1. YAZARLAR

  2. Yıldıray Oğur

  3. Adil olmak gerçekten çok zor bir zanaat
Yıldıray Oğur

Yıldıray Oğur

Yazarın Tüm Yazıları >

Adil olmak gerçekten çok zor bir zanaat

20 Kasım 2011 Pazar 16:45A+A-

Ayten Bal’ın bir bacağı yoktu mayıstan beri. Dün bir yerlerde okudum, protez için hastane sırasında daha fazla beklememesi için ona küçük bir ayrıcalık yapmayı akıl etmiş devletimiz.

Etrafımız cesetlerle doldu, hatırlamamış olabilirsiniz. Yedi ay kadar önce arabasıyla Akmerkez’in önünden geçerken bizim ‘ona akıl veremeyeceğimiz’, ‘hesap soramayacağımız’, kesinlikle ‘mağdur ve haklı olan bir özgürlük savaşçısının’ akide şekerinden yaptığı bombası ‘püff’ demiş ve bacağı kopmuştu Ayten Hanım’ın.

Ama üzülmeyin haklı bir dava uğruna kurban verdi bacağını, o kadar acımıyor.

Zaten o da son yedi aydır teselliyi, “Onurlu bir barış olmadıkça, çatışmalı süreç durdurulmadıkça bu acılar yaşanır” diyen köşe yazarlarında, “Şiddet nereden gelirse gelsin karşıyız” diyen politik hesap kitaptan buz kesmiş bildirilerde buluyor.

Tıpkı Ankara’da bir hastanede yatmakta olan 17 yaşındaki Nuran Evin gibi. Siirt’te iki kızkardeşini ve iki yakın arkadaşını gezmeye gittikleri arabanın içinde kaybetti birkaç ay önce o da. Yani bir gün PKK zafer kazanırsa, özgürce Kürtçe konuşacağı başka arkadaşlar bulması gerekecek kendine. Bu kutsal dava uğruna kendisine düşen fedakârlık da bir daha yürüyememek oldu.“Hayat doluydum” diyordu bir röportajında. Yatağında canı sıkılıyor olmalı. DünküTaraf ’ta çıkan Nabi Yağcı’nın yazısını, geçen haftaMilliyet ’te çıkan Nuray Mert’in yazısını kesip okutmalı doktorları ona.

Nuray Mert’e göre ona bunu yapanlar “eli kolu bağlanmış ve bir de ağzı bantlanmış” birileri. Nabi Yağcı’ya göre ise “elleri kolları bağlanmış bir boksör” o arabayı tarayan... Yani üzülecek o kadar da bir şey yok. Başka faydalı okumalar da tavsiye edebilirim. Mesela Yıldırım Türker’den bu zor zamanlarda nasıl dik durması gerektiğini, Roni’den, bacaklarını kaybetmesine rağmen bir Kürt olarak nasıl büyük kazanımlar elde ettiğini öğrenebilir.

Tabii tüm bu yazıları okuduktan sonra her ikisi de “ya bize bunu devlet yapsaydı” diye de kendilerini teselli edebilirler. Çünkü PKK’nın şiddetiyle, devletin şiddeti eşit değilmiş. PKK’nın silahıyla ölmekle, devletin silahıyla ölmek arasında çok büyük ontolojik farklar varmış. PKK’nın koparttığı bacakla, devletin koparttığı bacağı eşitlemek adaletsizlikmiş.

Ne büyük bir çarpıtma, ne korkunç bir psikolojik operasyonmuş bu eşitleme. İnsan aklının en kötü hali bir haksızlığı savunurken ki hali olsa gerek.

Yıllarca eli silahlı-külahlılarla mücadele veren bir partinin genel başkanlığı yap, sonra düşünce özgürlüğü için bu ülkede atılmış en cesur adımı at, tutuklanacağını bile bile ülkene dön, sonra da günün sonunda o düşünce özgürlüğünü “PKK’nın şiddet makinesiyle devletinki eşit mi” konulu bir makalede kullan.

Son altı aydır PKK sivilleri katledip duruyor. Bayram alışverişine çıkmış kadınlar, veda partisine giden genç kızlar, anne babalarının boşanma davasına giden çocuklar, dükkân önünde sigara içen kızlar, anne karnında bebekler, kocasının halı sahada maçını izleyen öğretmenler...

PKK durmadan öldürüyor ve sonra da “çok bağırmayın özür diledik ya işte” diye açıklamalar yapıyor. BDP ise PKK’nın cenaze levazımatçısı olarak siyasi hayatına devam etmekte. Ölüme gönderilen Kürt gençlerin ailelerini intikam sloganları atılan cenazalerde “Oğlunuz/kızınız kutsal bir dava uğrunda şehit oldu” diye teselli ederek çözüme katkı sunmaktalar. Haksızlık etme diyenler Diyarbakır’da Kürtlerin içinde olduğu bir otobüsü, üzerindeki bombayla kaçıran TİT militanının cenazesindeki MHP milletvekilini düşünmeyi deneyebilirler...

Hâlbuki yapmanız gereken çok basit bir şeydi: Katile katil demek. Amaları işe karıştırmadan yapılacak şey bu kadar basitti işte. Bunu yapamayınca, sözü şiddete meşruiyet bulmakla tüketen acıklı bir kıvranma halinden başka bir şey kalmıyor geriye. PKK’nın C4 bombasının içinde boncuk bulmaya çalışanlar, günün sonunda 90’ların Ertürk Yöndemlerinin biraz daha rafine bir versiyonuna dönüşüveriyorlar.

Kusura bakmayın. O kadar kibar olamadım. Eğer 90’larda bir gazetede yazıyor olsaydım Kürtleri sokak ortasında öldüren bir devlete karşı da, o devletin günahlarına amalı kılıflar bulanlara karşı da, “PKK’nın kaleşiyle askerin M16’sı bir mi” gibi sorular soranlara karşı da o kadar kibar olamazdım herhalde.

Bir gün barış gelir ama ne Ertürk Yöndemler ne de onun yaptığı işi bugün PKK için yapanlar unutulur.

TARAF 

YAZIYA YORUM KAT