‘Adalet Kaybedildiğinde Çok Şey Değil Her Şey Kaybedilir’
Hukukçular Derneği, İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde ‘Adalet, Merhamet ve Tutarlılık’ paneli düzenledi.
15 Temmuz Darbe Davaları Platformu Başkanı Mehmet Alagöz’ün modaretörlüğünü üstlenmiş olduğu programda İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Adem Sözüer, ÖZGÜR-DER Genel Başkanı Rıdvan Kaya ve Uluslararası Hukukçular Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Yasin Şamlı; mevcut hukuk düzeni, 15 Temmuz Davaları ve adaletin yanında merhamet ve tutarlılığı nasıl kazanılabileceğine dair değerlendirmelerde bulundu.
İstanbul Ticaret Üniversitesi Dekanı Prof. Dr. Asuman Yılmaz ve Hukukçular Derneği Genel Başkanı Avukat Cavit Tatlı tarafından yapılan açılış konuşmaları ile başlayan programda Cavit Tatlı, hali hazırda adaletin en çok ihtiyacını duyduğumuz şey olduğunu, bu konuyu çözebilmemiz halinde savaşların dahi son bulabileceğini söyledi.
“Adaleti sadece mahkemelerde arama hatasına düşmemeliyiz. Tutarlılıktan kasıt sadece mevzuata indirgenirse de tutarlı bir kanun yapma ve sistem kurulmadığı ölçüde adalet sağlanamaz ve bu ölçüde merhameti de sağlayamayız.” diyen Tatlı, bizim bir sistemimizin olması gerekiyor, topluma uygun bir sistem kurabilirsek adaleti de sağlayabiliriz sözleriyle konuşmasına son verdi.
Panel modaretörü Avukat Mehmet Alagöz, bir yandan idamların istendiği, bir yandan 15 Temmuz gibi bir olayın yaşandığı şu süreçte böyle bir konunun konuşulmasının zor olduğuna dikkat çekti. “Adalet mevzuunu hukukçuların ağırlıkta olduğu böyle bir ortamda konuşmak elbet önemli ancak asıl olarak bu konuyu toplumun her alanında konuşmamız ve gündemleştirmemiz gerekiyor.” diyen Alagöz, Hukukçular Derneği öncülüğünde FETÖ Darbe yargılamalarını takip etmek için bir platform oluşturduklarını, takip etmiş oldukları davalarda adalet ve merhametten ayrılmamaya özen gösterdiklerini aktardı. Sanıkların rütbelerine bakmaksızın, eylemleri üzerine değerlendirmelerin yapılmasını öne çıkartmaya çalıştıklarını söyleyen Alagöz, zalimlerin ceza almasını sağlamaya çalışırken masumlarında ayıklanması adına çaba sarf ettiklerini aktardı.
-Türkiye mevzuata göre insana dayalı bir hukuk düzenini kabul etmiştir ancak bu sadece yasalarda kalmaktadır.
Panelin ilk konuşmacısı olan Prof. Dr. Adem Sözüer, bir ülkenin siyasal rejiminin belirlenmesinde ülkenin ceza kanunları çok önemlidir, bu ceza kanunlarının da insana nasıl baktığı çok önemlidir diyerek sözlerine başladı. Faşizmin hakim olduğu rejimlerde insanlar araç olarak kullanılmış; Marksizm’de ise ceza hukukunun, siyasal aktörlerin tasfiyesi adına araçsallaştırılmış olduğunun altını çizdi. “Darbe rejimlerinin en önemli aracı da ceza hukukudur. Ancak bunların görüntüde dava olduğu kesindir. Paralel yapı da bunlardan farklı değildir. Bu yapıda insanların fert olarak hiçbir değeri yoktur. Diğer terör örgütlerinden sadece metodoloji olarak fark arz eder. Paralel yapı döneminde de ceza hukuku tasfiye aracı olarak kullanılmıştır.” diyerek, yargılamada insanların hakime ve mahkemeye doğrudan ulaşabilmesi gerektiğini ancak şuanda durumumuzun bundan çok uzak olduğunu söyledi.
Öldürme suçlarımız hiçbir ülkeyle kıyaslanmayacak kadar yüksek olduğuna değinen Sözüer, sorunun cezalarımızda değil insana nasıl baktığımızla alakalı olduğunu söyledi. Ülke olarak önemli bir badire atlattık ancak bir kerede olsa olayların üzerine soğukkanlı bir biçimde gitmeliyiz diyerek konuşmasına son verdi.
-Adalet bir şeyi sahibine vermektir.
İkinci konuşmacı olan Avukat Yasin Şamlı, adaletin bütün bir insanlık serüveni içerisinde ideal olan bir kavram olduğunun ve adaletin sahibini meşrulaştırırken kendisini ihlal edeni de gayrı meşrulaştırdığına değinerek sözlerine başladı. Adaleti, bir şeyi sahibine vermek olarak tanımlayan Şamlı, tam tersinin de zulüm olduğunun altını çizdi. “İnsan unsurunun adaletin sağlanmasında en önemli etkendir. Mevzuat hükümleri kötü olsa da iyi bir hukukçu bu mevzuat hükümlerine rağmen adaleti tesis edebilecektir. Hukukçuluk bir ideal işidir. Adalet idealine vicdanen tam ulaşmış olan kişi hukukçudur.” diyerek adaletin sağlanması adına bir diğer önemli unsur olarak gördüğü hikmet kavramına değindi. Hikmet konusunda farklı alimlerin tanımlarına değinen Şamlı, Hz. Davud ve Hz. Süleyman’a dair iki yargılama örneği ve günümüze dair somut davalara dair örnekler vererek konuşmalarına son verdi.
-Türkiye’de hukuka yüklenen anlam resmi ideolojinin muhafazasıdır.
Son konuşmacı olan Rıdvan Kaya, Türkiye anayasası itibariyle hukuk devleti olma iddiası taşıyan ve geniş çaplı kanun külliyatına sahip bir devlet olsa da mevcut işleyişin genel olarak uluslararası hukuk ilkeleri ile bağdaştığını söylenmenin pek mümkün olmadığına değinerek sözlerine başladı. “En temelde Türkiye’de hukuka yüklenen adaletin tesisi değil resmi ideolojinin muhafazasıdır. Cumhuriyetin kuruluşu ile İstiklal Mahkemeleri ve Takrir-i Sükun ile başlayıp darbe dönemlerinde DGM’lerle, sıkıyönetim mahkemeleri ile 28 Şubat’ın o brifingli hukuksuzluğu ile yaşanan süreç mevcut iktidar ile oldukça geriletilmişti. Fakat 17-25 Aralık ve 15 Temmuz sonrası hukuki açıdan bir türbülansa girdiğini görüyoruz.” sözleriyle günümüz hukuki yapısını değerlendiren Kaya, insanların büyük tehditlerle karşı karşıya olduğumuz düşüncesiyle hukuksuzluğu meşrulaştırmaya çalıştığını, hukukun içinde kalarak mücadele edilemeyeceği söyleminin ortaya çıktığını bununda tekrardan işkence, insanların kaybolması ve gözaltı sürelerinin tartışılmasına sebep olduğunu söyledi.
-Verilen kararlar popülizme yenik düşüyor.
Hakimlerin korku ve endişe ile karar verdiğini, verilen kararlarında popülizme yenik düştüğünü söyleyen Kaya, ortaya atılan iddialara göre devletin kendini korumasının ve bu dönemlerde yaşanan hukuksuzlukların mazur görülmesinin geçmişte İskilipli Atıf’ın asılmasına neden olan mantığı oluşturduğuna değindi. “Karşılaştığımız manzarada konjonktürel bir takım yaklaşımlar, iktidara göre şekillendirilen kararlar, kamuoyu ve medya yönlendirilmesine açık yargılamalar bağımsız ve adil temelde bir yargı zemininden giderek uzaklaşıldığını gösteriyor.” diyen Kaya, 15 Temmuz sonrası yasal düzenlemelerle de hukuksuzluğun yasal temele oturtulmak istendiğine; İç İşleri Bakanının, AYM kararını tanımamasının durumun mahiyetine dair örneklik oluşturduğunu, AYM tarafından üretilen bir hukuksuzluk olduğunda elbet karşı çıkılacağını ancak eğer AYM hukuki, özgürlükçü bir karar veriyorsa da bunun desteklenmesi gerektiğini söyledi.
Bahsedilen anlayışın muhalifleri düşmanlaştırdığının altını çizen Kaya; somut suç eylemleri olmaksızın yeni suçların ihdas edildiğine, bunun sonucunda ise Alparslan Kuytul, Osman Kavala, Halis Bayancuk gibi isimlerin yargılandığına dikkat çekti. Bu noktada intikam duygusunun devlete hakim kılındığını söyleyen Kaya, “Gülenci yapının ortaya koyduğu derin güvensizlik ve kaos toplumu ciddi anlamda sarsmışken toplumda korku atmosferine yol açmışken diğer taraftan bununla mücadele adına devletin ya da iktidarın kullandığı ölçüsüz şiddet bir başka korku atmosferini de beraberinde getiriyor. Süreç toplumun sağlıklı düşünme zeminini de tahrip ediyor. Üst akıl vb. hurafeler yaygınlaşıyor. Bütün bunlara bağlı olarak insanlar bir takım tehditler görüp onlarla mücadeleye girişebiliyor. Aynı zamanda Türkiye sürekli oyunbozan konumunda yer alarak mağduriyetler meşrulaştırılıyor. Buna bağlı olarak ortaya çıkan kaçınılmaz mağduriyet söylemlerini de mazur göremeyiz” dedi.
-Adalet kaybedildiğinde çok şey değil her şey kaybedilir.
Hukukun temel prensiplerinin alt üst edildiği bir zeminde insanların somut suçlarına dair deliller olmadan yargılamaların yapıldığını aktaran Kaya; herkesin potansiyel olarak suçlu görüldüğü bir zeminden adaletin çıkmayacağının altını çizdi. “Eğer onlar kazanmış olsaydı bizim halimiz nasıl olurdu?” söyleminin doğru olmadığını, bizim onlardan farkımız olmasını unutmamamız gerektiğini, yine benzer bir söylem olarak “acırsanız acınacak hale gelirsiniz.” söylemiyle de insani olan ve insana yakışan acıma duygusunun göz ardı edildiğini aktardı. Adaleti herkes için talep etmemiz gerektiğini, sevmediklerimiz için dahi olsa adaletli olmamız gerektiğini Maide Suresi 2 ve 8. ayeti ile hatırlatan Kaya, süreçlerin ve toplumsal yapının farklılaşabileceğini, “Adalet kaybedildiğinde çok şey değil her şey kaybedilir.” diyerek sözlerine son verdi.
HABER-FOTO: ÇAĞRI İSLAM
HABERE YORUM KAT