Afganistan’da geçiş dönemi yönetimi ve ütopik tasavvurların çıkmazı
Afganistan direnişi; ekmeğini, elektriğini, tıbbi yardımını ya da eğitim diplomasını içinde yaşadığımız iç ve dış cahili vesayet rejimlerinin imkanlarıyla temin eden Müslümanlara yeni bir çözüm arayışı örneği sunacak. Ayrıca Afganistan direnişi ezilmişliği ve yoksulluğu aşmak çabasındaki dini kurtuluş teologlarına, İslami hayatı özleyen hilafet ideologlarına 42 yıllık (Taliban Hareketi için 20 yıllık) bir mücadele sonucunda -müspet ve menfi boyutlarıyla kendi şartlarında değerlendirilecek ama- özü İslamî olan bir felah projesinin tutarlı istikametini göstermiş oldu. Söz konusu olan Hakka yönelen bir azim, sabır, sebat ve kararlılıkla yürütülen bir mücadeleydi.
Sevinilecek olan husus, 30 Ağustos 2021 günü yaşanan Afganistan’ın bağımsızlığının tanımında Direniş temsilcileri hayalciliğe kapılıp kendi dini yorumlarını ve jeostratejik konumlarının getirdiği özel şartları İslamî bir gereklilik veya model olarak sunmamasıydı. Kendi bölgesel sorunlarının içtihadi çözümünü önce bölgede yaşayan insanların ıslahı, zindeliği ve istikrarı temelinde ele aldıklarını beyan ettiler. Hududullaha ve sünnetullaha uygun olan da bu olduğu için Taliban’ın Afganistan zaferi İslam Dünyası’ndaki bilinçli Müslümanlar tarafından sevinçle karşılandı ve müzakerelere açık bir ilgiyle takip edilmeye başlandı.
Afganistan’da tüm imkânsızlıklara rağmen kazanılan görkemli zafer karşısında birçok halkı Müslim olan ülkede olduğu gibi Türkiye’de demodernist veya dindar Garpzedeler tarafından bu ağır mağlubiyet “ABD, Afganistan’da taktik geri çekilme yaptı” şeklinde yorumlanarak örtülmeye çalışıldı. Afgan direnişinin başarısını gündemden düşürecek komplo teorileri üretilmeye çalışıldı. Ama dünya siyasal analizcileri bu mağlubiyetin artçı depremlerinin devam edeceğinden bahsediyorlar. Örneğin İngiltere’de The Guardian Weekly 2021 Ağustos sonu sayısının birinci sayfasını şu ifadeye ayırdı: “Amerikan Yüzyılının Sonu!”
Taliban öncülüğünde yaşanan Afganistan’ın fiziki bağımsızlık kazanımı tabii ki bölgesel bir özerklik imkânıdır. Globalde ilk amacımız böylesi özerk bölgeler oluşturmak olmalıdır. Türkiye’deki inişli çıkışlı vesayetten kopma çabalarını da bu istikamette okuyabiliriz. Ama ikinci aşama, bu bölgelerde yaşayan insanları itikâdî, mezhebi, kabilevî, medenî/hadarî kopuklukları nasıl giderileceğini, zaruri ihtiyaçların nasıl karşılanacağını ve şûrâ temelli üst ümmet bilincine (4/136) hangi imkânlarla ulaşacağı konusunu ele almak olmalıdır veya bu çerçevedeki birikimimizi modelleştirecek disiplinler kurulmalıdır. Zeminlerin sağlamlaştığında gerektiğinde vakıayı yaşayan insanlarla gerçekleştirilecek şâvir/şûrâ kararları (3/159) ya da üst Meclisimiz Ulu’l-emr (4/59) ile alınan kararlar bağlayıcı olacaktır.
Afganistan’daki zaferle birlikte ulus devlet statüsünden henüz nasıl bir ümmet zindeliğine ve şûrâ yönetimine geçileceği uygulamalı olarak gösterilmeden; hamasete yelken açılmaması önemlidir. 1979 İran Devrimi Süreci’nde yaşanan acemiliklere, hamasete, kindarlığa ve mezhepçiliğe tevessül edilmemesi sevindiricidir.
1979 İran Devrim Süreci’nde diş doktoru Ürdünlü bir arkadaşımızın Arapça’dan yaptığı çeviri ile Hizbuttahrir’in İran Devrimi hakkındaki Bildirisi’ni, benim evimde benim daktilom ile fotokopi ile çoğaltmak amacıyla birlikte yazmıştık. Ayetullah Humeyni’ye ilk olarak Necef’te iken Şafii fıkıh birikimini ön planda tutarak yazılmış olan Hizbin İslam Anayasası sunulmuştu. Humeyni’nin “incelerim” dediği rivayet edilmişti. Sonra aynı anayasa Humeyni’ye Paris banliyösündeki bir semte taşındıktan sonra sunulmaya çalışılmış ama pek itibar görmemişti. Bu ilgisizlik üzerine yazılan bildiride Devrim’in İran’ı Şahsız ele geçirmek için İngiliz M16 ve CIA çalışmalarının sonucu olarak yapıldığı işleniyordu.
Bu anayasa taslağı 1982 T.C. Anayasası belirlenirken de Ankara’da önde gelenlerin kapılarına gizliden gizliye bırakılmıştı. Afganistan için bu arkaik yaklaşımların tekrarlandığına dair henüz bir şey duymadık ama sosyal medyada çağımızda ulus devletlerin de bir olmazsa olmazı olarak nitelenen bu Anayasa formuna sıkı sıkıya tutunan hamasi mesajlar paylaşanlar oluyor. Hizbin Anayasa Taslağı’na göre Afganistan yönetiminin biçimlenmemesi halinde Taliban’ın ümmetin değil Afganlıların ulus devletine düşeceği gibi mesajlar işlenmektedir. Allah’tan Taliban bu şaz yorumlara ve hamasete kulağını kapatmaya ve ilkin toplumsal huzur gibi zaruret-i hamse şartlarını karşılamaya çalışıyor.
Yüce Allah, Kureyş Sûresi’nde ifade edildiği gibi “Kureyş’i yaz ve kış yolculuğuna alıştırdı, Ev’in Rabbine kulluk etsinler diye onları yedirip açlıktan korudu ve güvene çıkardı” (106/2-4) ise, Taliban ve Afgan Direnişçileri rehberliği de Rabbimizin gösterdiği ihtiyaçlar çerçevesinde ayak basılan zeminde insanların nasıl doyurulacağı, yönetilen toplumun nasıl ıslah edileceği, travmalar yaşayan duyguların yeniden nasıl İslamlaştırılacağı konularında ve şûra temelli katılımın nasıl örneklendirileceği hususunda Emevi, Abbasi dönemi fıkıh kitaplarını esas almıyor; Kur’an’ı ve Resulullah (s)’ın uygulamalarını esas alarak ve yaşanan tarihi tecrübelerden dersler çıkararak bu sorunları çözme çabası içinde olacağını açıklıyor. Bilenlere düşen ise bu çerçevelerde görüşlerini dayatmak değil, fikirlerini müzakereye açmak olmalıdır. Her fikir bir yorumdur, ideolojidir, içtihaddır yani zannî bir yaklaşımdır; ama nass değildir. Müzakereler de bu sınırlar bilinerek yapılmalıdır.
Tarihte modelleşme vakîliği olmayan ve Abbasiler döneminde bir tarz-ı siyaset olarak kullanılıp ona göre bilgi ve belge üretilen, Osmanlı’da 16. Yüzyıl ve sonrasında tamamen saltanat sistemine göre tanımlanmaya çalışılan ama ilm-i siyaset olarak da “İslami hükümlerin uygulanması” ifadesi olarak kullanılan Halifelik, Kur’an’da öncelenen bir husus değil, Müslümanların tarihi ile ilgili tartışmaya açık bir yönetim kategorisidir. Farz olan şûrâ yönetimi ile ilgili çözümlemelerin yerini tutmaz. Tarihi kategori olarak saltanat sistemi ile bütünleşmiştir. Şûrâ yönetimi gündemini uyanmakta olan ümmet bağlamında hangi aşamalarla yeniden gündeme getireceğimiz ile ilgili bir sürecin ibadi yükümlülüğünü üstlenmek yerine, abartılmış ideolojik bir yorumla Hilafet’i bu onu taşıyacak “kurtarıcı lideri” haşa “Mehdi” bekler gibi gözleyen yaklaşımlardan birisine örnek verelim, -ki Resuller dışında Rabbimiz işlerimizin şûrâ ile olduğunun vücubiyetine işaret ediyor (42/38)-:
“Dağ fare doğurdu. Taliban Ulus devleti kurdu. Ümmetin değil, 'Afganistan'ın liderliğini tercih etti. Kâfirlerin kalbine korkuyu, müminlerin gönlüne ferahlığı veremedi. Uhrevî hayattan ziyade dünya konjonktürüne ayak uydurmayı tercih etti.
İslam'ın tertemiz yönetim nizamı Raşidi Hilafet dururken, batının rejimini seçti. Bazı içtimai, iktisadi ve ukubattan şeri hükümleri tatbik etmekle yetinecek, vicdanlarıni rahatlatmaya çalışacaklar.
Yani anlayacağınız Şii İran'ın, Sünni versiyonu, biraz da Suudimsi bir Afganistan İslam Emirliği.”
Bu yaklaşıma gönlünü kaptıran bir Müslim, Afganistan’da bir devrin sonuna gelindiğini belirttikten sonra “Demekki İş bitmiştir konu kapanmıştır.” diyebilmektedir.
Sonradan tanımlanan hayali “Raşidi Hilafet” ifadesini sanal ekrana yansıtamadığı için Talibanlı Afganistanı Amerikancı Suidilik ile suçlamak (!..)
Abdulkadir Şen’in bu yaklaşıma “İdeolojik körlüğünüzü hayretle izliyoruz” serzenişinde bulunduğunda bir başka ezber mukallitli tutum “Hocam ideoloji kör etmez kör gözleri açar.” cevabını vererek konuyu yüzeysel sığlık içinde boğmaya çalışanlara sözcülük etmektedir.
Habil Mert de tartışmaya katılmış ve demiş ki: “Tüm ümmetin devleti olmakla bir bölgenin devleti olmak arasında derin bir fark var ve onlar gücünün farkında. Bunun siz farkında değilsiniz. Ümmetin gönlüne ferahlık verdiler elhamdülillah. Ama siz bu tavrınızı ümmetin gönlünü yoruyor ve üzüyorsunuz.”
Ne olacaktı yani?
Ümmeti İslamlaştırmadan;
bölgesel vesayetlerden kurtulmadan;
fikri ve ameli iç zindeliği ve Şüheda oluşumunu sağlamadan
ve
halkı ve geneli şûrâ'yı ve Ulu'l-emr Meclisi'nin önceliğini idrak eder hale getirmeden;
yani adam gibi
Ümmet diriliğini oluşturmadan
sultanlar, şahlar, padişahlar ile anlatılan tarzda bir “İslam Devleti” mi isteyelim?
Bakın 13 asır, yarısı modernite ve ulus statüden intihal bu terkibi Müslümanlar fiili olarak kullanmadı.
Allah, İslam Devleti vazetmedi; ama ümmetin iktidarına, yani hadlerin uygulanma gücüne, ümmeti ve ümmetin değerlerini koruma kuvvetine işaret etti. Bu da zaman ve mekân şartlarına göre doğru veya yanlış yorumlandı ve uygulandı.
Dolayısı ile yorum olan İSLAM değil, ama doğruya yönelmiş ise eğer İSLÂMÎ olabilir. Afganistan İslam Emirliği mekânsal boyutu ile doğru ama “İslam” ifadesiyle beraber aşırı bir tanımlamadır. Kimse şartlara, perspektifine ve konjonktüre göre İslam’dan yönetim ile ilgili algıladığı hususu “İslam” diye sunarak yorumunu mutlaklaştırmamalıdır. Afganlı Müslümanların Devleti ayrı Afganistan İslam Devleti ayrıdır. Hele hele devlet kavramı “geçiş dönemi”nden bahsediliyorsa asıl olan birinci kullanım olmalıdır.
Kur'an'da da Sünnet uygulamalarında da “İslam Devleti”nden bahsedilmez.
Ama Kitabımız, "Hakka yönelten ve onunla adalet yapacak olan ümmetten" (7/159, 181) ve ümmet olmaktan (3/110) ya da ümmet zindeliği için ümmet veya şüheda olmaktan (3/104; 2/143) bahseder. Müslümanlar için iktidar, erk, sulta veya devlet ümmetin örgütlenmiş halidir. Mevcut Afganlıların İslamiliği veya İslamlaşma süreci ne kadar ise şûrâ yönetimleri de o düzeyde olacaktır. Zira ihtisas çerçevesinde rasihun ve ulu’l el-bab gerektiren ihtisas şûrası özeldir; ama ümmet maslahatı ile ilgili yapılacak şûrâ ise geneldir; geçiş döneminden sonra yönetimin seçimi de geneldir. Hiçbir yönetici Resulullah’ın şer’i önceliğinden kaynaklanan Resullük ile ilgili yetkilerini kuşanamaz. Bu konuda çizelge haline getirilmiş Anayasal yorumlar saçmadır. Yorum zaman ve şartlara göre yenilenendir yeri de şûrâya ehil olan ulu’l el-bab ve alimlerimizle birlikte oluşturulan genel şâvir/şûrâ kararları ve Ulu’l-emr Meclisleridir.
Önemli olan karizma liderlikler üretmek değil, emirlik veya devlet düzeyinde işleyen istişari ilişkilerimizi Genel Şâvir veya Ulu’l-emr düzeyine nasıl çıkartabileceğimizdir. Karizma liderlik geçicidir ve nizami işleyişe geçemeyen cemaatlerin veya ümmet yapılarının “doğal liderlik”leriyle alakalı olabilir. Bu öncüler de önemlidir ama önemli olan karizma/doğal liderlik döneminde bile “fikri liderlik”i (yani asıllar ile değişkenleri tefrit edebilecek ölçülere sahip muslihleri) tabana yayabilmektir.
Tepeden inme değiştirme revolution/ihtilalci yöntemle alakalıdır ki değerleri seküler çerçeveye oturur. Ki vayhi temelini bulamayan bu hamasi tasarım “Devrimci İslam” diye nice birikimimizi hamasetle oyalamış ve eritmiştir. Aşağıdan yukarıya merhaleci süreç ise muslih olanların ve tüm Resullerin vahiyle gösterilen sünnetullahla uyumlu istikameti olmuştur. İstikametin hattı ve dayandığı temeller hayatidir.
YAZIYA YORUM KAT
Bekara karı boşamak kolay olduğu gibi bir şeyi tamamem elde etmediğinde bırakmak,küçümsemek, eleştirmekte kolaydır.
Yanıtla (0) (0)Bunların adı Taliban olduğuna göre bizim okuduğumuz metinleri de okumuşlardır her halde
Yanıtla (0) (0)Dinde kendilerinin corafyada
Mina’da hadi savaşalım, şu kafirleri gebertelim teklifi karşısında “Biz daha bununla emrolunmadık” dediğinde sahabeler efendimizi korkaklıkla mı itham etti?
Yanıtla (0) (0)"Siz olsaydınız inanın ederdiniz!"
Cümlesiyle (haşa) gaybtan haber verircesine karşısındakinin niyetini, ileride yapacağı ameli söyledikten sonra,
"Böylece bir kez daha istişare, fikri müzakere, münakaşa nasıl isimlendirirseniz isimlendirin kültürümüzün yerleşmediğini bir kez daha görmüş olduk. İyi niyetle yapılmış paylaşımlara saygısızca yazılmış yorumlar, hakaretler, aşağılamalar Müslümanların edep seviyesini de test etmiş oldu" demek çok isabetli olmuş. Yazar arkadaşı tebrik ederim. Mevzunun başlamasıyla konu benim için kadük kalmış oldu.
Sayın Yunus Sezer kardeş ve destekçileri:
Yanıtla (0) (0)1. "Özerk bölge" seküler ulus devlet statüsünden çok hicret edeceğimiz kurtarılmış bölge konumuna tekabül eder.
2. Ulus devlet oluşturma hedefi şirktir. Bu konudaki hassasiyetlerimiz için "Uluslaşma Çıkmazı" kitabımıza bakabilirsiniz.
3. Rabbimizin Allah'a, Resulüne ve ulu'l-emr'e uyma emri (4/59) sizin için İslami Yönetim tasavvurunuzun dışında mı? Ve Ulu'l-emr algınızın yeterli olup olmadığını Hizip'ten fetva alarak değil Kur'anî kavramları tahkik ederek hiç incelediniz mi?
4. Şer-i siyaset hükmü için rahmetli Takiyyuddin Nebhani'nin çözümlemesini aktarmışsınız ama bunun şûrâ ehli ile yapılması gerekir. (42/38)
5. İslam'da şûrâ'nın mendup olduğunu öncekilerden bir, İmam Şafii söylemiştir; iki, bazı saray uleması. Bırakın dirayet ehli ulema ve rasihunu, saray ulemasının büyük kesimi bile, kararı emire veya sultana bırakmak şartıyla şûrâ'nın farziyeti veya vücubiyeti üzerinde ısrarla durur.
5. Hele ŞÛRÂ değerlerinin devletin yönetim şeklinde kullanılmaz olduğunu belirtmeniz nasuh bir tövbeyi gerekli kılar. Hayrola şûrâ, sadece Teşâvur gibi yalnız aile hayatı ile mi kullanılır? Bu kadar ezber ideolojilerle ayetin içeriğini kapsam dışına bırakmaya kalkmanız mealci anlayışın yeni versiyonu olsa gerek. Şer-i olan ayetlerin muhtevasını Hizbin fetva makamı istediği gibi nasih ve mensuh derecesine itecek ve bu yanlışa işaret edeni aklı delil getirmekle itham edeceksiniz. Oluyor mu yani. Şimdi biz de Allah'ın kelimelerini yerlerinden değiştiriyorsunuz mu diyelim. Hem diyorsunuz ki fikri konuşamıyoruz hem de isabetli olmayan ithamlarda bulunuyorsunuz.
6. Ayrıca istişâre - şûrâ- şâvir - ulu'l-emr konularını gözden geçirmenize yardımcı olacak olan "Şûrâ ve Şûrâ Yönetimi" adlı kitabımızı müzakere etmenizi rica ederiz.
7. Bir de tarihsel olan ile felsefik tarihselciliğin ayırdında olmak gerekir. Türkiye'de tarihselci düşünsel sapmaya karşı ilk defe dosya konusu yapan (Haksöz Dergisi Sayı: 70 1996) ve sempozyumlardan değişik etkinliklere, kampüslere kadar tarihselci zihniyeti gidermeye ve ıslah etmeye çalışan yaklaşımlarımızdan da bihaber olunmuş ki bir de kalkılmış yaklaşımımız tarihselcilik ithamıyla örtülmeye çalışılmış.
Yazımızı hizip yorumlarını mutlaklaştırmadan bir kere daha okuyup vahyi temellerini tedebbür etmenizi sağlık veririm.
9-
Yanıtla (0) (0)Hamza abi son bölümde yine Şûra devletinden bahsederken Weber’in Karizmatik liderlik tanımına da vurgu yapıyor. İslam Devleti tabiri Kur’an ve Sünnette geçmediği vs vs. ki bunların hepsine yukarıda cevap verdiğim için yeniden ele almak istemiyor geçiştiriyorum. Şu cümleyi önemli buluyorum: “Tepeden inme değiştirme revolution/ihtilalci yöntemle alakalıdır ki değerleri seküler çerçeveye oturur. Ki vayhi temelini bulamayan bu hamasi tasarım “Devrimci İslam” diye nice birikimimizi hamasetle oyalamış ve eritmiştir.”
Tepeden inme derken abi? Rasulullah, Medine’ye hicret ettiğinde oranın otoritesini devraldığında önce halkın tamamını iyi bir eğitimden mi geçirdi? İslamileştirdi toplum hazır olduğunda mı hicret etti? Mus’ab bin Umeyr, Medine’de bir yıl kaldıktan sonra yanında 70 kişi olduğu halde Hac için Mekke’ye geldi. Rasulullah ile buluştu. Rasulullah ona Medine’deki durumları sorunca "İslâm'ın girmediği ve konuşulmadığı ev kalmadı” şeklinde cevap verdi. Allah Rasulu bunu hicret için yani İslam Devletinin kurulması için yeterli gördü. İkinci Akabe Biatı yapıldı ki İkinci Akabe Biatı gerektiğinde savaşmayı da içine alan bir biattı. Yani Rasulullah Medine’de İslam Devletini kurduğunda Medine halkının İslami bilgisi yok denecek kadar azdı. Kahir ekseriyeti La ilahe illallah MuhammedunRasulullah’tan başka İslam adına bir şey bilmiyordu. Ama kamuoyu İslam’ın lehineydi. Öyleyse mesele toplumu eğiterek İslamileştirme meselesi değil toplumsal bir kamuoyuna sahip olma meselesidir.
Farkındayım çok uzadı. Daha fazla uzamaması için son bir kelam edip nokta koymak istiyorum. Ben 30 yaşındayım. Hizbut Tahrir’den 14 senedir kültür alıyorum. Birçok konuda eksikliklerim var. Birçok konuda yeterli değilim. Ama inanıyorum! Allah’ın dininin yeryüzüne hakim olacağına, Raşid-i Hilafet Devletinin yeniden kurulacağına inanıyorum ve inandığım şekilde yaşamaya gayret ediyorum. Hatalarımla, sevaplarımla…
Sizi kıracak cümleler sarf ettiysem özür diliyor helallik istiyorum.
Allah sizi korusun ve gözetsin. Allahumme amin
Yunus Sezer
8-
Yanıtla (0) (0)3- Tedricilik haramdır! İslam’ın tamamını tatbik etmek farzdır. Bu şeri delilerden istinbat edilmiş şeri bir hükümdür. Şeri konular hakkında şeri deliller getirilir. İslam’ın kamil manada tatbik edilmesi için zamana ihtiyaç vardır, yavaş yavaş taşlar yerine oturdukça bir sonraki adıma geçilir gibi düşünceler şeri bir konu hakkında yapılmış akli yaklaşımlardır. Akıl insanı alıp haktan uzaklara götürebilir. Birisi de derki biz önce laiklikle hükmedelim, insanlara yavaş yavaş islamı anlatalım, sonra demokrasinin bazı noktalarından tutalım toplum islamileşsin artık her şey hazır olduğunda da İslami hükümleri uygulayalım. Gördünüz mü maksat vasıtayı meşru kılar derseniz, bu işler tedricen olur derseniz akıl insanı nerelere götürüyor. Sonra İran devriminden sonra toplum İslamileşti mi? İran’ın durumu ortada! Rezillik! Sonra Ak parti de geldiğinde İslami bir nesil yetiştireceğin iddia etti. Durum ortada! Rezillik! Demek ki, öyle olmuyormuş! Hele bi taşlar yerine otursun hele bi insanlar İslamı tam manasıyla anlasın, sahiplensin sonra yapılması gerekenleri yaparız anlayışı şer’an ve aklen iflas etmiştir.
4- Mesel basit aslında. Biz Kur’an ve Sünnete baktığımızda bir İslami yönetim modeli görüyoruz. Bu modelin adı da Hilafettir. Hadisler, sahabelerin uygulamaları Hilafete işaret etmektedir. Yönetim şekli insanların arzularına bırakılmamıştır. Neşriyatlarımızda bunların gerekçelerini, delillerini uzun uzadıya anlattık. İslam cumhuriyeti, islam emirliği, Demokratik islam devleti, islam imparatorluğu gibi uydurulmuş sistemleri Sünnette, sahabenin icmasında ve uygulamada göremediğimiz için İslam emirliğiği kabul etmiyoruz. Evetdarul harp fıkhında Hilafet Devletinin uzağındaki bir bölgede böyle bir emirlik tesis edileceği belirtilmekte ama vakıaları birbirinden çok uzak şeylerdir. Birinde Hilafet yok diğerinde Hilafet var. Hilafet yokken Hilafete bağlı bir emirlik kurmaya çalışmak da ne demek? Hilafet yokken hilafet kurulması için çalışılır. Şeri naslar buna işaret etmektedir. Varsa bizim yanlış söylediğimizi gösteren şeri bir nas getirin onu tartışalım. Biz bu noktada açığız!
7-
Yanıtla (0) (0)Hilafeti tarihsel bir olgu olarak kabul etmek tarihselci yaklaşımın sık sık tekrar ettiği bir durumdur. Sosyolog- Yazar Abdurrahman Arslan'dan bir alıntı yaparak bu konuyu kapatayım: “Tarihselcilik insanı dinin konusu olmaktan çıkarttığında onu tarihin konusu haline getirmiştir. Bu anlayışta insan Allah'ın yarattığı bir özne değildir; tarihin, toplumun içinde var olan bir öznedir. İnsanı insan yapan artık tarih ve toplum fikridir. Aşağı yukarı bu fikir Rönesans'tan beri vardır.”
Hamza abi devam ediyor benim naçizane paylaşımımı abartılı ideolojik bir yoruma örnek göstermek için makalesine taşıyor. Sadece kendisinin değil başka kesimlerin de aynı düşündüğünü ispatlamak istercesine yaptığım paylaşımı tenkit eden yorumlara ver veriyor. Adaleti sağlamak adına Hamza abinin unuttuğu ya da yer vermek istemediği bir yoruma ben yer vermek istiyorum.
Süleyman Uğurlu hocam aynı paylaşıma şu yorumu yazmıştı:
Belki de son olarak birkaç noktanın altının çizilmesi gerekir.
1- Artık ümmeti cihad edenler ve etmeyenler diye ikiye ayırarak siz oturduğunuz yerde konuşuyorsunuz edebiyatından vazgeçilmelidir. Bu ilk okul seviyesine dahi ulaşmayan bir düşünce yapısıdır. Rasulullah, Medine’de İslam Devletini kurana kadar kiminle savaşmıştır? Mina’da hadi savaşalım, şu kafirleri gebertelim teklifi karşısında “Biz daha bununla emrolunmadık” dediğinde sahabeler efendimizi korkaklıkla mı itham etti? Siz olsaydınız inanın ederdiniz! İslam daveti sadece savaşarak, birilerini öldürerek mi taşınır? Eğer mesele savaşmaksa IŞİD en şiddetli bir şekilde savaştı. Herkesin kafasını kesti, ateşe attı vs. ama ne oldu? Binlerce Müslümanın kanını dökerek, umutlarını tüketerek yok olup gitti!
2- Hizbin Talibandan ya da başka güç ehli konumundaki kişi ve kitlelerden iktidarı istemesine neden şaşırıyor, ayıplıyor ve küçük görüyorsunuz ki? Herkese açık siyer kaynalarına bir bakın! Rasulullah’ın kabile reisleriyle yaptığı görüşmeleri bir okuyun! Rasulullah onlardan iman etmelerini ve yönetimi kendisine vermelerini istedi! Bu acizlik midir? Hazıra konmak mıdır? Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır! T*lib*an’dan istenilen şey iktidarı bize devret sen kenara çekil tarzında bir talep midir ki bu kadar aklınız duruyor. İktidarı bize devretten kasıt Halife Hizbin emiri olsun demek mi? Bu ne kadar sığ bir düşünce! Hizbin emiri Halife olmak için değil Hilafeti kurmak için çalışıyor. Buna rağmen bu yakıştırmalar ne kadar da can acıtıcı!
6-
Yanıtla (0) (0)Şöyle diyor Hamza abi:
Tarihte modelleşmevakîliği olmayan ve Abbasiler döneminde bir tarz-ı siyaset olarak kullanılıp ona göre bilgi ve belge üretilen, Osmanlı’da 16. Yüzyıl ve sonrasında tamamen saltanat sistemine göre tanımlanmaya çalışılan ama ilm-i siyaset olarak da “İslami hükümlerin uygulanması” ifadesi olarak kullanılan Halifelik, Kur’an’da öncelenen bir husus değil, Müslümanların tarihi ile ilgili tartışmaya açık bir yönetim kategorisidir.
Hocam lütfen! Halifelik Kur’an’da öncelenen bir husus değil ne demek? Benim bildiğim farzlar, haramlar, mekruhlar, mendublar, mubahlar vardır. Öncelenen ya da ötelenen diye bir kavram İslam literatüründe geçmemektedir. Bu cümlede söylemek isteyip söyleyemediğiniz sanırım Hilafet’in Kur’an’da geçmediği, Kur’an’ın bir yönetim şekli belirlemediğidir.
Öyleyse derim ki; Allah Kur’an’da “Şüphesiz namaz, müminlere, vakitleri belirlenmiş olarak farz kılınmıştır.” (4/103) Buyurmakta ama namazın nasıl kılınacağını beyan etmemektedir. Bu namaz dediğimiz şey nedir? Oturarak mı kılacağız, yüksek bir yere çıkarak mı yapacağız. Sadece secde etmek yeterli mi? Namaz kılalım kılmasına ama namazda ne okuyacağız ne diyeceğiz? Bu ve benzeri soruları cevapsız bırakmıştır. Şimdi biz şunu mu demeliyiz; Allah namazı farz kılmıştır ama nasıl kılınacağına öncelik vermemiştir. İnsanlara bırakmıştır. Böyle bir şey olabilir mi Allah aşkına? Bu yaklaşım Kur’an bize yeter diyerek Rasulullah’ı saf dışı edenlerin yaklaşımı değil midir? Allah Kur’an’da namazın farz olduğunu söylemiş Rasulullah ise bu farzın nasıl eda edileceğini kendisine gelen vahiy ile göstermiştir. Zira Allah’ın Rasulu din hususunda kendi nefsine, heva ve hevesine göre, içtihadına göre, görüşüne göre konuşmaz. Din ile alakalı her ne olursa olsun ona vahyedilir. 53/ 3-4.
Aynı şekilde Allah Subhanehu ve Teala Kur’an’da “Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve onların hevalarına uyma.” 5/39"Kim Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir." 5/44. Buyurmuştur. Bu hükmetme işinin nasıl olacağını ise Allah’ın Rasulu uygulamalarıyla göstermiş, sahabeler de üzerinde icma ederek devam ettirmişlerdir. Hilafet ile alakalı hadisleri buraya almıyorum. Dileyen kaynaklarından ulaşabilir.
Bir şeyin Kur’an’da geçmiyor olması farklı bir şeydir. İslam’dan olup olmaması farklı bir şeydir. Kur’an ve Sünnet bütünlüğü korunmadığı takdirde bu tür zellelerle karşılaşmak kaçınılmazdır. Zira İslam, Kur’
5-
Yanıtla (0) (0)Yani, Hizbin hazırlamış olduğu Anayasayı kabul etmediği için İran Devriminin arkasında Amerika’nın, İngiltere’nin olduğu söylenmiş! Kuşkusuz Hizb, iktidarda olana da, iktidara ulaşana da İslam ile hükmetmesini nasihat eder. Düşünsenize bu ne kadar güzel bir şey! Birisi geliyor ve size haramlardan uzak dur, farzları yerine getir diyor. Bu nimet değil de nedir? Bu “Aranızdan iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun” 3/104 ilahi emrinin tecellisi değil de nedir? Hizbin hazırlamış olduğu bir anayasa var. Şafi fıkhını da bulabilirsiniz içerisinde Hanefi fıkhını da. Hizb bu anayasanın tepeden tırnağa şeri hükümlerle hazırlandığını, bir devlette tatbik edildiğinde toplumu kalkındıracağını iddia ediyor. Hizbin anayasasında belirtmiş olduğu hükümlerin delilden yoksun İslam’a aykırı, hükümlerle dolu olduğunu söyleseniz, bu söyleminizi delillerle destekleseniz bir anlam ifade eder. Hizbin anayasasına sırtını dönenler küçümsenmezken, hor görülmezken, eleştirilmezken “Aranızdan iyiliği emreden kötülükten men eden bir topluluk bulunsun” ayetine icabet ederek Humeyni’ye, şuna buna gidilmesini, belki de ölümü göze alınarak gidilmesini mi eleştiriyorsunuz, küçük görüyorsunuz, itibarsızlaştırıyorsunuz!
Gerçekten şunu yapmış olsaydınız takdir toplardınız. Hizbin anayasasında yazan maddeleri, bu maddelerin dayanak noktalarının yanlışlığını masaya yatırmış olsaydınız. Bu anayasa maddelerini daha güçlü delillerle çürütmüş olsaydınız. Sonra da bu anayasa maddeleri toplumları kalkındırmaz çünkü İslam şeriatına muhalif maddeler var deseydiniz evet bunu yapsaydınız takdir edilirdiniz. Ama siz ne yapıyorsunuz içindeki maddelerin İslam’a aykırı olduğunu iddia etmiyorsunuz. Sükut ikrardandır! Hizbin anayasası İslam’a aykırı değil. O zaman nasıl ütopya olabilir? Bu zaviyeden baktığımızda “İslam, çağın problemlerine çözüm üretememiştir” diyenlerle aynı safta durmuş olmuyor musunuz?
4-
Yanıtla (0) (0)Devletin yönetim şekli ile alakalı şeri hükümler Rasulullah’ın Hilafet ile alakalı hadislerinden, Rasulullah’ın işaret ettiği sahabenin icmaısından alınır.
Şer’i bir meselede akli delil getirmenin neticesi felakettir. Zira akıl, hissedilen vakıanın beyne iletilmesi, kişide varolan öncül bilgiler ile yorumlanmasıdır. Öncül bilgilerdeki farklılık akli hükümlerdeki farklılıkları meydana getirir. Akıl ise, çevreden ve şartlardan etkilenir. Dolayısıyla bir konu hakkında binlerce akli hüküm bulmak kaçınılmaz olur. Bu da kaos demektir.
Kaideler olmaz ise akıl hakkı batıl batılı hak olarak gösterebilir. Demokratik sistemlerde siyasi parti kurarak iktidara gelmek iktidara geldikten sonra da toplumu yavaş yavaş İslamileştirmek de aklın ürünüdür. Herkesten ve her şeyden uzak küçük bir adada komünal bir toplum inşa etmek, burada şeri hükümlere uygun bir şekilde yaşamak da aklın ürünüdür.
Özerk emirlikler kurup bu emirliklere üst bir çatı oluşturma fikri Müslümanlar için yabancı bir fikir değil elbet. Hilafeti yıkmak için ve yıkıldıktan sonra da kurulmaması için insanüstü bir çaba sarf eden CemaleddinAfgani ekolünün ısıtıp ısıtıp sunduğu bir projedir ve aslında ütopik olan tam da bu projedir. İttihad-i İslam Projesi ile Hamza abinin projesi arasında kelimeler haricinde bir fark yoktur. Tıpkı Necmeddin Erbakan’ın D8 projesinin de farkı olmadığı gibi. Belki kulağa hoş gelebilir ama bunların tamamı Hilafet’in yeniden ümmetin gündemine gelmemesi için uydurulmuş projelerdir.
Bu kadar izah yeterlidir sanırım. Hamza abinin makalesinden devam edelim. Diyor ki Hamza abi: “1979 İran Devrim Süreci’nde diş doktoru Ürdünlü bir arkadaşımızın Arapça’dan yaptığı çeviri ile Hizbuttahrir’in İran Devrimi hakkındaki Bildirisi’ni, benim evimde benim daktilom ile fotokopi ile çoğaltmak amacıyla birlikte yazmıştık. Ayetullah Humeyni’ye ilk olarak Necef’te iken Şafii fıkıh birikimini ön planda tutarak yazılmış olan Hizbin İslam Anayasası sunulmuştu. Humeyni’nin “incelerim” dediği rivayet edilmişti. Sonra aynı anayasa Humeyni’ye Paris banliyösündeki bir semte taşındıktan sonra sunulmaya çalışılmış ama pek itibar görmemişti. Bu ilgisizlik üzerine yazılan bildiride Devrim’in İran’ı Şahsız ele geçirmek için İngiliz M16 ve CIA çalışmalarının sonucu olarak yapıldığı işleniyordu.”
3-
Yanıtla (0) (0)İslam, insanın kendisiyle, Rabbisiyle ve diğer insanlarla olan ilişkileri düzenlediğine göre bu kapsama giren her şey şer’i bir konudur. Devletin vakıası, insanların diğer insanlarla olan ilişkilerini düzenlemektir. Dolayısıyla devlet, devletin yönetim şekli, iç ve dış siyaseti, ukubat, içtimai nizam vb tamamı şer’i konulardır.
Şeri konularda takip edilmesi gereken yol ise şudur:
1- Karşılaşılan vakıanın hakikati, ne olduğu, ne olmadığı detaylı bir şekilde bilinmelidir:
2- Vakıa doğru bir şekilde tespit edildikten sonra akideye dönülmeli ve karşı karşıya olduğu vakıa ile ilgili şer’i naslar bulunmalıdır.
3- Bulunan şeri naslar Kur’an ve Sünnet bütünlüğü içinde ele alınmalıdır.
4- Bu naslardan ortaya çıkartılmış şer’i hükümlere teslim olup bu hükümlerle amel etmelidir.
Dikkat edilirse akıl burada sadece vakıanın anlaşılmasında devrededir. Vakıanın ne olduğu netleştikten sonra akıl devre dışı bırakılır ve naslara, naslardan çıkartılmış şer’i hükümlere teslim olunur. Bu temel İslami bilgiler ışığında Hamza abinin kurduğu cümleyi fazla detaya girmeksizin inceleyelim.
Devlet ile alakalı her şey şer’i bir meseledir. Dolayısıyla emirlikler kuralım sonra o emirlikleri yönetecek bir üst meclis inşaa edelim gibi akli çıkarımlara şer’i konularda itibar edilemez.
İslam’da şur’a, istişare elbette vardır ama farz değil menduptur. İki açıdan böyledir; 1- Her ne kadar el emr kelimesi genellik ifade etse de şer’i hükümler tartışamaya açık değildir. Farzlar ve haramlar istişare dışı bırakıldığında istişare konusunun mubah dairesinde yapıldığı görülmektedir. 2- Şura ayetinin devamında “Karar verdiğinde Allah’a güven” denilmektedir. Bu ayet Şur’anın bağlayıcılığının olmadığının göstergesidir. Nitekim Rasulullah bazı konularda istişare etmiş bazı konularda kendi kararlarını uygulamıştır. Şur’anın vakıası bu iken Şur’a ayetlerini delil getirerek bir yönetim biçimi icat edilemez. Bir yönetim biçimi meşrulaştırılamaz. Bak Kur’anda Şura var, Taliban’da bir Şura meclisi kurdu dolayısıyla doğru yaptı denilemez. Delilin vakıayla uyumlu olması zaruridir. Şura ayetleri devletin yönetim şeklini belirlemek için kullanılamaz.
2-
Yanıtla (0) (0)Diyor ki Hamza abi, “Taliban öncülüğünde yaşanan Afganistan’ın fiziki bağımsızlık kazanımı tabii ki bölgesel bir özerklik imkânıdır. Globalde ilk amacımız böylesi özerk bölgeler oluşturmak olmalıdır. Türkiye’deki inişli çıkışlı vesayetten kopma çabalarını da bu istikamette okuyabiliriz. Ama ikinci aşama, bu bölgelerde yaşayan insanları itikâdî, mezhebi, kabilevî, medenî/hadarî kopuklukları nasıl giderileceğini, zaruri ihtiyaçların nasıl karşılanacağını ve şûrâ temelli üst ümmet bilincine (4/136) hangi imkânlarla ulaşacağı konusunu ele almak olmalıdır veya bu çerçevedeki birikimimizi modelleştirecek disiplinler kurulmalıdır. Zeminlerin sağlamlaştığında gerektiğinde vakıayı yaşayan insanlarla gerçekleştirilecek şâvir/şûrâ kararları (3/159) ya da üst Meclisimiz Ulu’l-emr (4/59) ile alınan kararlar bağlayıcı olacaktır.”
Özetleyecek olursak; İlk aşamada herkes kendi bölgesinde adına emirlik denen ulus devletler oluşturacak, ikinci aşamada bu ulus devletlerin halkları ve yöneticileri arasındaki ihtilaflar, kopukluklar, kültür farklılıklarından kaynaklana sorunların nasıl giderileceğini konuşacağız bunun üzerinde kafa yoracağız sorunların çözümüne odaklanacağız. Bu noktada ilerleme kaydettiğimizde zemin sağlamlaştığında bölgesel şura meclisleri Ulu’lEmr meclisi kuracak ve bu meclisin aldığı kararlar herkes için bağlayıcı olacak.
Aklen, şer’an ve siyaseten külliyen hatalı bu görüşü incelediğimizde karşımıza şu temel sorun çıkmaktadır: Bir devletin inşaası, iç ve dış politikasının temelleri, nasıl olacağı akli bir konu mudur? Yoksa şer’i bir konu mudur?
Makalede adı geçen Yunus Sezer'in bu yazıya cevabı.
Yanıtla (0) (0)1-
Hamza Türkmen Abiye Cevabımdır / Yunus SEZER
Taliban’ın ABD’yi eze eze yenerek ülkeden çekilmek zorunda bırakmasının ardından her kesim farklı konularda Taliban ve Afganistan’ı tartışmaya başladı. Elbette İslamî camia da bu tartışmalardaki yerini aldı. Bazen kırıcı bazen yapıcı ama genelde kırıcı tartışmalarda seviye de yerlerde süründü. Böylece bir kez daha istişare, fikri müzakere, münakaşa nasıl isimlendirirseniz isimlendirin kültürümüzün yerleşmediğini bir kez daha görmüş olduk. İyi niyetle yapılmış paylaşımlara saygısızca yazılmış yorumlar, hakaretler, aşağılamalar Müslümanların edep seviyesini de test etmiş oldu. Tüm bu tartışmalardan, atışmalardan çıkarttığım acı sonuç; Farklı düşünen Müslümanlarla fikir konuşamıyoruz!
Neden böyle bir giriş yaptım konuyu bilmeyenlere garip gelmiş olabilir. Kısaca anlatayım; Taliban’ın hükümeti açıklamasından sonra “Dağ fare doğurdu” başlığıyla kısaca Taliban’ın Hilafet ilan etmesi gerekirken emirlikle yetindiğini bunun yanlış olduğunu söyledim. Kimseye hakaret etmeden, aşağılamadan. Bu paylaşımımın ardından birçok yorum geldi. Kimileri haklı buldu kimileri haksız buldu. Kimileri şiddetli eleştirdi kimileri hakaret etti. Haksöz Dergisin’den Hamza Türkmen abimiz de (ki kendisini çocukluğumdan beri takip ederim) kendi düşüncelerini içeren bir yorumla tartışmaya katkıda bulunmuştu. Sonradan gördüm ki benim sosyal medya paylaşımımı, altına yazılan yorumlardan bazılarını Afganistan’da geçiş dönemi yönetimi ve ütopik tasavvurların çıkmazı başlığı altında yayınlanan makalesinde yer vermiş ve Hilafet projesini ütopik bir tasavvur olarak göstermiş.
Hamza abi, sosyal medya paylaşımımı makalenizin konusu kıldığınız için bana paylaşacağım bir anı bıraktığınız için mutlu oldum. Mutlu oldum olmasına ama şaşırmadan da edemedim. Neden şaşırdığımı size cevaben kaleme aldığım bu makalenin satır aralarında izah etmeye çalışacağım inşallah.
Girişte fikir konuşamıyoruz diye cümleye nokta koymuştum oradan devam edeyim istiyorum. Fikir konuşamıyoruz çünkü fikirlerimizi kaideler üzerine bina etmekten yoksunuz. Hamza abinin affına sığınarak yazmış olduğu makaleden bazı alıntılar yapacağım ve yoksunluğu gözler önüne sermeye çalışacağım...
Hamza beyin anlattığı sistem Mevdudi'nin geliştirdiği ve teo-demokrasi şeklinde anlattığı teorinin hemen hemen aynısı. Tartışmaya vesile olması açısından başlangıç kabul edilebilir, lakin şu haliyle günün şartlarına uygun olmaktan çok uzak ve ihtiyaçlara cevap olacak duzeyden de yine çok uzak
Yanıtla (0) (0)Efradını cami ağyarını mani bir yazı olmuş..
Yanıtla (0) (0)"İllaki benim dediğim olacak" çocuksuluğu terk edilmeli..
Müslüman toplumun temsili,Emirü'l-mü'minin'likten hilafete evrilmesiyle eş zamanlı olarak Şura'ya dayalı toplum idaresinin sultanlığa dönüşmesi ve bu şekilde oluşan devlet ve devletciklerin iktidar ve siyasi rant uğruna yüzyıllar boyu birbirleri ile savaşmalarının İslam'a ve müslümanlara neler kaybettirdiğini takdirlerinize sunuyorum.İslam'da kişinin liderliği yoktur,fikrin liderliği vardır O'da İslam'dır,Kur'an'i ilkelerdir.Mğslümanların tüm işleri Şura'ya dayanır,seçtikleri liderde ancak temsil makamındadır.Şura'ya rağmen hüküm vazedemez.Hamza Abi'nin bu irşad edici yazısını takdirle karşılıyorum.
Yanıtla (0) (0)Köklü değişim yazarı Serdar Yılmaz'a ait böyle bir yorum var okumak anlamak lazım
Yanıtla (0) (0)"60'lı yıllardan beri Türkiye'de Hilâfet için çalışma ve çağrı yapanlara hep toplum hazır değil diyerek destek verilmedi.
Türkiye'de İslamcılığın hedefi tüm İslâm ümmeti için Raşidi Hilâfet olmalı diye feryat edenler, ne Türkiye ne de dünya buna hazır değil diyerek sahipsiz bırakıldı ve İslamcı (!) bir Parti'nin iktidarı için demokratik mücadeleye evrilindi.
Şartlar ve durumlar demokratik ve laik sözde İslâmî bir iktidar için hazırdı, İslâm cumhuriyetleri kurmak için hazırdı, bölgesel ve ulusal İslam emirlikleri için hazırdı, velhasıl herşey için şartlar uygun ve hazırdı ama bir tek tüm Müslümanların yönetimi olan Hilâfet için hazır değildi.
20 yıldır Akparti'nin yönetimi gayri islamidir bu Müslümanlar için bir tuzaktır diyenler haksız, adamlar ne yapsın, bu iş yavaş yavaş olacak diyenler siz haklısınız.
40 yıl önce İran, ABD nufuzunda bir mezhep devletidir diyenler haksız, adamlar yıllarca mücadele etti ve İslâmî bir devrim yaptı siz ne yaptınız diyenler siz haklısınız.
Suriye'de kıyam edenlere ve mücahidlere Türkiye'nin ve bölge ülkelerinin desteği bir tuzaktır. Türkiye, sizin canlarınız ve kanlarınız pahasına aldığınız toprakları rejime teslim edecek bu tuzağa düşmeyin diyenler haksız, Türkiye mücahidlere destek veriyor, Türkiye'nin ve bölge ülkelerinin desteği olmadan kıyam başarıya ulaşmaz diyenler siz haklısınız.
Filistin'de Yahudi varlığı ve ABD ile masaya oturmak siyasi ihanet ve hezimettir diyenler haksız, Yahudi varlığı ve ABD ile masaya oturmadan Mescidi Aksa kurtulmaz diyenler siz haklısınız.
1996-2001 yıllarında Afganistan'da T*liban'a, Pakistan ve ABD'nin size uzattığı el tuzaktır. Bir yandan size gülücükler gönderirken diğer yandan size düşman olacak Kuzey ittifakını hazırlıyorlar, tüm Afganistan'ı işgal etmeye hazırlanıyorlar diyenler haksız, T*liban'ın Pakistan ve ABD ile iyi ilişkiler kurması gerekir, siz T*liban'ı kıskanıyorsunuz diyenler siz haklısınız.
İslam'ın yönetim biçimi Raşidi Hilâfettir. İslâmî devlet, tüm Müslümanlar için ve tüm İslâm toprakları için olmalıdır. Ulusal, yerel bölgesel Emirlikler, hem şeri delilleri olmayan hem de kâfirlerin hilâfeti kurdurmamak için razı olduğu ve gerektiğinde kolayca işgal edip saldırabildiği yapılardır diyenler haksız, şimdi bunun sırası mı, ümmet buna hazır mı, kâfirler buna müsaade eder mi, bu işi bir siz mi biliyorsunuz d
Süleyman uğurlu;
Yanıtla (0) (0)"3- Tedricilik haramdır! İslam’ın tamamını tatbik etmek farzdır. Bu şeri delilerden istinbat edilmiş şeri bir hükümdür. Şeri konular hakkında şeri deliller getirilir. İslam’ın kamil manada tatbik edilmesi için zamana ihtiyaç vardır, yavaş yavaş taşlar yerine oturdukça bir sonraki adıma geçilir gibi düşünceler şeri bir konu hakkında yapılmış akli yaklaşımlardır. Akıl insanı alıp haktan uzaklara götürebilir. Birisi de derki biz önce laiklikle hükmedelim, insanlara yavaş yavaş islamı anlatalım, sonra demokrasinin bazı noktalarından tutalım toplum islamileşsin artık her şey hazır olduğunda da İslami hükümleri uygulayalım. Gördünüz mü maksat vasıtayı meşru kılar derseniz, bu işler tedricen olur derseniz akıl insanı nerelere götürüyor. Sonra İran devriminden sonra toplum İslamileşti mi? İran’ın durumu ortada! Rezillik! Sonra Ak parti de geldiğinde İslami bir nesil yetiştireceğin iddia etti. Durum ortada! Rezillik! Demek ki, öyle olmuyormuş! Hele bi taşlar yerine otursun hele bi insanlar İslamı tam manasıyla anlasın, sahiplensin sonra yapılması gerekenleri yaparız anlayışı şer’an ve aklen iflas etmiştir.
4- Mesel basit aslında. Biz Kur’an ve Sünnete baktığımızda bir İslami yönetim modeli görüyoruz. Bu modelin adı da Hilafettir. Hadisler, sahabelerin uygulamaları Hilafete işaret etmektedir. Yönetim şekli insanların arzularına bırakılmamıştır. Neşriyatlarımızda bunların gerekçelerini, delillerini uzun uzadıya anlattık. İslam cumhuriyeti, islam emirliği, Demokratik islam devleti, islam imparatorluğu gibi uydurulmuş sistemleri Sünnette, sahabenin icmasında ve uygulamada göremediğimiz için İslam emirliğiği kabul etmiyoruz. Evet darul harp fıkhında Hilafet Devletinin uzağındaki bir bölgede böyle bir emirlik tesis edileceği belirtilmekte ama vakıaları birbirinden çok uzak şeylerdir. Birinde Hilafet yok diğerinde Hilafet var. Hilafet yokken Hilafete bağlı bir emirlik kurmaya çalışmak da ne demek? Hilafet yokken hilafet kurulması için çalışılır. Şeri naslar buna işaret etmektedir. Varsa bizim yanlış söylediğimizi gösteren şeri bir nas getirin onu tartışalım. Biz bu noktada açığız!"
Süleyman Uğurlu'da şu şekilde bir yorum yazmış yazınıza eklemeyi unutmuşsunuz Hamza abi adil şahitlik adına bunu da eklerseniz okuyucu değerlendirir.
Yanıtla (0) (0)"İnandığı fikrin insanlığı kurtaracağını düşünen ve bu düşünce doğrultusunda hareket eden insanlara karşı biraz daha anlayışlı olmamız gerekmez mi? Sonuç itibariyle şahsa edilmiş bir hakaret yok. Belki kelime tercihlerinde yanlış yapmış olabilir kardeşimiz ama en nihayetinde bir beklentinin hayal kırıklığına dönüşmesi neticesinde yapılmış bir paylaşım.
Bazen duygularımız sözlerimizin önüne geçebiliyor ki bu insan olmamız hasebiyle makul karşılanmalıdır. Kardeşimizin tek derdi İslam ümmetinin kurtuluşudur. Bu niyet ön planda tutulmadan yapılan eleştiriler haksızlığa sebebiyet verecektir.
Nasihat adabı karşılıklı olarak çiğnendiğinde ortada kırılganlıktan başka bir şey kalmayacaktır. Derdimizin aynı olduğu ön kabulle birbirimizin cümlelerine baktığımızda anlayış ortaya çıkacaktır. Buna inanıyorum.
Belki de son olarak birkaç noktanın altının çizilmesi gerekir.
1- Artık ümmeti cihad edenler ve etmeyenler diye ikiye ayırarak siz oturduğunuz yerde konuşuyorsunuz edebiyatından vazgeçilmelidir. Bu ilk okul seviyesine dahi ulaşmayan bir düşünce yapısıdır. Rasulullah, Medine’de İslam Devletini kurana kadar kiminle savaşmıştır? Mina’da hadi savaşalım, şu kafirleri gebertelim teklifi karşısında “Biz daha bununla emrolunmadık” dediğinde sahabeler efendimizi korkaklıkla mı itham etti? Siz olsaydınız inanın ederdiniz! İslam daveti sadece savaşarak, birilerini öldürerek mi taşınır? Eğer mesele savaşmaksa IŞİD en şiddetli bir şekilde savaştı. Herkesin kafasını kesti, ateşe attı vs. ama ne oldu? Binlerce Müslümanın kanını dökerek, umutlarını tüketerek yok olup gitti!
2- Hizbin Talibandan ya da başka güç ehli konumundaki kişi ve kitlelerden iktidarı istemesine neden şaşırıyor, ayıplıyor ve küçük görüyorsunuz ki? Herkese açık siyer kaynalarına bir bakın! Rasulullah’ın kabile reisleriyle yaptığı görüşmeleri bir okuyun! Rasulullah onlardan iman etmelerini ve yönetimi kendisine vermelerini istedi! Bu acizlik midir? Hazıra konmak mıdır? Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır! T*lib*an’dan istenilen şey iktidarı bize devret sen kenara çekil tarzında bir talep midir ki bu kadar aklınız duruyor. İktidarı bize devretten kasıt Halife Hizbin emiri olsun demek mi? Bu ne kadar sığ bir düşünce! Hizbin emiri Halife olmak için değil Hilafeti kurmak için çalışıyor. Buna rağmen bu yakıştırmalar ne kadar d
Erkam bey!
Yanıtla (0) (0)Demokraside vahyin haram ve helal sınırları önemli değildir. Mekke cahiliyesi panayırları gibi kimliğimizi ifade etmeye imkan veren birçok demokrasi tanımı olmakla beraber demokrasi yalanlarından ve emperyalizminden de kurtulabilmiş değiliz.
Allah'ın sınırlarını gözetmek şartıyla meselelerimiz hakkında yapılan şûrâ'nın seçim-referandum boyutu vardır, uzmanlarla yapılacak ihtisas şûrâ'sı vardır. Ama her ikisinin de sonucu Saltanat sistemlerinde veya tarikat adabında olduğu gibi emire danışma sağlamak değildir; emiri de bağlayıcı mahiyettedir.
Halkı ilgilendiren konuların sadece uzmanlar şurasında görüşülmesi de oligarşiye veya teokrasiye kapı açar ki bu da Saltanat sistemi gibi ayrı bir zulüm olur.
Ayrıca tüm Resullerin vahyin açıklamaları dışında yaptıkları şûrâlar bağlayıcı idi ve Resullerin şûrâ uygulamalarında aykırı kimlikler de kendilerini ifade edebilirlerdi.
Teorik mücadelelerin ve hayattan kopuk tartışmaların yerine karşılaşılan her soruna mütevazi, ben merkezcilikten uzak, merhamet ve hikmetle yaklaşabilmek belki de ihtiyacımız olandır. Taliban; şımarmayan, halkın sorunlarına el atıp çözen, dünyevileşmeyen dolayısıyla dünyevileşmenin getirdiği marazlara kapılmayan duruşuyla şahitlikler oluşturdu ve Allah böyle bir zaferi nasib etti. Belki de çok güzel örneklik ortaya koyacaklar günümüz ve gelecek için ki masa başı teoriler yerine herkesime açık mütevazi duruşlarıyla yönetim işini de hakkıyla ikame edecekler inşallah.
Yanıtla (0) (0)“Yorum zaman ve şartlara göre yenilenendir yeri de şûrâya ehil olan ulu’l el-bab ve alimlerimizle birlikte oluşturulan genel şâvir/şûrâ kararları ve Ulu’l-emr Meclisleridir.”
Yanıtla (0) (0)Hamza Bey’in şu vurgusu, üzerinde düşünelim:
a. Yorum (te’vil) ifadesi ile konu Al-i İmran 7’ye taşınmış
b. Ali İmran 7’deki “rasihun” alimlerimiz olmuş.
c. Nisa 59 daki “ulu emre itaat” ise “Şura kararları ve Ulul Emr Meclisleri” ne olmuş.
Cari İslami Siyasi Teorinin saltanat ve otoriterliği önerdiği apaçık bir gerçektir. Tarihi tecrübe buna yüzlerce örnek sunar.
Saltanatçı çizgiden kurtulmaya çalışsak ta gelebildiğimiz yegane alan, “alimler heyeti tarafından yönetilen bir ülke” olmak ile sınırlı kalacak. Bu siyasi önerinin, demokrasi karşısında rekabet gücü sıfırdır.
Durum budur.
Siyaset-i şer'iye ile ilgili kavram ve algılarımızı VAHİY merkezli tekrar ele alan ve yönetim meselesini Afganistan Taliban'ı özelinden ve sünnetullah çerçevesinden değerlendiren bir yazı olmuş. İmamet ve Hilâfet eksenli gaybi tasavvurlarla süslenmiş veya Saltanat sistemleriyle lekelenmiş ezberlerimizi bugünkü zeminde şura ve Ulu'l-emr uygulamalarının nasıl olması gerektiğine işaret ederek sorgulamamıza teşvik eden bir çalışma. Hayalî değil pratiğin içinde kazanımlara sahip çıkarken abartı içine girmemeyi salık veren bir bakış. Teşekkür ederiz.
Yanıtla (0) (0)Yazınızı kısaca tenkit etme ihtiyacı duydum. Ümmet bilincinin yekûnüyle ortadan kalkmasının bir merhale gerisinde yer alan müslüman cemiyetinin arzu ettiğiniz fikri zeminde bir kamillikle ümmet şûrası ihdas etmesi ve icmayı tesis edip ümmet şuurunu geri kazanabilmesi mekan ve zamanın gerçeklerine katiyen uymamaktadır. Bekasını yitirmemek üzerine son nefeslerini sarf eden ümmet için oksijen sağlayan, manası maddesinden çok daha büyük olan zaferler üzerine şahsi ve alabildiğine normatif bir sürü şerh koymanın bu merhalede istenen en son şey olduğu kanaatindeyim. İhtilal ve imameti de doğrudan garbiyata mal etmek zannımca ancak asırlardır bizi kemiren garpzedelerin işine yarayacak tutarsız laf-ı güzaftan ibarettir. Bilakis ümmetin nizamını tesis etmede şûraya atfettiğiniz bu mesuliyet günümüz tağuti garp rejimlerinin tabiatını akla getirmektedir. Velhasılıkelam, ümmet tarihi boyunca hiç olmadığı kadar zelil bir halle imtihan olurken ihya olmasına vesile olacak birçok menheci daha yolun başıdayken kapatmak ve en vazgeçilmez hilafet kurumuna dair kısıtlayıcı şerhler koymak ümmetin icmasına fayda sağlamak şöyle dursun, önündeki en büyük engel olacaktır. Eldeki tüm imkanları seferber etmeyi gerektiren ahvalde imamesiz bir tesbih halinde müslümanların bir araya gelmesini buyurmak hem mekandan hem zamandan hem siyasetten hem de İslam itikadinden bihaber olunduğuna ispat olup icma ve mücahedenin devamını sağlama hususunda sadece tahayyülde kalacak taksiri bol bir fikirden ibarettir. Bize düşen ümmet davasına hizmet eden her fiili olabildiğince az tenkit etmek ve bu davanın eşiğini her müslümanın geçebileceği yükseklikte tutmaktır. Mevzubahis fiil sadece hayatta olduğumuzu göstermekten ibaret dahi olsa destek olmamız icap eder. Zamanımızın gerçeği budur.
Yanıtla (0) (0)"Kur’an’ı ve Resulullah (s)’ın uygulamalarını esas alarak ve yaşanan tarihi tecrübelerden dersler çıkararak bu sorunları çözme çabası içinde olacağını açıklıyor. Bilenlere düşen ise bu çerçevelerde görüşlerini dayatmak değil, fikirlerini müzakereye açmak olmalıdır. Her fikir bir yorumdur, ideolojidir, içtihaddır yani zannî bir yaklaşımdır; ama nass değildir. Müzakereler de bu sınırlar bilinerek yapılmalıdır." meselenin taliban dışında kalan biz Müslümanlara yüklediği ödev budur gerisi kayıkcı muhabbetidir. Dahası maazallah küresel terörizmin değirmenine su taşımaktır
Yanıtla (0) (0)Bunu ilk başta belirtmem gerekir ki,
Yanıtla (0) (0)Bu sahne. bizlerin yüreğine inşirah bırakmalı ve özelde gururlandirmaldir ..
TALİBAN' ın saflarında yer alan yiğitler önceki nesil muvahhidlerin saf/ natürel/ mümin/ Muvahhid / micahid evladlarıdır ..
Sarp Dağlarda yarı aç, yarı tok şekilde beslenen / her türlü. Zoruluğa karşı direnen / sabır ekmeğiyle serpilip büyüyen civan yiğitler olduklarını unutmamak lazımdır ..
Bir önemli husus ta,
Suriye deki gelsimelerle , Afganistan''daki sürecin çok farklı. temel sebepleri ve argümanları taşıdığını iyi analiz etmek ve okumallarımızı bu minval üzere yapmak mecburiyetinde olduğumuzu hatırlamamız elzem bir durumdur .
Netice itibariyle,
Ümmet olarak TALİBAN'a şans vermeniz ve güzel şeyler yapmaları i/ hikmetli ve isabetli icarstlerde bulunmaları için dua etmemiz mumince asli vazifemizdir ...
Kur'an'da da Sünnet uygulamalarında da “İslam Devleti”nden bahsedilmez.Ama Kitabımız, "Hakka yönelten ve onunla adalet yapacak olan ümmetten" (7/159, 181) ve ümmet olmaktan (3/110) ya da ümmet zindeliği için ümmet veya şüheda olmaktan (3/104; 2/143) bahseder. Müslümanlar için iktidar, erk, sulta veya devlet ümmetin örgütlenmiş halidir. Mevcut Afganlıların İslamiliği veya İslamlaşma süreci ne kadar ise şûrâ yönetimleri de o düzeyde olacaktır. Zira ihtisas çerçevesinde rasihun ve ulu’l el-bab gerektiren ihtisas şûrası özeldir; ama ümmet maslahatı ile ilgili yapılacak şûrâ ise geneldir; geçiş döneminden sonra yönetimin seçimi de geneldir. Hiçbir yönetici Resulullah’ın şer’i önceliğinden kaynaklanan Resullük ile ilgili yetkilerini kuşanamaz. Bu konuda çizelge haline getirilmiş Anayasal yorumlar saçmadır. Yorum zaman ve şartlara göre yenilenendir yeri de şûrâya ehil olan ulu’l el-bab ve alimlerimizle birlikte oluşturulan genel şâvir/şûrâ kararları ve Ulu’l-emr Meclisleridir. Kaynak: Afganistan’da geçiş dönemi yönetimi ve ütopik tasavvurların çıkmazı - HAMZA TÜRKMEN
Yanıtla (0) (0)Mutedil bir analiz.. Yüreğine sağlık Hamza abi..
Afganistan'daki bu zafer! İnşallah mazlum halkların uyanmasina vesile olacaktır. ...hatta sol hareketlerin bile biz ne yapıyoruz sorusunu kendilerine sorduracakdir...selam ile.
Yanıtla (0) (0)Bismillah haberlerde Taliban Afganistani ele gecirdi ( kimindiki? ) abartılı gelebilir peygamberin Mekkeyi fet edis sahnesi aklıma geldi; yirmi yıl önce babalarının dağlarda bıraktığı cocuklar geçmiş birikimi ve tecrubeyide vazife edinip; başında amerika içinde türkiyenin olduğu grubu MALUP ETTİ. Bu haberlerde dikkatimi çeken kaçmak isteyenler ( muhbiri, ajan işbirlikleri, her neyseler )Suriye nin aksine kadın ve çocuklarını geride birakabiliyorlardi bişey den emin olduklarının gostergesi;Taliban kadın ve çocuklara birsey yapmaz!.....
Yanıtla (0) (0)Hizbuttahtircilerin sırtında yumurta kufesi yok sorumluluk sahibi olmamanın verdiği konforlu... sahanin gerçekliklerine ise ay kadar uzaklar slogan atarak devlet yonetilecegini saniyorlar pratikleri yok
Yanıtla (0) (0)