Adana'da ‘Ümmet Coğrafyası ve Sorumluluklarımız Paneli’ Düzenlendi
Aralarında Adana Özgür-Der’in de olduğu ASİM Adana'da Rıdvan Kaya, Abdülkadir Şen ve Abdülkadir Turan’ın konuşmacı olarak katıldığı “Ümmet Coğrafyası ve Sorumluluklarımız” başlıklı bir panel düzenledi.
Aralarında Adana Özgür-Der’in de olduğu ASİM (Adana Sivil İnsiyatif Meclisi) tarafından Adana'da Özgür-Der genel başkanı Rıdvan Kaya, Gazeteci-Akademisyen Abdülkadir Şen ve Doğruhaber gazetesi yazarı Abdülkadir Turan’ın konuşmacı olarak katıldığı “Ümmet Coğrafyası Ve Sorumluluklarımız” paneli düzenlendi.
Panel Filistinli Hüsamettin el-Gaffar’ın Kur'an tilaveti ile başladı. Kuran tilavetinden sonra açılış konuşmasını Asim adına Asim başkanı Mahmut Eraslan yaptı. Eraslan konuşmasında;
Ümmet coğrafyasında işgal in her türlüsü, katliam her türlüsü, kan - gözyaşı, sürgün, toplu infazlar, tecavüzler, gasplar, her tür haksızlık ve adaletsizliklere şahit olmaktayız. Yanıbaşımızda ABD ve diğer tüm emperyal ülkeler türlü plan ve projeler devreye sokmakta bölgeyi oluk oluk kan gölüne çevirmiş durumdadırlar. Afganistan, Irak, Filistin, Suriye, Mısır... Ümmet coğrafyası kan gölüne dönmüş olduğunu söyleyerek Ümmet ve Vahdet için birlikte çalışmaya mecbur olduğumuzu, yaptığımız her şeyden mutlaka sorumlu tutulacağımızı ve sorumluluklarımızı dile getirerek konuyu panel yöneticisi Eşref Şahin'e bıraktı. Eşref Şahin Panelin amacına ve işleyişine yönelik vurgularda bulunarak ümmet coğrafyasının kısa bir analizini ve tarihi seyri hakkında bilgi vererek sözü Abdülkadir Şen'e bıraktı:
Abdülkadir Şen; Ümmet coğrafyası bağlamında Irak ve Suriye ekseni üzerinden değerlendirmelerde bulundu. İslam ümmeti zor günler ve krizlerden geçtiğini görüyoruz. Bu krizler bugünün eseri olmayıp kökleri 200 yıl öncesine dayanmaktadır. Bugün ümmet coğrafyasında gelinen durum lokal durumlarla açıklayamayız. Bunların kökleri ve arka planları emperyalist kuşatmalarla ve sömürgeci hareketlerle 200 yıl öncesine dayanmaktadır. Bu durumu son 10 - 20 yıllık bir durum olarak görmek yanlış olduğunu vurguladı.
19 y.y. Müslüman gençlerin batıya giderek kuran ve sünnet merkezli okumalar yerine batı değerlerlerini merkeze alan okumalar yaparak kendi özlerine ve kültürlerine yabancılaştıklarını ve batının istediği bir hayat tarzını ülkelerine taşıyarak batının Emellerine hizmet ettikleri üzerinde örneklemelerle durdu.
Milliyetçiliği bir kurtuluş ve sorunları Batılılar gibi aşacaklarını beklerken batının emmelerine hizmet edip, onların planlarını gerçekleştirmekten öteye gidemeyip ümmet coğrafyasının bölük pörçük olmasına neden oldular. Batı bu atadığı ulusçu diktatörlerinin elleriyle dilimizi, tarihi bilincimizi, eğitimimizi her yönüyle köreltip bizleri kör bıraktılar. Farklılıklarımızı kaşıyarak bizleri ırk, dil, mezhep ve meşrep olarak ayrıştırıp birbirimize düşürmek suretiyle birbirimize düşman kıldılar. Şen, bunun üzerinden Irak ve Suriye üzerinden birçok örnekler vererek konuşmasına devam etti.
Farklılıklarımızı özellikle Irak ve Suriye üzerinden manipüle ettiklerini İki ülkenin tarihini ve sorunlarını ele alarak bugünkü sorunların nedenlerine değindi. İsrail ile çeşitli şekillerde savaşan Irak ve Suriye'yi kontrol altına almalarından sonra ABD İslam coğrafyasını dizayn etmek için türlü bahanelerle önce Afganistan sonra Irak'ı işgal etti. Bu aslında İslam’a açılan bir savaş idi... Bush'un " Bu bir Haçlı savaşıdır " sözleri ile bu topraklar kana bulandı. Bu savaş aslında İslam dünyasına açılan bir savaştı. Bunların arkasında bazı sebepler olduğunu söyleyen yazar bu sebeplerinde şu şekilde sıraladı ;
-İsrail'in güvenliği için Saddam ortadan kaldırılmalıydı.
-İslam Dünyası yeniden dizayn edilmeliydi. Buna örnek olaraktan İslam Devrimi ile parlayan İran İslam devletinin nasıl Neo safevi damarının ortaya çıktığı örneği çerçevesinde konuyu değerlendirdi.
-Müslümanlara gözdağı verdiler. Müslümanların sorunları aşmak için tarihi çabalarını yerel işbirlikçi diktatörleriyle nasıl bastırdıklarını ihvan tarihinden örneklerle açıkladı. Mursi ile Gannuşi ye / Suriye ile İslam dünyasına gözdağı verdiler. Müslümanların Suriye'de başarılı olmaması için herşeyi yaptıklarını, yakıp yıkıp yok ettiklerini örneklerle anlattı.
-Suriye'nin direnişinin diğer zülüm altındaki bölgelere örnek olmasından korktukları için , direnen müslümanlara destek veren tüm ülkeleri karıştırdıklarını söyledi.
Son olarak; Ümitvar olmamız gerektiğini vurgulayarak, Mücadele eden kardeşlerimizle kalbimiz bir atmalı, birbirimizi ötekileştirmeden ortak paydalarda hareket edebilmemiz gerektiğini, yapıcı ve ıslah edici olmamız gerektiğini söyleyerek konuşmasını kapattı ve sözü Abdülkadir Turan a bıraktı.
Abdülkadir Turan; Ümmet coğrafyasını Myanmar ve Arakan üzerinden değerlendirmelerde bulundu. Turan; İslam Allah'a kulluktur, Ümmet ise kardeşliktir diyerek ümmet ve kardeşlik üzerinden değerlendirmelerde bulunarak Batılı emperyalistlerin amacının Ümmetçiliği öldürmek olduğunu vurguladı. Birilerinin İslam aleminin bölünüp ayrıştığını ve ümmetçiliğin yıkılıp yok olduğunu iddia etmek istiyorlar. Oysa bugün dünyanın diğer tarafında olan Arakan için ne yapabiliriz diye bir araya gelmiş olmamız ve ümmetin bugün bunun derdine düşmüş olup elinden geldiğince çabalaması ümmetçiliğin hala dimdik ayakta olduğunu ve diri olduğunu göstermekte olduğunu vurguladı.
Bugün binlerce Arakanlı tehcir ediliyor ve Tehcire zorlandıkları yer ise Bangladeş... Abdülkadir Molla ve arkadaşlarını idam eden Bangladeş e tehcir edildiklerini ve Küresel emperyal güçlerin Hasine despotunu temize çıkarmak istediğini vurguladı. Oysa tehcir edilen yer ile tehcir olunan yer arasında bir fark yok. Hasina'nın Küresel emperyalistlerin diktatör zalim kuklalarından bir farkı olmadığını söyledi.
Arakanlıların bulundukları yerde hiç bir insani haklarının olmadığını, yerleşim, barınma, iskan, eğitim ve temel hiç bir hak ve hürriyetlerinin verilmediğini İslama ve İslam ümmetine olan düşmanlıklarını bunlar üzerinden öç almaya çalıştıklarını vurguladı.
Turan; Arakan ve Myanmarın tarihi üzerine analizler de yaparak Müslümanların hakim oldukları hint kıtasında nasıl birbirleri ile uğraşıp güçsüz düştüklerini, 1200 lü yıllardan 1800 lü yıllara kadar hükümdar oldukları bir bölgede mezhep ve meşrebi farklılıklarından dolayı birbirlerini nasıl yıpratıp önce Portekiz'lerin sonra Fransızların sonrada İngilizlerin politikalarının ve planlarının esiri olduklarını anlattı. Faşist ve Sosyalist güçlerin aynı zamandadır içerden boş durmayarak Hintli müslümanaları ulusçuluk bağnazlığına nasıl sürükleyip parçalara ayırıp güçsüz hale getirdiklerine değindi. Bugün bu küresel proje Budistler üzerinden yürütülmektedir. Bugün nerede zayıf bir Müslüman topluluk varsa küresel güçler tarafından yok ediliyor ve ümmetin gururu ile oynadıklarını, ümmetçiliği yok etmeye çalıştıklarını ve bunlar üzerinden Arakan halkı bir laboratuvar aracı olarak kullanıldığını söyledi.
Son olarak; uluslararası güçlerin hint kıtasında müslümanları yeniden hakim güç olarak görmek istemediklerini ve bu katliamların temel nedeninizde bu olduğunu vurgulayarak sözü Rıdvan Kayaya bıraktı.
Rıdvan Kaya Ümmet Coğrafyası üzerinden genel değerlendirmelerde bulundu. Kaya; “Ümmet coğrafyasına baktığımızda manzaradan ötürü acı duymamak mümkün değil, lakin tablo tek yüzlü de değildir. Tablonun diğer tarafına baktığımızda tüm zorluk ve sıkıntılara rağmen Müslümanların kürsel zalimlere ve onların yerel işbirlikçilerine karşı ve ısrarla ve izzetle sürdürdükleri direnişi de görmeliyiz. Bizler sadece olumsuz yönlere, eksiklere yoğunlaşmak yerine, birtakım zaafları sürekli gündeme taşımak, zalimlerin propagandalarına dolaylı biçimde de olsa katkı sağlamak yerine sorumluluklarımızı yerine getirmeli, direnen kardeşlerimizle dayanışma içinde olmalı ve saflarımızda yılgınlık, moral bozukluğu oluşturacak tutumlardan kaçınmalıyız” dedi.
Zaaflı tutumların neler olduğuna değinen Rıdvan Kaya “mahiyeti aynı olan olaylar konusunda farklı yaklaşımlar sergilemenin bir tutarsızlık olduğunu vurguladı. Emperyalistler, sömürgeciler Müslümanları katlettiğinde bunu net biçimde lanetleyenlerin, bizlerle aynı adı taşıyanlar aynı zulmü katliamı yaptıklarında, hatta daha ağırını yaptıklarında bu barbarlığı fark edemiyorlarsa zalimlere aynı netlikle karşı koyamıyorlarsa burada çelişki vardır. Oysa katilin, zalimin isminin ya da kendisine atfettiği kimliğin önemi yoktur. Söz ve eylemlerimizde çelişkiye düşmemeliyiz diyerek, Mısır ve ihvan üzerinden örnekler verdi. İngiliz işgaline karşı örgütlenen Hasan el Benna’nın ihvanı kurduğunu ve İngilizlerle mücadele ettiğini ama tüm baskılara karşı mücadele zemini bulabildiğini oysa darbeyşe iktidara gelen Nasır’ın ise İhvan’a nefes bile aldırmadığını, Sisi’nin de bugün aynı şeyi yaptığını söyleyerek “Müslümanları katleden bu zalimleri nasıl Müslüman olarak tanımlayabiliriz ki” diye sordu ve şöyle devm etti: “Bugün Suriye'nin durumunu Müslümanların mücadelesi aleyhine bir gösterge olarak yorumlayanlara sormak isteriz, acaba bugün Filistin, Irak, Mısır ve başka beldelerimizde durum çok mu farklı? Bizler burada Bakışlarımızı ve amellerimizi netleştirmek zorundayız. Dostlarımızı ve düşmanlarımızı netleştirmek zorundayız. Eğer dostlarımızı ve düşmanlarımızı net biçimde ayrıştıramıyorsak o zaman imanımızı yeniden gözden geçirmek durumundayız. Dostluğumuz da düşmanlığımız da net olmalı, çifte standart uygulamamalıyız. Filistin'de İsrail ile savaşanlara direnin derken, Suriye’de küresel emperyalistlerle ve uşaklarıyla savaşanlara evlerinizde oturun dememiz çelişki değil mi? Başaramazlar gibi mazeretler ileri sürüp pasifizmi, teslim olmayı tavsiye etmek, statükoya sessiz kalmayı önermek bilerek ya da bilmeyerek zalimlerin yanında yer almak olur” dedi.
Sözlerini “güç meselesini olaylara bakışımızın merkezine koymamalıyız” diye sürdüren Rıdvan Kaya “Örnek verecek olursak Hamas'a selam direnişe devam derken Hama'sın da gücünü biliyoruz İsrail'in de ve onun koruyucusu ABD’nin de gücünün büyüklüğünü biliyoruz. Ama diğer taraftan söz konusu Suriye olunca ya da Mısır olunca müslümanlar ‘evlerinde otursaydı ya’ demek bir çelişki ve aynı zamanda Müslümanları zalimlerin zulmüne mahkum bırakmaktır. Müslümanların direnişini selamlayacaksak sadece bir yerde değil her yerde selamlamalıyız” dedi.
“Mücadelede başarı temel kriter olarak ele alınmamalıdır. Eğer galibiyeti temel ölçü olarak ele alırsak Vahyin bahsettiği Resullerin mücadelesini anlayamayız. Uhud'u anlayamayız. Uhud anlamsızlaşır, Kerbela da anlamsızlaşır. Hz. Hüseyin'in Yezid'le mücadelesi, Abdullah İbn-i Zübeyr'in Haccac ile mücadelesi anlamsızlaşır. Başarı ölçü alınırsa bu Haccac ve Yezid'i haklı mı kılar? Mücadelenin kendisine bakmalıyız sonuçlarına değil. Bize düşen mücadele sorumluluğumuzu yerine getirmektir. Zafer ise Allah'ın takdiridir” diyerek Mavi Marmara ve İslam tarihinden örnekler verdi.
“Duruşumuzu ilkelerimizin belirlemesi gerekmektedir. Şartlar, imkanlar ve konjonktür duruşumuzu belirliyorsa o zaman bu ciddi bir sıkıntı ve imanın yeniden gözden geçirilmesini gerektiren bir meseledir.” Diyen Rıdvan Kaya “bugün kendi cemaatlerine dokunulduğunda kıyameti koparıp kin besleyenler, kendilerine en küçük bir zarar verenleri eylemi düşman ilan edenler, Ümmetin mazlumlarına bunca zulme maruz kalmalarına rağmen zalimlerle oturup anlaşsınlar, uzatmasınlar diyebiliyorlar. Oysa nefsimiz konusunda feragat edebiliriz ama Ümmete yönelik bir zulüm söz konusuysa bunu asla görmezden gelmemek ilkemiz olmalıdır” vurgusunda bulundu.
Türkiye’de yükselen milliyetçi rüzgara da değinen Kaya “ülke güvenliği bahane ederek adaletten sapılmamalıdır. Özelikle bazı kalemler ülkenin güvenliğini bahane ederek milliyetçi söylemleri ön plana çıkarmak suretiyle adaleti darmadağın etmektedirler. Türk milliyetçiliği yapanların Irak Kürdistan'ında bağımsızlık talebine karşı çıkmaları çelişki ve tutarsızlıktır. Müslüman bir kimliğe sahip olarak ümmetçi olmak, ulusçuluğun her türlüsüne Müslüman olarak karşı çıkmak zorundayız.” Dedi ve Ümmet bilincini ön planda tutmamız gerektiğini söyleyerek yerlilik ve millilik gibi tanımlarla kimliğimizi dar kalıplara sokmamamız gerektiğini vurguladı.
“İnsanları hoşnut etmeye çalışmak, onların gönüllerini yapmaya uğraşmak bizi ilkesiz ve adaletsiz kılar. Mücadele ilkeler üzerine inşaa edilmelidir. İşlerimizi, söz ve davranışlarımızı Rabbimizin hoşuna gidecek şekilde yapmalıyız. Mücadelemiz ilkeler üzerine inşa edilirse insanlar hoşnut olmasa bile yine kazanan bizler oluruz. Bizim amacımız zaferler kazanmak değil, ilkeli ve tutarlı nesiller yetiştirmek, ilkeli bir hat inşa etmektir” diyen Kaya son olarak, mücadelemizin köklü olduğunu konjonktürel olmadığını bu yüzden de uzun sürecek bir mücadele gerçekliğine odaklanmamız ve zihinlerimizi ve kavramlarımızı kirletmememiz gerektiğini söyledi.
Panelin sonunda ASİM yönetim kurulu tarafından panelistlere Plaket takdim edildi.
HABERE YORUM KAT