Afganistan’da Acziyetin Vahşeti
ABD Başkanı Bush’un 11 Eylül olaylarını bahane edip Afganistan’dan başlayarak bir işgal çıkartması yapması aynı zamanda onun acziyetini ve tamamen teknik imkânlara dayandırılarak şişirilen gücünün gerçekte bir balon olduğunu ortaya çıkardı.
Bunda Afganistan’da kontrolü sağlayamadan Irak’a yüklenmek ve bu ülkeyi işgal etmek için büyük bir güç seferber etmesinin önemli rolü oldu. Bunu yapmasaydı belki Afganistan’da kontrolü yine sağlayamayacaktı. Ama Irak işgali işini daha da zorlaştırdı ve acziyetini daha erken ortaya çıkardı.
Obama bu yanlışı gördüğü için önce Irak’taki askerlerini pasif duruma geçirmek sonra da kademeli bir şekilde Afganistan’a taşımak suretiyle çerçeveyi daraltma kararı aldı. Bunu aynı zamanda Ortadoğu’ya yönelik siyasi çıkartmanın da malzemesi olarak kullanmaya çalıştı.
Obama, ABD’nin teknik imkânlarının ve gücünün, özgürlük mücadelesi için gösterilen kararlılık ve irade karşısında acze düştüğünü gördüğü için çerçeveyi daraltmasına rağmen Afganistan cephesinde zorlanacağını tahmin ettiğinden NATO’nun daha etkin bir şekilde devreye girmesini istedi. Bu amaçla Afganistan’daki özgürlük mücadelesi karşısında yenilginin sadece ABD’nin değil Batılı güçlerin yenilgisi anlamına geleceğini, bu yenilgiyle sadece ABD’nin değil aynı zamanda NATO’nun psikolojik savaş ve tehdit gücünün sarsılmış olacağını kendilerine hatırlattı. Bu husus NATO açısından da önemliydi ve uzun yılların birikimi durumundaki psikolojik savaş ve tehdit güçlerinin korunması için sınır tanımayan bir saldırganlıkla, kıyımla ve katliamla da olsa Afganistan’da kontrolü ele geçirmek için harekete geçme kararı aldılar.
Afganistan gerçeği aynı zamanda ABD’nin gülümseyen başkanı Obama’nın sahtekârlığını ve ikiyüzlülüğünü ortaya koymaktadır. Gerçi onun gülümsemelerinin sahte ve sinsice olduğunu, Filistin meselesi karşısında izlediği tutum da gözler önüne seriyor. Siyonist işgal devletinin saldırganlığına destek konusunda ABD’nin tutumunda Obama ile en ufak bir değişiklik olmamış, tam aksine yanıltıcı açıklamalarla kamufle edilerek daha da artırılmıştır. Başkan Yardımcısı Joe Biden’in Yahudi olmadığı halde “ben bir Siyonistim” demesi oldukça düşündürücüdür. İnsanlık tarihi açısından bir utanç olan ve tamamen kan dökücü yayılmacılık politikasına dayanan ideoloji niteliğindeki Siyonizmi vicdani değerlere saygılı Yahudiler bile reddederken, Obama’nın Yahudi asıllı olmadığı halde Siyonist olduğunu söyleyebilecek yüzsüzleri yardımcı diye yanına alması İslâm dünyasına açılım politikasında samimi olmadığının göstergesidir.
Emperyalist işgal güçleri şimdi Afganistan’da kontrolü sağlayabilmek için sınır tanımayan bir saldırganlık içindeler. Bu, acziyetin ifadesidir. Cephede direniş karşısında içine düştükleri acziyetin aleyhlerine sonuç vermesini engellemek amacıyla savunmasız insanları rasgele ve topluca öldürmek suretiyle bağımsızlık mücadelesini yıldırmaya çalışıyorlar. Çünkü silahsız, savunmasız insanların cephede işgale karşı mücadele edenleri de yakından ilgilendirdiğini biliyorlar. Amerikan emperyalizminin Irak’ta izlediği taktik de buydu.
Bugün Afganistan’da sergilenen vahşet gerçekte bir savaş değildir. İşgal güçleri orada direnişe karşı değil o direnişin savunduğu halka karşı bir yıldırma, sindirme saldırısı başlatmıştır. Yani yapılan bir katliamdır. Buna başvurulmasının sebebi de cephede, özgürlük mücadelesi karşısında acze düşülmesidir.
Böyle bir saldırıda Türkiye’nin yer almasını onaylamamız mümkün müdür? Üstlenilen görev ne olursa olsun insanî açıdan ağır sorumluluk yüklüyor. Saldırgan güçlerin yaralılarını sarmak bile olsa. Dolayısıyla Türkiye’den gönderilen askerlerin arka planda kaldığı, sadece Kabil yönetiminin emrindeki güvenlik güçlerinin askerî eğitimiyle ilgilendikleri savunması iştirakin makul sayılması için geçerli olamaz.
ABD ve NATO’nun Afganistan’da sergilediği vahşet Siyonist işgal güçlerinin Filistin’de sergilediği vahşetin bir benzeridir. Dolayısıyla ortak olmayı bir yana bırakın, Siyonist işgalcinin sergilediği vahşete karşı çıktığımız kadar ABD ve NATO’nun sergilediği vahşete de cesaretle karşı çıkmalıyız.
“Türkiye’nin yapabileceği başka bir şey yok, NATO üyesi olması böyle bir görev üstlenmesini gerektiriyor” diyebilir miyiz? Eğer NATO üyeliği, insanlık adına reddedilmesi gereken bir katliama her ne şekilde olursa olsun ortak olmayı gerektiriyorsa bu ülkenin bağımsız olduğunu iddia etmemiz kendimizi kandırmamızdır. NATO üyeliği, bağımsızlığı, istiklali geçersiz hale getirmeye değecek kadar kıymetli midir? Bağımsızlığı bile geçersiz hale getiriyorsa kazandırdığı ne var? Sermayeyi elden alan ticarette kâr hesabı yapılabilir mi?
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT