Adalet Üzere Konum Belirleyenlerden Olun
Toplumsal bir olayla karşılaştığımızda kendimize bir konum belirleriz.
Peki, Bu konum belirlemede adil şahitler olarak davranabiliyor muyuz?
Belirlediğimiz konumunuz muhakkak ki; bilgi, inanç ve kişilik yapınıza göre şekillenir1. Yeterli ve doğru bilgi, içselleştirilmiş bir inanç ve oturmuş bir kişilik olmadan durduğumuz konum da problemli olacaktır.
Toplumsal bir olayda taraflar vardır ve bu taraflar bazen ittifaklarla yelpaze oluşturur. Tarafların tümüyle genel duruşlarını belirleyen temel kriterlerimiz yanında çeşitli davranışları olur, bu davranışların bazılarında hatalar ya da tutarsızlıklar olur. Bunlar karşısında muhakkak hukuka, adalete ve somut durumlara dayalı değerlendirme yapmak, zandan ve niyet okumalardan uzak durmalıyız.
Konum belirlerken birkaç davranış biçimi ortaya çıkar:
1- Muhataplardan hasımlarının en sivri ve olumsuz özellikleri, desteklenen kesimin ise en doğru davranış biçimleri seçilerek göz önüne alınır ve bunun üzerinden kampanya düzenlenir.
2- Muhatapların içinde hasımların en tutarlı tavırları seçilir ve bunu zayıflatacak, boşa çıkaracak söylemler geliştirilir. Desteklenen kesimin ise en tutarsız ya da çelişkili davranışları seçilir ve bunlara mazeretler üretilir. Özellikle bu durumda niyet okuma ve genelleştirmeler ortaya çıkar.
3- Hasım kabul edilen kesimlerin tutarsızlıkları eleştirilir tutarlı yönleri ise olumlanır, hatta bu tutarlı yönlerden hareketle en güzel mücadele tarzı ortaya çıkarılır. Desteklenen tarafların ise tutarsızlıkları ve zaafları yapıcı eleştirilerle düzeltilmeye ıslah edilmeye çalışılır.
Biz üçüncü yolun2 en hikmetli ve merhametli yol olduğuna ve konumumuzu belirlerken temel kriterimizin ise zulüm’den uzak kalmak olduğuna inanıyoruz3.
Birçok durumda referansları bize yakın ama zaafları nedeni ile zulme taraf olan kardeşlerimizle karşılaşırız. Zulme taraf olan tavırları onaylamak bizim açımızdan ne dost, ne de düşmana karşı mümkün olmayan ve kabul edilmeyen bir tavırdır. Genel çerçevede zulme mücadele eden, ama spesifik olaylarda zulme taraf olarak zaaf gösteren kişilere tepkimizi en adil durumda ve yapıcı şekilde koymalı, bundan beslenecek art niyetli kesimlerin eline koz verecek kampanyalara dönüştürmemeliyiz.
İslam dünyasında Suriye’de, yaşadığımız ülkede ise Kürdistan coğrafyasında insanların önemli sıkıntıları var. Bu sıkıntıların temel nedeni, Cahil paradigma’nın yıllardır bölge insanlarına dayattığı şartlardır4. Emanetlerin ehlinde olmadığı5 dünya ve bölge düzenlerine karşı genel mücadelenin yanında, sıkıntıları ötelemeden müdahil olmanın yolları aranmalıdır. Yıllardır yaygın yapılan, “Mevcut durumun müsebbibi biz değiliz” diyerek kendimizi kandırmak yerine, “Mevcut durum dayatılırken mazlumlar için ne yaptık ve ne yapmalıyız?” sorusuna kafa yormalı ve hareket tarzı geliştirilmelidir.
Platon’a’a göre adalet en yüce erdemlerden biri, insanın ve devletin temel davranış kuralıdır. Aristoteles’in hareket noktasında ise eşitlik kavramı vardı ve herkese eşit davranmak adalet için yeterli değildir. Bir hukuk düzeni güçsüzleri koruduğu ölçüde adaletli olabilir.
Sıkıntıların giderilmediği ve paylaşılmadığı durumlarda bölge insanına ne yapmaları gerektiği, ne yapmamaları gerektiği vaazları da etkisiz kalacaktır. Bölge insanlarından canı yandığı hususlarda tutarlı tavırlar ve mücadele tarzları gösteren kesimler olacaktır ve biz bunları takdir edip destekleriz. Ama aynı hassasiyeti gösteremeyen kesimlere yönelik değerlendirme ve davranış biçimlerimizde de adil olmak zorundayız. Özellikle sıkıntı içerisindeki birçok kişi tasvip edemeyeceğimiz dünya görüşlerine kapılabilmektedirler. Bunlara karşı ölçüsüz düşmanlık yerine bu eğilimlerin sebepleri incelenmeli buna sebep olan ortamları ortadan kaldıracak faaliyet içerisinde olmalıyız6. Muhakkak ki bu faaliyetler de imkân ve olanaklar çerçevesinde gerçekleştirilebilecektir.
“Adalet dostlara iyilik ve düşmanlara kötülük yapmaktır. Savaşta olmayanlar için adalet yararsızdır.” Platon
Platon’un bu tanımlaması gerçekte içinde dost ve düşman tanımlamasının gizlendiği tavırlar için bir göstergedir. Bu tanımlama halklara düşmanlık edenlerin, onların zararına adalet anlayışlarını gösterir. Yine bu tanımlama Arapçadaki kelime anlamına uygundur “Denklik, bedel”.
İnsanın tabiatı adalet üzerinedir ve özellikle Müslümanlar bunu gözetmek adil şahitler olmak zorundadırlar. Söz söylerken kendi yakınlarımız dahi olsa adil olmak ve bir topluluğa karşı düşmanlık üzerine olmamamız gereklidir7.
Hepimizin görmesi gereken temel bir gerçek şudur. Ortada bir sıkıntı varsa bu sıkıntının baş müsebbibi o yerde kuralları/yasaları koyanlardır. Sıkıntıların giderilmesinde ise düşmanlık ancak saldırgan olana karşıdır. Yıllar yılı zulme sessiz ve pasif kalan Müslümanları gördük ve eleştirdik8. Bazılarımız bu muhafazakâr tavrı eleştiride adalet ölçüsünü kaçırarak onlara düşmanlık besledi. Biz pasif davranan bu kişileri zaaflarına yenik düşenler olarak tanımladık, eleştirdik ama düşmanlığın ancak zulme açık taraf ve destek olanlara karşı olduğunu vurguladık9. Ne yazık ki günümüzde birey, toplum ve devletlerin maslahatları zulme karşı olmak üzere şekillenmemektedir.
En kötüsü de İslami referanslara sahip zulme en çok karşı çıkan ve zulümden en fazla zararı gören kesim ve devletlerde bile bu tavrın görülmesi. Dünya dengeleri ve global emperyalist politikalar karşısında despotik yönetimlere ses çıkarmamak bir yana onlardan yana tavır koymak, kitleleri Batı’nın sahte değerlerine itmektir. Bu eleştirimizi açık ve net dillendirsek de10, bu kesimlere karşı kampanyalara alet olmamak ve bu zaaflardan beslenecek global hakim güçlere hizmet edecek tavırlar muhakkak ki yine hikmet yoksunu ve adil olmayan tavırlar olacaktır. Ve biz referansları İslam olanlardan ümit kesmemeliyiz11.
Siyasetin garip cilvesi ile İslami kesimler ve devletler daha büyük bir zulmü defetmek amacı ile zalim özelliklere sahip bazı kesim ve devletlerle ittifak yapabilirler. Bu ittifaklar içerisinde, zalim’in zulmünü engel olacak ve azaltacak tarzda hareket etmeleri bu davranışlarına belki bir derece kefaret olacak harekettir. Bu faaliyet gözlenmiyorsa ciddi bir zihin ve yönetim problemi var demektir. Hele Bahreyn örneğinde olduğu gibi zalim iktidara fiili askeri destek verilirse; Müslümanlara düşen artık bu davranış biçimine cephe almaktır.
Adalet insanlar arasındaki hukukun belirlenmesinde önemli bir kıstas iken İslam kültürü hikmetli bir kavrama işaret eder
“Adalet; ‘Bir hayır olduğunda, hayırla ve bir şer olduğunda da şerle olmak üzere, karşılık vermede eşitlik, denklik’ demektir. İhsan ise ‘Hayra daha fazlası ile şerre de daha azı ile mukabele etmektir.’” 12
Kıstaslarımızı belirleyen bir ölçü (Mizan) ile nelere yakın, nelere uzak durmalıyız?
Kuran’da hukukta kısas’a karşılık gelen Adalet somut (zahir) üzere ele alınır. Adil şahitler için toplumsal öncülük durumu için davranışları daha da açıklayan bir kavram kullanılır: Birçok durumda insaf olarak çevrilebilen “Kıst” kavramı13.
Yine unutulmamalı ki birçok yerde “Adalet” ve “Kıst” kavramlarının zıttı olarak “Zulüm” kavramı kullanılır ve adil olup, zulme karşı durmak İslam’ın temelleridir.
Allah için insaflı adil şahitler (Lillahi şuhedae bil kıst) olmak duası ile…
Dipnotlar:
1- "Ve elbette bizden Müslüman olanlar da var, zulmedenler de; doğru yoldan sapanlar da
(Minnelkasitun). İşte (Allah'a) teslim olanlar, artık onlar 'gerçeği ve doğruyu' araştırıp bulanlardır." (72/14)
2- "Dosdoğru olan terazi (kistasil) ile tartın." (26/182)
“De ki: "Rabbim adaletle (kisti) davranmayı emretti. Her secde yerinde yüzlerinizi (O'na) doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak O'na dua edin." (72/9)
“Allah'ın ayetlerini inkâr edenler, peygamberleri haksız yere öldürenler ve insanlardan adaleti (kisti) emredenleri öldürenler; işte onlara acıklı bir azabı müjdele.” (3/21)
3- “Gerçeği çok iyi anladıkları halde, sırf zalimlik ve büyüklenme yüzünden inkar ettiler. İşte bak, bozguncuların sonu nasıl oldu?!” (27/14)
“Ve yüzler hayat sahibi, görüp gözetene dönmüştür. Zulüm yüklenen hüsrana uğramıştır.” 20/111
“Kim, zulme saparak bunu yaparsa biz onu ateşe atarız. Bu da Allah için çok kolaydır.” (4/30)
“İman edenler ve imanlarına zulüm karıştırmayanlar, işte emniyet onlar içindir, hidayette olanlar da onlardır.” (6/82)
4- “Bazı şehirler tiranlıkla, bazıları demokratik kurallarla ve diğerleri aristokrasi ile yönetilir. Tüm yönetim biçimleri kendi menfaatleri olsun diye yasa koyar. Bu yasaların belirlediği kurallardan sapanlar suçlu diye cezalandırılırlar. Devletlerin tipik adalet ilkesi budur. Adalet güçlünün işine gelendir.” Platon
5- “Allah size emanetleri ehline vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi (ve iza hakemtüm beynennasi en tahkümu bil ‘adli) emreder.” (4/58)
6- “Eğer iman edenlerden iki taife savaşırlarsa onların arasını düzeltin; şayet biri ötekine saldırırsa, Allah’ın emrine dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın; eğer dönerlerse artık adaletle onların arasını düzeltin (fe aslihu beynehum bil adl) ve daima insaflı olun (ve aksituu); muhakkak ki Allah, insaflı davrananları sever (innallahe yuhibbul muksitıyn).” (49/9)
7- “Ey iman edenler, Allah için şahitlikte insafı ayakta tutanlar olun (lillahi şuhedae bil kıst); bir kavme karşı duyduğunuz kin sizi adaletten ayırmasın (‘ala ella ta’diluu); adaletli davranın (i’diluu), takvaya uygun olan budur; Allah’tan korkun, muhakkak ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (5/8)
8- “Allah şu iki adamı da örnek olarak veriyor: Birisi, dilsiz, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve efendisine yük. Onu nereye gönderse hayır getirmez. Onunla; adaleti (ye'muru bil adli) emreden ve dosdoğru bir yolda olan kimse eşit olur mu?” (16/76)
9- “Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli (tuksitu) davranmaktan men'etmez. Çünkü Allah, adalet
“Kim zulme uğradıktan sonra kendini savunursa öylelerinin aleyhine bir yol yoktur (onlar kınanmaz ve cezâlandırılmazlar).” (42/41)
10- “Ölçüyü ve tartıyı insaf ile yapın (ve evful keyle vel mizane bil kıst); … Söylediğiniz zaman da akrabanız bile olsa adaletli olun (fa’diluu) ve Allah’a verdiğiniz sözü tutun; hatırlayıp öğüt alasınız diye [Allah] size bunları tavsiye etti.” (6/152)
11- “Kim de zulüm işledikten sonra tövbe eder ve halini düzeltirse şüphesiz Allah, bağışlayandır, merhamet edendir.” (57/39)
12- Ragıp ei-İsfehani, Müfredat adalet maddesi, “Allah adaleti, ihsanı, akrabaya vermeyi emreder” (16/90) ayeti hakkındaki açıklama.
13- “Ey iman edenler, insafı ayakta tutanlar ve Allah için şahitlik edenler olun. (bil kıstı şühedae lillahi); kendinizin, ana babanızın ve yakınlarınızın aleyhinde bile olsa, zengin veya fakir de olsalar; çünkü Allah her ikisine de daha yakındır; öyleyse hevesinize uyup adaletten sapmayın. (fela tettebi’ul heva en ta’dilu); Eğer (dilinizi) eğip bükerseniz veya doğruyu söylemezseniz, muhakkak ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (4/135)
“Kıst”; Kısım ve Kısmet ile akraba bir kelime, “kısım” pay, bölmek anlamında; “kıst” adil paylaştırılan anlamında.
YAZIYA YORUM KAT