Aforizmatik Kıssa’lar
Siyah beyaz karikatürlerde yaşayanlarla, pastel renkli flu insanların kavgaları.
Harbilerle, siyasilerin arasında tercihler.
Kendi çizmediği resimlerde yer almaya çalışan silik insanlar.
İlle de ben çizeceğim diye tutturan yaramaz afacanlar.
Tek bir fırça darbesi ile sanatını yerle bir eden insanların dayanılmaz dostlukları.
Sabit ayakları sayesinde ilerleyemeyen Pergel İnsanlar.
Yalpalı demagogların sarhoş yürüyüşleri.
Hayatının resmini çizememiş ressamlarla, alet kullanmayı bilmeyen teknisyenler.
Keskin kenarlı meyve soyucular, küt ağızlı ceviz kırıcılar, çivi arayan çekiç kafalılar;
“İlle de alet mi olmak lazım?!”
…
Sakın ha!
Hüküm vermeyin, kıssa en iyisi.
Hisse?
Kıssa’dan bahis oynamak değil bu hayat.
Herkes payına düşeni alacak.
…
Sabah erken, şafak henüz sökmemiş. Erken mesai erbabı çalışanlar ya otobüste ya da yoldalar. Yolun ortasında kıyafeti edepli, yürüyüşü asil bir hanım. Kulaklığı takılı, hüsnü zan yapıyorsunuz, “Kur’an dinliyordur!”. Dikkatleri hayli üzerine toplamış. Yine hüsnüzan ile; “Kenardan yürümemesinin sebebi belli aralıklarla kaldırıma park etmiş arabalar olsa gerek” diye düşünüyorsunuz.
Otobüs hanım efendinin arkası sıra yavaşça ilerlerken, kahramanımız istifini ve istikametini hiç bozmuyor. Otobüs şoförü sabahın erken saatinde kornayı çalmaktan çekiniyor olmalı ki, selektörle yapmakla yetiniyor. Kahramanımız hiç tınmazken, dikkatlerini henüz toplamamışlarında nazarlarını üzerine topluyor.
Yürüyüşümüzde dikkatli olmalıyız.
Bakışlarımızı indirmeliyiz.
Arkana bakmadan yürüyeceksin bu yolda.!?
…
Mevsim kış, 1 metre kar var. Yer; ecnebi bir memleket, yıl; 1991.
Kahramanımız 6 aylık eğitim için sitede ev kiralamış Türkiyeli bir Müslüman.
Her sabah işe giderken evinin önünden temizlenmiş yoldan geçiyor. İkinci hafta erken gitmesi gereken bir günde, komşusunu evinin önündeki karları temizlerken görüyor.
Selam sabah faslından sonra bizimki soruyor;
“Kar temizleme işini yönetim yapmıyor mu?”
”Hayır!, Yerel Yönetim ana yolları, Site Yönetimi ise site içerisindeki yollardaki karları kürüyor, eve kadar olan kısmı sakinlerin işi.”
“Baktım sizin evin önü karlı, elim değmişken bunu da temizledim” diye de ekliyor. Belli ki iki haftadır sormaya bile gerek duymamış.
Yedi düvele misafirperverliğini duyuran, sağ elinin verdiğini sol elinin bilmediği kahramanımız biraz şaşkın.
…
“Site yönetimi kurallarını okudunuz mu?!”
“Hayır, ben evimden sorumluyum”
“Sitede oturmuyor musunuz?” diye soracağım, lakin arkadaşın “hayır apartman dairesinde oturuyorum” demesinden çekiniyorum. Onun için site yabancı, dairesi kendine ait. Bir de deriz ki; “Doğu toplumları daha toplumcu!”
Bir kavramın, kendisini kapsayan bir başka kavramı yalanladığı cedelci bir dünyada yaşıyoruz. Öyle ya! bulduğumuz yeni bir şeyin, muhakkak başka bir şeyi iptal etmesi gerek. Salat’ın dua olduğunu keşfeden bir kardeşimizin, Kuranda açıkça geçmeyen vakitlerle belirlenmiş ritüel’i sorgulaması gibi bir şey.
Kavramları kavga ettirmek ne menem bir bahisçiliktir?
Hayat müphem (şüpheli) şeylerle mi dolu yoksa!? Yoksa müphemleştirici mefhumlar la mı?
Detaylar geneli şekillendirmekte midir, tafsilatlandırmakta mıdır, yoksa iptal mi etmektedir?
“İstisnalar kaideyi bozmaz” kaidesi; oluşturulmuş, klasik bir fıkıh kaidesidir ne de olsa. Kim bilir, belki de istisnaların kaideyi iptal ettiği örnekleri de yakalamayı başarmak gerek!? Ama hepsi de öyle mi?
Evlere arkalarından girmeyelim.
Ev halkını temizlemek isteyen emirlerle muhatabız.
Siteden bize ne!?
Hem zaten site kapitalist kültürün bir ürünü değil mi!?
…
15-20 Sene öncesi var. Evin faturalarını ödeyememiş bizim beldedaş. İşi yeni kurmuş bir iki aya toparlar. Kredi, faiz işine asla girmez. Elektriği, suyu, doğal gazı kesilecek o gidişle. Müslüman kardeşlik zor günde belli olur, takviye ediyorsunuz.
Ödeme günü de istemiyorsunuz; “hayır işle sen, geri ödeme, ben onu gözden çıkarttım”
10 sene öncesi, iş kurmuş geliyor; “Abi bir senet işi var. Ömrümde ben böyle çek senet ilerine imza atmam. Sen atıversen?!”
“Yenge hanıma attırsana”
“Abi, biz ailecek öyle şeylerden uzak duruyoruz.”
Bahane falan buluyorsunuz. Başkasını bulmuş o da sonrasında…
Geçen gün yine uğruyor; “İş kurudum, büyüttüm 40-50 milyar sermayem var. Bir o kadar da sen kat, falanca yere şube açalım karlı iş. Üçte bir hisse senin olur. Bilirsin kredi ile faiz ile işim olmaz”
“Ben ticaretten anlamam”
“Abi işte girişim benden, sermaye ortak, bir de çalışan birini başına koyarız, üç kişi olduk al sana şirket. Hem zarar olursa bana yazar, kar olursa ortağız”
Faiz haram, ticaret helal, ortaklık hak getire.
Sermayen varsa bin bir yolun var, ama asla şirke bulaşmayacaksın!?
...
Seçim sabahı pazartesi. Mesai arkadaşı iki kişi, çay-simit, sohbet-geyik kahvaltı.
“Seçim sonuçları hakkında ne düşünüyorsun?”
“Ben ilgilenmiyorum abi, saten 25 senedir hiç oy kullanmadım.”
“Şu 28 Şubatta sen sürgüne giderken sana yardım eden bir amir vardı hatırladın mı?”
“ Aa!, evet Falanca müdür. Sağ olsun burayı ayarlamasa, fizan gibi o yerde olacaktım”
“Evet, o müdür. Şimdi filanca İlden milletvekili olmuş”
“Desene onun da ayağı kaydı, dünya hayatı işte!”
YAZIYA YORUM KAT