Adaletsiz araştırma
Açık Toplum Enstitüsü ve Boğaziçi Üniversitesi desteğiyle gerçekleştirilen, oldukça tartışmalı bir araştırma yayınlandı: Türkiye'de Farklı Olmak- Din ve Muhfazakarlık Ekseninde Ötekileştirilenler. 12 ilde ve 403 kişiyle yapılan mülakatlar sonucu varılan yargı ise şu: Anadolu'da mahalle baskısı var.
Sözkonusu olan CHP İl Örgütleri, ADD, Eğitim-Sen, Pir Sultan Abdal Dernekleri, Hacı Bektaş Veli Dernekleri, Cem Vakfı gibi kuruluşlar ya da bu kuruluşların yönlendirdiği denekler olunca; bu yargı şaşırtıcı olmuyor.
Şaşırtıcı olan bir kesime, bir tarafa mensubiyet sözkonusu olduğunda 'mahalle baskısı'nın tamamen anlam değiştirmesi. Sözgelimi deneklerin bir kısmı Cuma namazı gibi dini bir vecibenin yerine getirilmesini bile 'mahalle baskısı' olarak tanımlayabilmiş, umreye gitmek, iftar daveti vermek, 'selamun aleyküm'le söze başlamak da meğer 'mahalle baskısı' adıyla anılabilirmiş, çok teşekkürler öğrenmiş olduk.
Olabilir, madalyonun bir yüzü budur. Dini duyarlılığı bulunmayan, bulunanları onaylamayan, o duyarlılığın gereklerini icra etmeyi kendine yönelik bir baskı olarak telakki eden vatandaşlar vardır. Hatta o vatandaşların tandansları göz önüne alındığında böyle düşünmesi anlaşılabilirdir. Ama bu gerçeğin sadece yarısıdır ve bilimsel bir çalışma sözkonusu olacaksa, o araştırmanın dindar kesime yönelik yaptırımlarla ilgili bir sözünün de bulunması gerekir.
Yokmuş.
Dindar kesim kapsam dışı bırakılmış. Bunun sebebi de raporda şöyle açıklanmış: 1999 yılında yapılan bir araştırmada toplumun yüzde 42'si dindar kesim üzerinde bir baskının varlığını kabul ederken, bu oran 2006'da yüzde 17'ye düşmüş.
Kendi değerlerine uygun bir siyaset tarzı olan bir hükümetin başta olması bu kesime bir tür moral destek sağlamış ve bunun oluşturduğu güven duygusu şikayetlerde bir azalmaya sebebiyet vermiş olabilir. Ama dini inancın gösterenini üzerinde taşımanın hala kamusal alan yasağına tosladığı, namaz kılmanın kimi işyerlerinde hala suç sayıldığı bir ülkede yaşıyoruz.
Araştırmanın sorunu da bu: Bizzat devletin, yaptırımlarla, vatandaşını temel haklarından mahrum ede ede uyguladığı baskıyla, "mini eteğimden rahatsız olduklarını zannediyorum" şeklindeki bir hissedişin türünün kıyaslanması ve ikincisinin daha "endişe verici" olduğu yönünde bir karara varılması. Araştırmaya buradan başlanması. Kimse kusura bakmasın ama bu, gerçekleri ortaya çıkarmak değil, gerçeklerin tahrifi anlamına gelir.
Dolayısıyla bu araştırma -bilinçli ya da değil-; 6 yıldır her gün medya ve bürokratik elit eliyle üretilen ve yürütülen "AK Parti iktidarı döneminde Türkiye'de muhafazakarlığın arttığı" yönündeki iddialara bilimsel bir kisve ve dolayısıyla itibar kazandırmıştır.
Sözkonusu araştırma; "Şu anda Anadolu'da azınlıklara ve ötekilere karşı mahalle baskısı var" tezini ileri sürmekle şunu da yapmış oldu aslında: AK Parti öncesi toplumun muhafazakarlık seviyesi ölçülmüş ve bu oran düşük çıkmış da, şimdiki ölçümle bu oranın arttığı tespit edilmiş gibi bir görüntü verdi, böyle bir simülasyona sebebiyet verdi. Eskiden Anadolu süper laik ve Batıcı'ydı da şimdi mi muhafazakar oldu yani?
Aslında araştırmanın yöntemi tarihsel karşılaştırılma değil, yani bu verilerin "bu toplum önce böyleydi, sonra şöyle oldu" gibi bir iddiası yok. Ama iki yıl önce AK Parti nezdinde, AK Parti'ye oy veren kesimi yerden yere vurmaya bahane arayanlar için mahalle baskısı kavramı nasıl bir sopa haline getirildiyse, bu araştırma da vurduğu yerden ses getiren bir "fındık çubuğu" işlevi göreceğe benziyor.
Oysa sosyologların da pekala bildiği gibi; bir toplumda bir kesimin çoğunlukta bulunması, aynı kesimin rejim ve laikçi azınlığın baskısı altında olmadığı anlamına gelmez. Mesele kimin özgül ağırlığının ne kadar çektiği meselesidir. Yani ki; mesele metodoloji ya da örneklem türü değildir. Mesele bu araştırmanın kalkış noktasının tümüyle bir önyargı olmasıdır.
Araştırmanın Ruşen Çakır yönetiminde gerçekleştirilen ve belgesel olarak yayınlanacak ayağına katıldığımda, İrfan Bozan'ın sorularına verdiğim cevap da hemen hemen aynı şeyi imliyordu; mahalle baskısı dediğimiz şey; devletin bizzat yasak uygulayarak kamusal alana katılımını engellediği dindar kesime yöneltilmiş bir laiklik sopasıdır. Ve sözkosunu araştırma da; -ama bilerek, ama bilmeyerek- Şerif Mardin'in yaktığı, medyanın yellediği mahalle baskısı ateşine atılmış yeni bir odundur.
Hayırlı ısınmalar dileriz.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT