1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Afrika'da sömürgeciliğe karşı direniş: Kenya Witu Sultanlığı
Afrika'da sömürgeciliğe karşı direniş: Kenya Witu Sultanlığı

Afrika'da sömürgeciliğe karşı direniş: Kenya Witu Sultanlığı

Araştırmacı Esin Güzel, Kenya'da sömürgecilik dönemi bağlamında Witu Sultanlığı ve sömürgeciliğe karşı mücadeledeki etkilerini mercek altına alıyor.

29 Ocak 2025 Çarşamba 10:30A+A-

Witu Sultanlığı ve Kenya’da Sömürge Döneminin Yansımaları 

Esin Güzel / Fokus+ 


Afrika’nın 19. yüzyıl sonlarındaki tarihi büyük ölçüde Avrupa’nın sömürgeci hırslarının ve ekonomik çıkarlarının yansımalarını barındırmaktadır. Bu dönemde, Avrupalı devletler denizaşırı topraklarda genişlemeyi sürdürürken bu topraklar üzerinde kurdukları egemenliklerle kendi iç toplumsal ve siyasi yapılarını şekillendirmeyi amaçlamıştır.  

Doğu Afrika’da bulunan Kenya, sömürgecilik tarihinin dönüm noktalarından birini teşkil ederek İngiltere ve Almanya arasında bölgesel hakimiyet mücadelesine sahne olmuş; bu mücadele yerel halk üzerinde derin ve kalıcı dönüşümlere yol açmıştır. Kenya’nın Hint Okyanusu kıyısındaki konumu nedeniyle ticaret yolları üzerinde bulunan Witu Sultanlığı ise sömürgecilik tarihinin dinamiklerini anlamada kritik bir öneme sahiptir.  

Kenya’da sömürgecilik dönemi  

Portekizlilerin 15. yüzyılda bölgeye gelmesiyle başlayan Avrupalıların ilgisi Kenya’nın deniz ticaret yollarının kesişim noktasında olması sebebiyle artmıştır. 19. Yüzyılda İngiltere ve Almanya arasında yoğunlaşan jeopolitik rekabet, ekonomik ve askeri açıdan kontrolü ele geçirme çabalarını beraberinde getirdi. İngiltere, Hint Okyanusu’na ve Doğu Afrika iç bölgelerine giden kara yollarını kontrol etmek istemiş ayrıca Kenya’nın kıyı bölgesini de ticaret yollarının güvenliğini sağlamak amacıyla kullanmıştır.  

Kenya zengin tarım ve köle potansiyeli, ticaret rotaları ve fildişi gibi değerli ürünlerin çıkışı açısından büyük öneme sahipti. Avrupa ile yerel halklar arasındaki yoğun ekonomik ilişki, zamanla kıyı bölgelerinin daha fazla Avrupalı nüfus tarafından işgal edilmesine ve halkların bu yeni düzene karşı direniş göstermelerine yol açtı. 19. yüzyılın sonlarında, Avrupalı güçler Afrika’yı paylaşma yarışının bir parçası haline geldi. Berlin Konferansı (1884-1885), kıtanın nasıl bölüşüleceğine dair kuralları belirlemiş ve bu süreçte Kenya, İngiltere’nin etki alanına girmiştir. Ancak Almanya kıyı bölgelerinde hak talebinde bulunmuş dolayısıyla iki güç arasında diplomatik gerilim yaşanmıştır.   

İngiltere, Kenya’yı sömürge olarak ele geçirme sürecinde yerel halkın yaşam biçimini ve kültürünü değiştirmeye çalışmış ayrıca kaynaklarını kendi amaçlarına göre kullanmıştır. Tarım ve ticaret, İngiliz çıkarlarına göre yeniden şekillendirilerek kahve, çay gibi ürünlerin üretimi teşvik edilmiş; İngiliz eğitim sistemi ve Hristiyan misyonerlik faaliyetleriyle Afrika’nın geleneksel kültürel yapılarını zayıflatılmıştır. Bu dönüşümler, yerel kimliklerin ve dini pratiklerin asimilasyonuna yol açtı. Kenya'da sömürgecilik aynı zamanda direniş ve bağımsızlık mücadelelerinin başlangıcı oldu. Yerel halk, İngiliz yönetimi altında vergi, zorunlu işçilik ve toprak mülkiyeti konusunda yaşadıkları adaletsizliklere karşı çıkmaya başladı. Baskılanan direniş hareketleri ilerleyen yıllarda tekrar ortaya çıkarak bağımsızlık sürecinin temel taşlarını oluşturdu.    

Witu Sultanlığının kuruluşu ve yükselişi  

Doğu Afrika’nın kadim kıyılarında tarih boyunca birçok medeniyetin izine rastlanmıştır fakat bu medeniyetler arasında Witu Sultanlığı coğrafi ve stratejik konumuyla dikkat çeken, kısa ömürlü olmasına rağmen etkili bir sultanlık olarak tarihe geçmiştir. Witu Sultanlığı, 19. yüzyılın başlarında, Zanzibar’dan kaçan kölelerin sığındığı bir bölge olarak ortaya çıktı. Sultan Ahmed ibn Fumo Bakari, 1858’de Pate yönetiminden (19. yüzyılın ortalarında, günümüz Kenya’sının sahil kesimindeki Pate Adasında etkili olan ve Zanzibar Sultanlığının bir parçası olarak kurulan yönetimdir) tamamen ayrılarak Witu Sultanlığını kurmuş ve bölgeyi bağımsız bir siyasi yapıya kavuşturmuştur. Ancak Witu Sultanlığının kuruluşunun ardında yatan sebep yalnızca yerel bir sığınak olması değildir. Umman Sultanlığının Zanzibar üzerinden bölgeyi kontrol etmeye başlaması, Pate’de yaşayan Svahili soylularında bir gerilim yaratmış, kendi kültürel kimliklerini ve siyasi güçlerini koruma çabasıyla bağımsız yönetim oluşturmak istemişlerdir. Svahili toplumu, Hint Okyanusu kıyısı boyunca uzanan çok kültürlü bir ağı temsil ediyordu. Bu toplum, Arap ve Afrika kültürlerinin etkileşiminden doğan sentezle zenginleşmiş bir kimlik yaratmıştı. Dolayısıyla Witu’nun doğuşu, bir devletin yeniden inşası olarak da değerlendirilebilir çünkü sultanlık, yerel halkın ve Svahili soylularının yaşadığı Pate’den ayrılmalarına yol açan çözüm yoluyla varlığını oluşturmuştur.  

Sultan Ahmed ibn Fumo Bakari yerel kabilelerle ittifaklar kurarak krallığın sınırlarını genişletti. Böylece çatışma zamanlarında diğer kabile liderlerinin desteğini almayı başardı. Siyasi liderlik ve dini otorite sağlayarak Svahili kültürüne dayalı bir yönetim anlayışı benimsedi. Tarihsel açıdan Svahili yönetimlerinin son temsilcilerinden biri olarak kabul edilen Witu bölgedeki siyasi, kültürel ve ekonomik değişimlerin belirleyicisi olmanın yanı sıra bir direniş simgesi olarak da ön plana çıkmıştır. Bu yönetim anlayışıyla yerel halkın geleneklerine ve kimliğine saygı gösteren bir model sunarak tarım ve ticaret gibi alanlarda halkın teşvikini sağlamıştır.   

Witu’nun ekonomisi, Hint Okyanusu ticaret yolları üzerindeki stratejik konumu sayesinde çok yönlü bir yapı sergiliyordu. Fildişi, baharat, kereste ve tarım ürünleri başlıca ihraç kalemleriydi. Şehir, yerel halk ile çevredeki kırsal alanlar arasında bir köprü işlevi görüyordu. Ticaret ağları, Lamu Takımadası ile karşılıklı ekonomik bağımlılık yaratmıştı. Bu ekonomik hareketlilik, Witu’nun bağımsız bir yapı kazanarak uzun süre hayatta kalmasını sağladı.  

Değişen yönetim ve bağımsızlığa giden süreç  

Zanzibar yönetimine karşı varlığını sürdürmeye çalışan Witu Sultanlığı diplomatik adımlar atmak istedi ancak atılan her adım Avrupalı devletlerin bölge üzerinde hakimiyet kurma yarışında yeni bir fırsat olarak görüldüğü için 1885 yılı Witu’nun dönüm noktalarından biri olmuştur. Witu Sultanı, Almanlar ile imzaladığı protokolle topraklarından belli bir alanı Alman Tana Şirketi’ne devretmiştir. Böylece Almanya’nın Doğu Afrika topraklarına katılan Sultanlık “Deutsch-Witu, Wituland” olarak anılmaya başlanmıştır. Yapılan anlaşmayla Sultanlığın bir süre ekonomik ve politik gücü artsa da Almanya’nın Witu üzerindeki hak iddiası İngiltere’nin Hint Okyanusu’ndaki çıkarlarını tehdit etmiştir. İngiltere, Almanya’nın bu hamlesini deniz ticaretini zayıflatma girişimi olarak değerlendirmiştir.   

Bu rekabet 1890 yılında imzalanan Heligoland-Zanzibar Antlaşması ile nihayete ermiş ve Almanya Witu üzerindeki haklarından feragat ederek bölgeyi İngiliz hakimiyetine bırakmıştır. İngiltere bu antlaşma sonrasında Witu’da sıkı yönetim kurmuş ve bölgeyi kendi sömürge sistemi içine dahil etmiştir. Görece bağımsız kimliğin sonu anlamına gelen bu olayla birlikte yerel halk yaşananlara tepkisini isyan ederek göstermiş, 1890 ve 1893 yıllarındaki direniş hareketleri İngiliz kuvvetleri tarafından sert bir şekilde bastırılmıştır. İngilizler bölgeyi tamamen kontrol altına aldıktan sonra 1923 tarihinden itibaren Witu’nun ayrı bir yönetim olarak varlığı sona ermiştir.   

Kültürel ve ekonomik yapının kolonyal sistemle uyumlu hale gelmesini zorunlu kılan yönetim anlayışı, halkın kimlik savunusu yaparken bu kimliğin İngiltere egemenliği altında dönüşmesine engel olmak istemiştir. Dolayısıyla Mau Mau Ayaklanması, İngiliz sömürge yönetiminin baskıcı politikalarına karşı halkın verdiği en büyük tepkilerden biri olarak tarihe geçmiştir. 1950’lerde başlayan bu ayaklanma başlarda bir tür köylü direnişiydi ancak zamanla silahlı bir gerilla savaşına dönüştü. Direnişçiler ormanlara sığınarak, İngiliz güçleri ve yerli işbirlikçilere karşı sabotajlar ve saldırılar düzenledi. İngilizler, isyanı bastırmak amacıyla sert ve acımasız yöntemlere başvurdu. Çatışmalar sırasında birçok direnişçi öldürüldü, binlercesi işkenceye uğradı ve gözaltı kamplarına yerleştirildi. Bu süreçteki insan hakları ihlalleri ve şiddet ise sömürgeciliğin baskıcı yüzünü gözler önüne sermiştir.   

İsyan bağımsızlıkla sonuçlanmasa da yönetimin 1952’den 1960’a kadar olağanüstü hal ilan etmesine sebep oldu. Stratejik konumuyla dikkat çeken Witu Sultanlığını ele geçirme yarışıyla başlayan süreç, İngiltere’nin kaynakları kontrol etme isteği ile yerel halkın haklarını savunma çabaları arasındaki çatışmalarla devam etti ve 12 Aralık 1963’te Kenya’nın bağımsızlığıyla sonuçlandı.   

 

HABERE YORUM KAT