ahmet Kekeç, güzel bir yazı yazmış bu konuda, Star’da. Kekeç de onu camilere, ramazan çadırlarına davet ediyor.

Bu Ertuğrul Özkök’e ne demeli şimdi Allah aşkına? Ülke nüfusunun geri kalan yüzde 47’sini küfüre, sövmeye alıştırmayı başaracak mı bakalım?

II- Hocanın Derdi

Onca badireyi atlatarak, onca barikatı aşarak İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad Türkiye’ye gelmiş. İsrail homurdanıyor, Amerika hop oturup hop kalkıyor, İblis avanesi burnundan soluyor.

Bu sırada bir devrim gerçekleşiyor. Şii bir yönetici olan İran cumhurbaşkanı, Sultanahmet Camisinde Cuma namazı kılmaya geliyor. Özlemi duyulan bir jest gerçekleşiyor; belki de tarihi bir olay bu. Camide kendisine sevgi gösterileri yapanlar, hoş geldiniz diyenler, ona teveccühte bulunarak seslenenler, tekbir getirenler oluyor. Cami cami olalı, ilk kez fonksiyonuna uygun bir etkinlik görüyor yani.

Fakat o da ne? İmam kızmaya, kitleyi uyarmaya başlıyor. Camilere böyle hareketlerin yakışmadığını, bunların ayıp ve uygunsuz şeyler olduğunu belirterek cemaati haşlıyor. Misafire de üst perdeden bir ukalalık, bir haddini bildirme operasyonu yani. Rezilliğe bakınız! Epeydir gitmediğimiz için bilmiyoruz ama iyice uyutma, uyuşturma merkezlerine dönmüş herhalde camiler. Atatürkçü Düşünce Dernekleri gibi, Mason locaları gibi, Rotary kulüpleri gibi çalışmayı iyice kanıksamış bunların çoğu. Ecevit’in sağlığı için dua etmeyi gündemleştiren, enflasyonun düşürülmesi için yapılması gerekenlerden dem vuran, çiçek böcek edebiyatından başını kaldıramayan, futbolculara övgüler düzmeyi cihad etmenin faziletiyle bir tutan hutbeler veriliyordu nicedir zaten. “Bu camilerde kılınan namazlar kabul olmaz kardeşim!” diyen insanların sayısında artış olması boşuna değilmiş demek ki.

Hem farklı hem de anlamlı bir çaba olurdu hani! Cemaat, bağırıp duran hocayı alaşağı edip yerine Ahmedinejad’ı geçirseydi!..

III- Müşerref ve Beşiktaş

Darbecilik, cuntacılık, postal yalayıcılık iyice sinmiş, tam anlamıyla genlerine işlemiş bizim medyamızın meğer. Varsa yoksa adamın Türkiye’de geçirdiği yıllar ve Beşiktaş sevgisi!

Müşerref’in nasıl bir general olduğundan, yapıp ettiklerinden, cebine indirdiklerinden, toprağa gömdüklerinden, çalıp çırptıklarından, suçlayıp katlettiklerinden, yaptığı darbeden, halkın çektiklerinden söz eden yok.

İşin sadece magazin kısmı ilgilendiriyor bizimkileri. Yok efendim Adalar’da oturacakmış, koyu bir Beşiktaş taraftarıymış, Türkçesi iyiymiş falan…

Adam Türkiye’ye gelirse, binlerce yandaşı tarafından “Türkiye seninle gurur duyuyor!” sloganlarıyla karşılanır herhalde. Biz generalsever, darbeciöver bir toplumuz sonuçta. Onlara toz kondurtmayız. Nerden mi biliyorum. Benim bir arkadaşım var. AKP’de yönetici. Uzaktan bakınca aklı başında görünüyor. Bu arkadaş ciddi ciddi “Ergenekon davasında gözaltına alınan generaller, aslında korunmak için içeri alındılar; Başbakanımız onlara dışarıda bir zarar gelmesin, bir suikast düzenleyen filan çıkmasın diye korumaya aldı onları.” diyor.

Demek ki neymiş?

IV- Kan Çıkmazsa Düğün Caiz Değildir

Aslında daha yazacaktım. Fakat yan tarafta düğün var. Sabahtan beri müzik sesinden, gürültüden durulmuyordu. Birden, bizim eve yansıyan seslerin mahiyetinde, renginde, dozunda ve niteliğinde bir değişiklik oldu. Peşinden çığlıklar ve silah sesleri duyduk. Meğer, damadın arkadaşları, içkisiz düğün mü olur kardeşim, diye damadı sıkıştırmışlar. “İki gün sonra Ramazan başlıyor zaten, bir daha ne zaman içeceğiz, git içki getir lan!” filan diyerek efelenmişler. Tartışma büyüyünce kavga çıkmış. Bıçak çekenlerin peşinden silah sıkanlar olmuş. Şimdilik ölen yok.

Arbedenin ardından, apartmanın önüne kocaman Türk bayrakları asıldı. Ben, dayanamayıp yanlış ilkyardımdan ölümleri balkondan önerilerde bulunarak engellemeye çalıştım ama aralarından birisi “Sen karışma kardeşim! Senden komşu bile olmaz! Hem düğünümüze gelmiyosun hem ordan lak lak konuşuyosun!” diye efelenince kendimi tutmak zorunda kaldım. Hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor düğün. Ezan okunurken kesiliyor sesler sadece. Ondan sonra “Atım Arap ben kara…”

YAZIYA YORUM KAT

18 Yorum