1. YAZARLAR

  2. Abdurrahman Dilipak

  3. Adaletin bu mu dünya (2)
Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Yazarın Tüm Yazıları >

Adaletin bu mu dünya (2)

11 Nisan 2010 Pazar 04:52A+A-

Ali Pacci’ye sordum da, bu arada bizim Ahmet Can’ın dava sayısı yüzleri aşmış..

Hani davalar azaldı diyorduk ama, bu arada şu Ergenekon tartışmasında bu konuyu haber yapan, iddianameden cümleler alıntılayanların başları belaya girmeye devam ediyor.. Benim de böyle bir davam var. Bir yandan da hukuk davalarına yöneldiler..
Bana kalırsa Adalet Bakanı ve TBMM Başkanı, ilgili komisyon başkanları ile birlikte gazete sahip, sorumlu müdür ve haklarında en çok dava açılan yazarlar ve basın kuruluşu temsilcilerini davet edip, uygulamalar ve gelinen nokta hakkında bilgi alması gerekir..
Bana kalırsa tek başına Vakit bile, durumun vehametini anlamak için yeter de artar bile.. Ali İhsan Karahasanoğlu ve Ali Pacci’yi dinlesinler, kararı kendileri versinler.. Açılan dava iddianameleri, verilen kararlar arasındaki çelişkiler bile durumun vehametini anlamak için kafi gelir diye düşünüyorum..
Yargıtay Başkanı, HSYK Başkanı; davet etsinler, kendilerine anlatalım, eğer yargıda bizim taraftan bakıldığında neler yaşandığını görmek istiyorlarsa tabiî. Barolar Birliği için de durum farklı değil. Mutlaka bir çözümü, yorumu vardır onlar açısından bu işin. Ama görmezden gelinerek bu işlerin çözülmesinin mümkün olmadığı da bir gerçek. Bunu da görmek gerek..
Böyle bir yargı, hukuk düzeni olamaz..
Meclis nasıl yasalar yapıyor, savcı nasıl okuyor, hakim nasıl karar veriyor, Yargıtay ne yapıyor?..
Bu olayın üzerine gitmek gerek. Yargının, toplumu adam etmek için ya da birilerini yola getirmek için birilerinin elinde sopa gibi kullanma mekanizmasına dönüşmesinin önüne geçmek gerek..
Adamına göre hukuk olmaz..
Sezer’e söylenince suç olan, Gül’e söylenince suç olmuyorsa, Nazlı Ilıcak, HSYK’ya söyleyince suç olan, bir başkası bir başkasına söyleyince suç olmuyorsa, ortada bir yanlışlık var demektir.. Mesela Cumhuriyet gazetesi ya da Kanadoğlu, Başbakan’a söyleyince suç olmayan bir şey, Vakit, bunlara söyleyince suç olabilir mi?
Başbakana “Pezevenk” diyen adam hakkında dava bile; bırakın davayı, idari soruşturma bile açamadılar..
Erdoğan’a demediklerini bırakmadılar.. Başbakan’ın dediği gibi “duvarların dili” olsa! İnternete düşen konuşmalarda bunların birbirlerine, komutanlarına, Meclis ve hükümet erkânına neler söylediklerini biliyorsunuz, ama dava bile açılmıyor. Aksine bunları yayınlayanlar ve bu ses kayıtlarını ortaya çıkaranların üzerine gidiyor yargı.. Suça ilişkin tanıklık etmek bile neredeyse suç gibi gösterilecek..
“BAŞSAVCI’YA GELEN ESRARENGİZ TELEFON” başlıklı haberi okumuşsunuzdur.. Son Balyoz Operasyonları sırasında Başsavcı Aykut Cengiz Engin’in “Sultanahmet’teki İstanbul Adliyesi’nin altındaki salonda bulunduğu sırada, kendisine gelen bir telefon üzerine neredeyse esas duruşa geçtiği, karşı taraftan gelen talimatlara ‘tamam efendim, tamam efendim’ diye karşılık verdiği belirtildi. Alınan bilgilere göre, Engin bu telefon görüşmesinin hemen ardından, apar topar üst katta bulunan odasına çıktı. Bu esrarengiz telefon görüşmesinin üzerinden yarım saat geçmeden Balyoz’da 3. dalga operasyonları durduruldu. Öte yandan sergi açılışı sırasında Aykut Cengiz Engin’in yanında İstanbul Baro Başkanı Muammer Aydın’ın da bulunduğu öğrenildi.”
Bir operasyon böyle engelleniyor. Suçluları yakaladığı için bir savcı görevden alınıyor. Gerekçe ise “neden benden onay almadın.”
“Kocabıyık davası” aslında Türkiye’de hukukun nasıl işlediğinin güzel bir örneği. Biz, bu ve benzeri olayları defalarca yaşadık.. Atatürkçü biri, Atatürkçü olmayana hakaret ederse, “Madem Atatürkçü değilsin, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’te bu sözlere tahammül etmeyi öğreneceksin” anlamına gelen karar verirken, biz, ‘Onlar hakkında nasıl iftira ediyor ve utanmadan yalan söylüyorsunuz’ deyince, hakaretten mahkûmiyet cezaları verdiler. Yargıtay da bu cezaları onadı. Ne HSYK’nın, ne CHP’nin, ne de Yargıtay, Danıştay Başkanlarının sesi çıktı bu olaylar karşısında. “Ben yaptım, oldu” mantığı ile götürdüler işi.. Cumhuriyet’ten alıntı yaptık, Cumhuriyet yazınca suç olmayan, biz yazınca suç oldu. “Kişiye özel hukuk”.. Yazar Hüseyin Kocabıyık hakkındaki karar da buna güzel bir örnek. Kendi ismini HSYK diye kodlayarak kaleme aldığı (kaldı ki, e-mail adresi de ‘hsyk@...’ şeklinde olmasına rağmen) ve “Yargıtay’ın düşünce özgürlüğü saydığı” ifadeleri alıntıladığı yazısı sebebiyle hakaretten dava edildi. Aynı ifadeleri, bir başka yazar, rejim nezdinde akredite olmayan bir yazar için yazınca “fikir özgürlüğü” kapsamında değerlendirilirken, Kocabıyık başkası için yazınca ironisi yok sayıldı ve mahkûm oldu..
Tam Aziz Nesin’lik bir fıkra. “Adamı yakalayıp karakola götürmüşler. Komiser sormuş: (Komünizm propagandası yapıyormuşsun.) Adam cevap vermiş: (Yok efendim, ben anti komünistim). Komiser katibe dönmüş: (Tamam kızım, yaz, sanık itiraf etti. Anti komünist manti komünist, komünistsin ya..)” Kurtla kuzu hikâyesi yani!..
Yargıtay Genel Kurulu isterse, “çanağına yal konulunca ve etli kemik vaadini duyunca yaltaklanan, kuyruk sallayan kaniş”, “uyanık geçinen şapşal”, “salak”, “tescilli hain” ve “zavallı” ifadelerini hakaret kabul eder, istemezse etmez.. Bu ifadeleri akredite olan biri, akredite olmayana söylerse suç değil, ama akredite olmayan, akredite olana söylerse suç olur! Yargı böyle buyurdu..
Evet, evet bugün gelinen noktada, “işgüzar” lafı yüzünden bir yazara bırakın tazminatı, hapis cezası verilebiliyor. Kocabıyık davasına gelince, yedeklerle birlikte 8 HSYK üyesi, açtıkları tazminat davasında; Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesi, tek celsede, ek delil için süre bile tanımadan Kocabıyık’a kesilen tazminat tutarı 280 bin lira.
Sezer’i eleştirdiğim için başörtüsü konusundaki tavırlarından dolayı; bu topluma karşı psikolojik bir harptir; bu Hürriyet’in manşetinden ilan edilen bir “Topyekun savaştır” dediğim için Yargıtay Ceza Genel Kurulu oy çokluğu ile ‘mahkûmiyetine..’ karar verdi. Mahkûmiyet kararının gerekçesi, aynen 12 Eylül Anayasasının dili ile kaleme alınmış. Bir “Fakat”la her şey bitiyor.. “Farkında” olduklarını söyledikleri şeyin hiç de farkında olmadıklarını anlamak için, bu işin uzmanı olmaya da gerek yok aslında..
İşte böyle, yargı kararı ile doğru söylediğiniz için 9 köyden kovulmak da var böyle.
CHP onun için AYM ve HSYK konusunda canhıraş bir savunma gayretine girdi.. Son bir umut, son kaleleri belli..
Ama kendilerine yazık ediyorlar.. Bunlara güvenen yargı içinde hâlâ birileri varsa, kendileri bilir..
Birilerinin bu işlerin böyle gitmeyeceğini bilmesi gerek.
Ne demişler: Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.
Bu iş burada bitmeyecek. Daha yazacak o kadar çok örnek var ki; hukuk adına, adalet adına utanç duyuyor insan. Hele bir de “kraldan daha fazla kralcı olanlar”, “vur deyince öldürenler” yok mu? Bunlar hukukçu filan değil. “Kanun teknisyeni” demek bile kurtarmaz.. Ama onlar da gerçeği görecekler ve bir gün hesap verme sırası onlara da gelecek..
Selâm ve dua ile..

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT