1. HABERLER

  2. ETKİNLİK-EYLEM

  3. Adana Özgür-Der’de “Emperyalizm ve Siyonizm İlişkisi” konferansı düzenlendi
Adana Özgür-Der’de “Emperyalizm ve Siyonizm İlişkisi” konferansı düzenlendi

Adana Özgür-Der’de “Emperyalizm ve Siyonizm İlişkisi” konferansı düzenlendi

Adana Özgür-Der’de düzenlenen “Emperyalizm ve Siyonizm İlişkisi” başlıklı konferans, Yılmaz Çakır’ın katılımıyla gerçekleşti. Konferansa, katılımcılar büyük ilgi gösterdi.

22 Aralık 2024 Pazar 14:30A+A-

Program, Kur’an tilavetiyle başladı, ardından Yılmaz Çakır, Yahudilikten Siyonizm’e kadar uzanan geniş bir yelpazede derinlemesine bir sunum yaptı.

Konferansın başlangıcında Yahudiliğin tarihi kökenlerine değinen Çakır, Yahudiliğin köklü bir inanç sistemi olduğunu vurguladı. Çakır, Yahudilik ve Siyonizmin birbirinden farklı kavramlar olduğunu belirterek, tüm Yahudilerin Siyonizmle özdeşleştirilmesinin yanlış bir algı olduğunu söyledi. Siyonizmin, siyasi bir ideoloji olarak Yahudilikten ayrışan bir yapı olduğunu ifade eden Çakır, Müslümanların adalet ve hak anlayışı çerçevesinde meseleleri dini, siyasi ve tarihi boyutlarıyla değerlendirmeleri gerektiğinin altını çizdi.

Müslümanların, karşıtları olan ideolojik yapıları ve düşmanlarını doğru tanımalarının önemini vurgulayan Çakır, Siyonistlerin kim oldukları, Yahudiliğin ne anlama geldiği gibi konuların ayrıntılı şekilde incelenmesi gerektiğini belirtti. Yahudilerin her zaman düşman olarak görülmesi gerektiği gibi bir algının yanlış olduğunu söyleyen Çakır, Müslümanların Siyonizm’in tarihsel kökenlerini ve günümüzdeki etkilerini anlamalarının kritik bir önem taşıdığını vurguladı.

Konferansta, Yahudilerin tarih boyunca yaşadığı göç süreçlerine de değinildi. Çakır, Yahudilerin Firavun’un zulmü nedeniyle Mısır’dan göç etmek zorunda kaldıklarını ve bu kaçışın Hz. Musa (as) önderliğinde gerçekleştiğini anlattı. Yahudilerin hedefinin Kenan diyarı olduğunu, ancak Sina Çölü’nde uzun yıllar kaldıklarını belirten Çakır, Hz. Musa’nın vefatının ardından Yuşa (as) önderliğinde Filistin topraklarına yöneldiklerini ifade etti.

Çakır, Yahudilerin Filistin topraklarında kalıcı olamadıklarını, M.Ö. 5. Yüzyılda Babiller tarafından, M.S. 70’lerde ise Romalılar tarafından sürgüne gönderildiklerini hatırlattı. Yahudilerin tarih boyunca Filistin topraklarında iki kez şehir devleti kurduklarını belirten Çakır, bu süreçlerin Yahudi tarihinin temel taşları olduğunu dile getirdi.

Tevrat’ta geçen “Allah tarafından vaat edilen topraklar” konusuna açıklık getiren Çakır, bu vaadin coğrafi bir alanı değil, ilahi emirlere bağlı kalınması halinde kazanılacak toprakları temsil ettiğini söyledi. Çakır, kutsal kitaplarda yer alan bu vaadin Yahudilik kimliğiyle doğrudan ilişkilendirilmemesi gerektiğini ve daha çok dini bağlılıkla ilintili olduğunu vurguladı.

Siyonizmin, Filistin toprakları üzerinde hak iddia eden bir ideoloji olarak ortaya çıktığını belirten Çakır, Siyonistlerin kutsal kitaplarda geçen vaat edilmiş topraklar kavramını kendi lehlerine kullandıklarını ifade etti. Siyonizmin yalnızca siyasi bir hareket olmadığını, dini ve tarihi referanslarla desteklenen bir ideoloji olduğunu belirten Çakır, bu iddiaların tarih boyunca farklı şekillerde yorumlandığını ve siyasi bir araç olarak kullanıldığını dile getirdi.

Konferansta, antisemitizm kavramı da ele alındı. Çakır, Müslümanların Yahudilikle ilgili bir görüş beyan ettiklerinde sıklıkla antisemitizmle suçlandıklarını belirterek, “Semitizm” teriminin kökenine dikkat çekti. Samiliğin yalnızca Yahudileri değil, Arapları da kapsayan bir kavim grubu olduğunu hatırlatan Çakır, antisemitizm suçlamalarının tarihi ve etnik açıdan çelişkili bir durum yarattığını ifade etti.

Çakır, antisemitizm kavramının genellikle Yahudilere yönelik düşmanlık anlamında kullanıldığını, ancak kelime anlamı itibarıyla daha geniş bir kapsamı olduğunu belirtti. Müslümanların, Yahudilik ve Siyonizm arasındaki farkı eleştirdiğinde antisemitizmle itham edilmesinin haksız bir suçlama olduğunu dile getiren Çakır, bu konuda doğru bir dil kullanılmasının önemini vurguladı.

Siyonizmin Batı Kaynaklı Bir İdeoloji Olması

Konferansın son bölümünde Siyonizmin batılı bir ideoloji olarak ortaya çıktığına dikkat çeken Çakır, bu ideolojinin dini söylemlerle meşrulaştırılmaya çalışıldığını belirtti. Siyonizmin, batı paradigması zemininde şekillendiğini ifade eden Çakır, Siyonist hareketin, evrensel bir değer sistemi geliştirmekten ziyade kendi çıkarlarını korumaya odaklandığını söyledi.

Çakır, Siyonizmin sadece bir toprak ya da millet meselesi olmadığını, arkasında batılı güçlerin desteğiyle büyüyen bir siyasi proje olduğunu ifade etti. Siyonist hareketin, dini ve kişisel çıkarları merkeze alan bir anlayış üzerine inşa edildiğini belirterek, Müslümanların bu ideolojiyi anlamalarının önemli olduğunu dile getirdi.

Çakır, Kur’an-I Kerim’in tahrif edildiği yönündeki iddiaların geçersiz olduğunu belirterek, “Kur’an’ın ilk indirildiği günden itibaren hiç kimse, tahrif edildiğine dair bir delil öne süremez. Müslümanlar, mezheplerinden bağımsız olarak aynı metni okurlar ve Kur’an’ın içeriği tüm dünyada aynı şekilde korunmuştur” dedi. Çakır, oryantalistlerin Kur’an’la ilgili tahrif iddiaları üretme çabalarının sonuçsuz kaldığını, ancak bu konuda ellerinin boş döndüklerini söyledi.

Çakır, Yahudilikte Tevrat’ın korunmadığına ve farklı versiyonlarının bulunduğuna da değindi. Yahudilerin, Tevrat’ın tarihsel süreçte tek bir metin olarak korunmadığı konusunda ittifak halinde olduklarını belirten Çakır, “Tevrat, inzalinden bin yıl sonra yazıya geçirilmiş ve farklı nüshalar ortaya çıkmıştır. Ayrıca Yahudilerin kutsal kitapları arasında Talmut da bulunur. Talmut, Tevrat’ın yorumlarıdır ve yüzlerce, hatta binlerce ciltten oluşur” diye konuştu. Çakır, Yahudiliğin, ayetlerin metninden çok yorumlarını esas alan bir din olduğunu vurguladı.

Konferansında Hristiyanlık ve Yahudilikte vahyin sadece lafızdan ibaret olmadığını ifade eden Çakır, vahyin din adamları ve havariler üzerinden devam ettiğini belirtti. Bu görüşlerin zamanla tanrısal nitelik kazandığını söyleyen Çakır, Yahudi ve Hristiyan din adamlarının, yanılmaz kişiler olarak kabul edildiğini söyledi. Çakır, Yahudilerin, din adamlarının yorumlarını esas alarak dini görüşlerini şekillendirdiklerini ve bu yorumların, kutsal metinlerin kendisinden daha önemli hale geldiğini belirtti.

Siyonistler, Müslümanları aşağılamakla suçlanırken, kendilerine yönelik eleştirilere karşı son derece duyarlıdırlar. Holokost’u kendi tarihsel travmalarının tekil bir örneği olarak sunarak, diğer soykırımları göz ardı etme eğilimindedirler. Bu durum, Holokost’un evrensel bir insanlık trajedisi olmaktan ziyade, siyasi bir araç olarak kullanıldığı eleştirilerini beraberinde getirir.

Nazizmin sadece Yahudilere değil, Romalara, Slavlara ve sakatlara karşı uyguladığı sistematik katliamlar, soykırımın sadece bir etnik gruba özgü olmadığını göstermektedir. Siyonistlerin ise Holokost’u Yahudilere özgü bir trajedi olarak sunması, bu evrensel gerçeği göz ardı etmektedir.

Siyonist ideoloji, sıklıkla ırkçılık ve üstünlükçülük gibi eleştirilere maruz kalır. Kendilerini “seçilmiş halk” olarak gören bir dünya görüşü, diğer milletlere karşı üstünlük taslama eğilimini beraberinde getirir. Bu durum, tarih boyunca birçok çatışmaya ve insanlık dramına yol açmıştır.

Siyonistlerin Holokost’u siyasi bir araç olarak kullanması, diğer soykırımları görmezden gelmesi ve eleştirilere karşı tahammülsüzlüğü, bu ideolojinin eleştirilmesi gereken yönleridir. Holokost’un evrensel bir insanlık trajedisi olarak anılması ve tüm soykırımların lanetlenmesi, daha adil ve barışçıl bir dünya için önemli bir adımdır.

Batı, küresel güç haline geldikten sonra, İslam topraklarını işgal ederek tüm doğal zenginliklerini ve enerji kaynaklarını ele geçirdi, aynı zamanda İslam’I ve Müslümanları düşman olarak hedef aldı. İsrail, Ortadoğu’daki İslam dünyasının ortasında, küresel güçlerin kuklası olarak hareket etmektedir. Batı, Müslümanları tembel, başarısız ve kaba insanlar olarak göstermeye çalıştı. Bu, büyük bir propaganda faaliyetidir; İsrail, Filistinli kardeşlerimize her gün bunu uygularken, emperyalist güçler de aynı taktiği tüm İslam coğrafyasına karşı kullanmaktan çekinmiyor. Afganistan’daki örnekleri bunun en belirgin göstergesidir.

İslam dünyasının, küçücük bir İsrail’le başa çıkamadığı şeklindeki görüş yanlıştır. 1897 yılında Theodor Herzl, Batı’daki tüm devletlerin uluslaşma sürecinde kendilerini tanımladıkları bu dönemde, “Yahudilerin vatansızlık durumundan kurtulması gerektiği ve bir devlet kurmaları gerektiği” düşüncesiyle ilk Siyonist toplantıları başlatmıştır. Bu süreçte çeşitli alternatif bölgeler üzerinde durulmuş, Arjantin, Uganda ve Asya’da uygun bir yer arayışına girilmiş, ancak sonuç olarak seküler ve Batı kültürüne sahip Yahudi kökenli kişiler olmalarına rağmen, ‘’Kudüs üzerinde yoğunlaşırsak başarılı olabiliriz, diğer Yahudileri ancak böyle ikna edebiliriz’’ diyerek bu bölgeye yönelmişlerdir. Kudüs, Haçlı Seferleri’nin de hedef aldığı, Hristiyanlar ve Yahudiler için kutsal kabul edilen bir yer olduğu için, buraya yönelme kararı almışlardır.
Siyonistler, düzenledikleri kongrelerle bu hedefi gerçekleştirmeye çalışmışlardır. İngilizlerle sağlam bir ilişki kurarak ve Avrupa’nın desteğini alarak, Osmanlı’yı da ikna edebileceklerini düşünerek, bu amaca ulaşmayı planlamışlardır. Siyonizmin devletleşme sürecinde, küresel emperyalizmin taşeronu olma yolundaki adımlar, bu durumu pekiştiren bir dizi uygulama ile doludur. Theodor Herzl’den sonra, İsrail’in ikinci lideri Chaim Weizmann, Batı’ya doğrudan “Biz, bölgede sizin temsilciniz olalım” teklifini yapmıştır. Siyonist hareketin Batı’yla birleşmesinin arkasında işte bu ilişki ve çıkarlar yatmaktadır.

Ortada petrol bulunmamakla birlikte, Süveyş Kanalı Batı için son derece stratejik bir bölge olmuştur; ticaret yollarının en kritik noktalarından biri olarak önem taşır. Ortadoğu, hiçbir zaman değersiz bir yer olmamış, daima en değerli ve stratejik alanlardan biri olarak kalmıştır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere, bu bölgeden çekilmiş ve İsrail, Batı ile birlikte Amerika’nın taşeronluğunu üstlenmiştir. 1956 yılında Cemal Abdülnasır, Süveyş Kanalı’nı millileştirmiş, Batı’nın çıkarları bu sebeple zarar görmüştür ve İsrail, Batı adına savaş başlatmıştır. O dönemde, İngilizler, Mısır’dan çıkmamaları için, İsrail’in milis güçleri tarafından bölgeye terör eylemleri yapılmış ve bu şekilde İngiltere’nin bölgede kalması sağlanmıştır.

İngiltere bölgeden çekildikten hemen sonra, İsrail 1947’nin sonunda bağımsızlığını ilan etmiştir. İsrail’in yanında duracak müttefikleri tamamen ABD ve Batı ülkeleridir. ABD, İsrail’in kuruluşunu derhal tanımış, Sovyetler Birliği de ikinci destekçi olarak devreye girmiştir. Tüm emperyalist güçler, bölgedeki İsrail varlığını güçlendirmek için adımlar atmış ve bu tutumlarını günümüze kadar sürdürmüşlerdir.

“Zulüm ile abad olunmaz” sözü, mutlak bir gerçektir ve vahiy ile doğrulanır. Zulüm, ne kadar güçlü olursa olsun, zalimlerin yeryüzünde kalıcı olmasını engeller. Bu gerçeği anlamak için derin düşünmeye gerek yoktur. İsrail, adaletin çok uzağındadır ve Siyonistler, zalimlikte sınır tanımayan insanlardır.
Bugün zalimlerin sistemlerinin güçlü bir şekilde işlediği izlenimi zihinlerimizde belirebilir. Ümmet zayıflamış, Müslümanlar güçsüz bir durumda yakalanmış gibi görünüyor. Peki, bu durum ne kadar sürer? Sovyetler Birliği’nin 70’lerde çökeceği söylenmiş olsaydı, bunu söyleyen kişiye deli denirdi. O yıllarda Sovyetler’in uzay teknolojisi, 60’lar ve 70’ler boyunca dünyada en tanınan güçlerden biriydi; dünya üzerinde en etkili güçler ABD ve Sovyetler’di. Ama ne oldu? Sovyetler Birliği çöktü.

Bu kadar zulme, ne yer, ne gök, ne melekler, ne de yüce Rabbimiz asla müsaade etmez. Ne zaman olacağını bilemeyiz, o, yalnızca Allah’ın takdirindedir.

Sonuç;
Bugün zalimlerin sistemlerinin güçlü bir şekilde işlediği izlenimi zihinlerimizde belirebilir. Ümmet zayıflamış, Müslümanlar güçsüz bir durumda yakalanmış gibi görünüyor. Ancak bu durum geçici olacaktır. Zalimlerin zulmü, ne kadar güçlü olursa olsun, sonunda sona erer. Allah’ın adaleti her şeyin önündedir ve zulüm hiçbir zaman kalıcı olamaz.

Program, soru-cevap bölümünün ardından nihayetlendirildi.

c-060.jpg

d-045.jpg

e-022.jpg

b-075.jpg

a-084.jpg

 

HABERE YORUM KAT

3 Yorum