"Afganlar Türkiye’ye neden geliyor?"
Taha Kılınç, Erhan İdiz'e ait olan "Afganlar Türkiye’ye neden geliyor?" kitabından hareketle göç ve göçmenlik olgularını inceliyor.
Taha Kılınç / Yeni Şafak
Sınır ve ötesi...
“Sınırdaki dağı geçip bizi bekleyen otomobillere bindik. Dikkat çekmemek için ön ve arka koltuklara dört kişi oturuyor, bagaja da beş kişi sığdırılıyordu. Biri şoförün tarif ettiği şekilde sırtüstü bagaja uzandı ve dördümüz secde eder vaziyette onun üzerine eğildik. Şoför, dışarıda kalan kafamı bacaklarıma doğru iterek bagajın kapağını kapattı. Bir kişinin sığabileceği bagajda beş kişi yola çıktık. Birkaç dakika sonra nefesim kesilmeye, ayaklarım uyuşmaya başladı. Kapağı açtıklarını hayal meyal hatırlıyorum. Altı saatin sonunda herkes bayılmıştı. Kaçakçı, kafamıza su dökerek ayılttı bizi ama bagajda hemen karşımda duran çocuk ayılmadı. Neden öldüğünü bilmiyorum. Belki de şişman olduğundan nefes alamamıştı. Yüzüne dikkatli bakınca tanıdım, benimle aynı şehirdendi. Cesedini bir kenara bırakıp yola devam ettik.
Sonraki beş gün hiç durmadan yürüdük. Aslında yürümüyor, koşuyorduk. Karanlık, zifiri bir hâl alıncaya kadar gidiyor, sonra olduğumuz yerde uyuyorduk. Sonbahardı. Her gece uzandığım ıslak toprakta yıldızları izlerken, “Acaba başarabilecek miyim?” diye düşünüyordum. Uyuduğumu hiç ama hiç hatırlamıyorum. Hem ölmekten korkuyor hem de bu işkenceden bir an önce kurtulmak için ölmek istiyordum. Göz kapaklarım birbirine her değdiğinde, zihnimde Pakistan’da gördüğüm hayvanlar canlanıyor, beni parçalamalarından korkuyordum. Ayrıca uyursam birileri çantamı çalabilirdi. Burada ekmeğini ve suyunu kaptırmak, ölmek demekti ki bu uzak bir ihtimal değildi.
Yol boyunca beraber yürüdüğümüz grup birbirinden ayrılıyor, sonra farklı alanlarda yeniden birleşiyordu. Pakistan-İran sınırındaki Müşkül Dağı’na vardığımızda yaklaşık beş yüz kişiydik. Müşkül, dilimizde zor, güç demek ve bu dağ adını buradan alıyor. Bu yolu kullanan herkes bilir ki yolculuğun en zor kısmı bu dağdır. Bıçak gibi keskin kayalıklarıyla yürümeyi engelleyen; suyu, gölgesi olmayan bu dağ, herkesin kaderini belirleyen noktadır.
Aştığım her tepenin son olduğu umuduyla yola sarılıyordum fakat nafile. Bu koca dağı aşmamız -ardımızda on kişiyi bırakarak- iki gün sürdü. Yaşlılar, zayıflar, kilolular, ekmeği ve suyu bitenler bu koşuya dayanamayıp geride kalmışlardı.
Henüz öldüğü anlaşılan gençlerin cesetleri, dağılmak üzere olan kemikler, yalnızca taşlardan oluşan mezarlıklar… Burada gördüklerimizden sonra, geçmeyi başarabildiğimiz için kendimizi şanslı hissediyorduk…”
1979’dan bu yana aralıksız devam eden Afgan göçünü araştıran, sayısız Afgan’la yüz yüze görüşmeler yapan ve Afganistan’da yaşanan trajedilerin insanî yönünü ele aldığı yüksek lisans tezini “Sınır Kapısındaki Deniz Kızı - Afganlar Türkiye’ye Neden Geliyor?” (Vadi Yayınları, 2023) adıyla kitaplaştıran Erhan İdiz, kitapta yer verdiği 13 ayrıntılı mülakatın ilkinde, Afgan göçmen Hasan’ın sözlerini aktardıktan sonra ekliyor: “Hasan’ın söylediklerine inanmakta tereddüt ediyordum.
Acaba gerçek miydi? Bu kadar insanın öldüğü bir yolculuğu, gazeteci olarak duymuş olmam gerekirdi…”
Belki sizler de yukarıdaki şahitlik hakkında şüpheye düşmüş olabilirsiniz. Ancak Hasan’ın anlattıklarından sonra, “40 yıldır savaştayız ve gördüğümüz tek şey ölüm. Afganistan’da insanlar için ölüm alışıldık bir şey. Bu yüzden göç yolunda ölmek bize garip gelmiyor” diyen Süleyman’ı… Yolculuğun meşakkatinin üstüne, İran’da “Müslüman mısın, Sünnî misin?” şeklinde sorgulanarak dövülen İnam’ı… Kadın olmanın bütün zorluklarını göç yolunda sonuna kadar yaşayan Şirin’i… Muhammed’i, Vekil’i, Nimetullah’ı, Nesim’i, Yeldâ’yı, Tahire’yi, Eymel’i, Basir’i, Abdullah’ı dinlerken, buz gibi bir hakikatle karşı karşıya bulunduğunuzu fark ediyorsunuz. Medyada gördüklerimizin veya zihnimizde oluşturduğumuz imajların çok ötesinde, kaskatı bir Afganistan hakikatiyle…
Türkiye’de sıklıkla tartıştığımız “göçmenler” veya “mülteciler” konusu, her türlü hamasetten ve gerçek dışı tasavvurlardan uzak bir bakışla değerlendirilmeli. İşte Erhan İdiz’in “Sınır Kapısındaki Deniz Kızı - Afganlar Türkiye’ye Neden Geliyor?” kitabı, tam olarak böyle bir bakışa hizmet edecek bir çerçeve sunuyor. Zihinlerin berraklaştığı, duyguların inceldiği, takvâ ve tefekkür ayı Ramazan’da, bu kitabı muhakkak okuma listenize alınız. Coğrafyamızın acıyan yerlerine bambaşka biçimde bakmaya başlayacaksınız.
Bu vesileyle, Ramazan-ı Şerîf ayının hepimize sükûnet ve sekînet getirmesini niyaz ederim. Yakın ve uzak, ihtiyaç sahiplerinin daha fazla gözetildiği bir Ramazan duasıyla…
HABERE YORUM KAT