Afrika'da Fas-Suudi Arabistan Rekabeti
“Afrika'da belirleyici güçler arasında yer almayı hedefleyen Fas ve Suudi Arabistan Krallıkları, yakın dönem içerisinde kıtada karşı karşıya gelmiş ve adeta bir güç mücadelesi içerisine girmiş durumda.”
Afrika'da Fas-Suudi Arabistan Rekabeti Kızışıyor
Analiz: Fatıma Demir / AA
Uzun yıllar birçok alanda dostça ilişkiler geliştirmiş ve derin bağlar kurmuş olan Fas ile Suudi Arabistan krallıkları arasında son zamanlarda soğuk rüzgarlar esmeye başladı.
Son birkaç yıldır sessiz bir şekilde mütemadiyen tırmanan gerginlik, geçtiğimiz günlerde Fas’ın Suudi Arabistan önderliğinde Yemen’deki savaş için kurulan koalisyondan “insani gerekçelerle” çekilmesi ve üzerinden çok geçmeden Riyad büyükelçisini geri çağırması ile somut bir hal aldı. Yakın bir zamana kadar iki ülke arasındaki bağların güçlülüğü ve bunun daha da geliştirilmesi gerektiği vurgulanırken, şimdilerde söylemler oldukça değişti. Peki bu iki ülkeyi karşı karşıya getiren neydi ve bu iki ülkenin gittikçe yoğunlaşan Afrika diplomasisi bu gerginliğin neresinde yer alıyor?
Gerginliğin sessiz tırmanışı
Komşu ülke Cezayir ile başta Fas'ın kırmızı çizgisi olarak nitelendirilebilecek Batı Sahra sorunu olmak üzere çeşitli konularda anlaşmazlık yaşayan Fas, bu ülkenin boşluğunu yıllardır Suudi Arabistan ile doldurmaya çalışmaktaydı. Zira komşusu Cezayir’in aksine petrol kaynaklarına sahip değildi ve Suudi Arabistan Fas’ın bu ihtiyacını karşılayabilecek pozisyondaydı. Ayrıca Suudi Arabistan kendi yatırımcılarını Fas’ta yatırım yapmaları için teşvik ederken Fas da bu ülkeden gelen yatırımcılar için çeşitli fırsatlar sunmaktaydı. Bu süreçte Suudi yatırımcılar enerjiden tarıma, endüstriden gayrimenkule kadar birçok alanda varlık gösterdi. Fas’a yapılan yabancı yatırımlar arasında Suudi yatırımları önemli bir paya sahipti. Fas’ın önemli üniversitelerinden el-Ehaveyn Üniversitesi bile büyük ölçüde Suudi Arabistan Kraliyeti tarafından fonlanarak inşa edilmişti ve bu üniversiteye iki ülkenin krallarının dostluğuna atfen “iki kardeş” anlamına gelen “el-Ehaveyn” ismi verilmişti. İkili ilişkiler açısından kritik sayılabilecek bir diğer adım ise Fas’ın Yemen’deki savaş için kurulan koalisyona ilk katılan ülkelerden biri olmasıydı. Tüm bu hususlar vesilesiyle Suudi Arabistan ve Fas arasındaki münasebetler stratejik ortaklık boyutuna ulaşmıştı. Ancak Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) öncülüğünde başlatılan Katar ablukasında Fas’ın tarafsız kalmayı tercih etmesi ve hatta Katar’a gıda yüklü uçak göndererek bir anlamda bu ülkeye açıktan destek olması, Suudi Arabistan tarafından sessiz bir hayal kırıklığı ile karşılandı. Bu gelişme, iki ülke arasındaki yangının ilk kıvılcımı oldu.
Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’nda korkunç bir şekilde katledilmesinin ardından itibarı oldukça zedelenen Suudi Arabistan Krallığı, birçok Arap ülkesinin aksine Fas’tan herhangi bir destek mesajı alamadı. Bunun yanı sıra Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın ziyaret talebi de Fas kralının programının yoğun olması gerekçesiyle geri çevrildi. Bu durum, Fas’ın Kaşıkçı cinayeti konusunda Suudi Arabistan’ı protesto ettiği şeklinde değerlendirildi. Buna karşılık 2026 FIFA Dünya Kupası’na ev sahipliği için yapılan oylamada Suudi Arabistan tepki olarak Fas yerine ABD-Meksika-Kanada ortaklığını destekledi. Ayrıca Kral Selman, Fas’ın Tanca şehrindeki yıllık tatilini askıya aldı.
İlişkilerin bu seyri uluslararası basın tarafından merakla takip edilirken Fas Dışişleri Bakanı Nasır Burita, Katar merkezli Aljazeera’ye konuk olarak çok önemli açıklamalarda bulundu. Burita Körfez’de yaşanan krizi yakından takip ettiklerini, taraf tutmadıklarını ve bölge ile ilişkilerinin güçlü olduğunu belirtti. Ayrıca Yemen koalisyonu konusunda da insani gerekçelerle fikirlerini değiştirdiklerini ifade etti. Bir süredir Fas, Yemen koalisyonunun askeri faaliyetlerine ve bakanlık düzeyindeki toplantılarına da katılım göstermemekteydi. Bu açıklamaların ardından Suudi Arabistan’ın Al-Arabiya kanalında Fas’ın Batı Sahra’da işgalci olarak nitelendirildiği bir belgesel yayınlandı. Bu belgesel, şimdiye kadar Batı Sahra sorunu hususunda tavrı net olan Suudi Arabistan’ın Fas’a yönelik bir resti olarak algılandı ve Fas bunun karşılığında, Batı Sahra konusundaki ciddiyetinin bir göstergesi olarak Riyad büyükelçisini geri çağırdı. Bunun üzerine Suud ailesine yakınlığıyla bilinen bir medya kuruluşunda, Fas’ın Batı Sahra’daki tezlerini haklı çıkaran ve bölgede kendisini savunmasının gerekliliklerine değinen akademik bir makale yayınlandı. Böylece Suudi Arabistan gerginliği tırmandırmak istemediğine yönelik bir mesaj vermiş ve geri adım atmış oldu. Ancak Faslı yetkililer bu adıma henüz herhangi bir karşılık vermiş değiller.
Krizin Afrika arka planı
Sahip olduğu zenginlikleri ve mevcut potansiyeli ile Afrika kıtası, tarih boyunca küresel güçlerin merkezi rekabet alanlarından biri olagelmiştir. Günümüzde de büyük güç olma idealindeki birçok devletin Afrika’da çekişme içine girdiklerine şahit olmaktayız. Son dönemlerde bu ideali taşıyan ve rekabet içerisine giren devletler arasına Fas ve Suudi Arabistan da katılmış bulunuyor. Her iki ülkede de yakın aralıklarla kurulan Afrika İşleri Bakanlıkları, Afrika’nın bu ülkeler için merkezi öneme sahip olduğunun tescili niteliğinde.
Afrika’nın önemli bir parçasını teşkil eden Fas, yıllarca Afrika’ya sırtını çevirdi ve başta Fransa olmak üzere Batılı devletler ile iyi ilişkiler geliştirme çabasında oldu. 1984 yılında Afrika Birliği’nin ayrılıkçı Polisario isimli oluşumu bünyesine dahil etmesi ile birlikte Fas bu örgütten çekilme kararı almıştı ve bu durum ülkenin Afrika’ya karşı duruşuna etki eden mühim faktörlerden biri oldu. Bu dönemde en önemli ticari ve siyasi ilişkilerini Batılı ortaklarıyla geliştirmeyi tercih etti. Ancak Fas’ın Batılı müttefikleriyle ötelenen sorunları zaman içerisinde ciddi bir şekilde gün yüzüne çıkmaya başladı. Mevcut gerginlikler neticesinde Avrupa Birliği, Fas ile yapılan ticaret anlaşmasını iptal etti. Bu gelişmeler Fas’ı yeni arayışlar içine girmeye mecbur bıraktı. Bölgede varlık gösterme çabası içinde olan Çin ve Rusya, uluslararası dengeler açısından Batının karşısındaki en kritik alternatiflerdi ve Faslı yetkililer bu ülkelere ziyaret gerçekleştirdiler. Dış politika açısından bir diğer önemli ve güvenilebilir alternatif ise Fas’ın coğrafi, tarihi, kültürel ve dini açıdan bir parçası olduğu Afrika kıtası idi.
Henüz değerlendirilmemiş zengin potansiyeli ve kaynakları ile Afrika Fas’a, gelişen ekonomisi ve köklü devlet geleneği ile Fas da Afrika’ya önemli kazançlar sağlayabilecek pozisyondaydı. Bunun farkında olan Fas, Afrika’ya açılım başlattı ve on yıl gibi kısa bir süre içerisinde kıtanın önemli finans pazarlarından biri haline geldi. Ülke, özellikle bankacılık sektöründe Attijari Wafa Bank (AWB) ve BMCE Bank gibi finansal yapılar üzerinden Afrika’da önemli kazanımlar elde etti. 2017 yılında Fas’ın Afrika Birliği örgütünde boş bıraktığı koltuğuna geri dönme kararı alması, hızla gelişen ilişkilerin ivme kazanmasına destek sağlayacak mahiyetteydi. Başlangıçta Batı Afrika ile yoğunlaşan münasebetler ilerleyen dönemlerde tüm kıtaya yayılma eğilimi gösterdi. Bu süreçte en önemli hamlelerden biri ise Cezayir hakkındaki söylemlerde değişikliğe gidilmesi ve Cezayir ile diyalog kapılarının koşulsuz bir şekilde açılması oldu.
Suudi Arabistan’ın Afrika politikası
Suudi Arabistan'ın, özellikle Afrika Boynuzu olarak adlandırılan bölgeyi merkeze alarak Afrika’da güç devşirme ve başat aktör olma çabası uzun zamandır dikkatleri çekiyor. Suudi yetkililerin Afrika ülkelerine yönelik gerçekleştirdikleri diplomasi trafiği ve ilişkilerdeki bağların güçlülüğü vurgusu artan bir ivmeyle devam ediyor. Suudi yatırımcılar Afrika’da birçok sektöre yatırım yapıyorlar. Bu yatırımlarda tarım ve enerji sektörleri önemli bir yer teşkil ediyor. Özellikle gıda ürünlerinde dışa bağımlı olan Suudi Arabistan 2008’den beri, tarım için oldukça elverişli arazilere sahip olan Afrika ülkelerinden toprak satın alarak veya kiralayarak ihtiyacı olan ürünleri belirlediği tarım sahalarında yetiştirebiliyor.
Körfez ülkeleri arasındaki kriz ortamının Doğu Afrika ülkeleri üzerindeki nüfuz mücadelesini kızıştırması da Suudi Arabistan’ı bölgede iddialı hamleler yapmaya itiyor. Bu mücadelenin bir parçası olarak Suudi Arabistan’ın Cibuti’de bir askeri üssü bulunuyor. Afrika Boynuzu ülkelerinin kendi aralarındaki sorunlarda da Suudi Arabistan arabuluculuk rolünü üstlenerek söz konusu nüfuz mücadelesindeki gücünü pekiştirmeye çalışıyor. Tüm bu uygulamalarında Suudi Arabistan dini kimlik bağlamında Suudi Selefiliğini öne çıkarmayı da ihmal etmiyor. Camiler ve din okullarının inşası için fonlar oluşturarak Afrika’daki Müslüman kitle ile bağlarını geliştirmeyi ve kendine yeni nüfuz alanları açmayı hedefliyor.
Afrika’da belirleyici güçler arasında yer almayı hedefleyen Fas ve Suudi Arabistan Krallıkları, yakın dönem içerisinde kıtada karşı karşıya gelmiş ve adeta bir güç mücadelesi içerisine girmiş durumda. Bu rekabetin bir sonucu olarak Fas, 1994 yılından beri sınırların karşılıklı olarak kapatıldığı Cezayir ile yakınlaşma çabası içerisine girdi. Kısacası, karşılıklı hamlelerle Afrika’da varlık mücadelesi yürüten bu iki ülkenin restleşmesi, bölgesel ve küresel ölçekteki birçok aktörün rekabeti nedeniyle zaten kaotik bir durumda olan kıtada yeni krizlere zemin hazırlama potansiyeli taşıyor.
[Fatıma Demir, Afrika Koordinasyon ve Eğitim Merkezi’nde (AKEM) araştırmacı olarak çalışmakta olup Afrika’da insan hakları, uluslararası güvenlik, barış ve çatışma çözümlemeleri ile sömürgecilik alanlarında araştırmalar yapmaktadır]
HABERE YORUM KAT