Acizliğimizin utancını yaşıyoruz...
Gökhan Özcan, Gazze'de yaşananlar karşısında yeterli gelecek adımları atamamış olmanın utancının herkese yetecek kadara büyük olduğunu vurguluyor.
Gökhan Özcan / Yeni Şafak
Yara
Acıyla, terk edilmişlikle, üşümüşlükle içimize bakan çocuklar... Bakışları birer hançer gibi saplanıyor insanlığımızın tenine. Yiğit insanları için Gazze cennete açılan bir kapı... Bizim içinse acziyetimizi yüzümüze vuran açık sözlü bir ayna... Kanayan bir yara...
Dramatik cümleler kurarak kendimi bir parça rahatlatmak, üstümdeki yükün bir kısmını atmak değil derdim. Aksine bu cümleleri ahir ömrümde acımasızca tepemde çınlasın diye kuruyor, kayda geçiriyorum. Gazze büyüklüğündeki bu yarayla beraber yaşayacağım bundan sonra. Ne zaman kurumaya yüz tutsa, tırnaklarımı geçirmek ve yeniden kanatmak boynumun borcu artık benim. Yolu yok, aldığım nefesler boyunca kanayacak bu yara. Katil israil yıkılıp yok olsa, Gazze kurtulsa, Filistin özgürlüğüne kavuşsa, tarumar olan şehirler yeniden imar edilse, üşüyen çocuklar ısınsa, kederli gözleri yeniden neşeyle dolsa bile ben artık bu yaradan ayrılamam. Sönmesin diye başında beklenen bir kır ateşi gibi ne zaman küllenmeye yüz tutsa nefesimle uyandırmalı, yeniden alevlendirmeliyim bu yakıcı ateşi.
Çünkü her şeyi gördüm ve sadece gördüm. O dünyalar güzeli kara gözlerde, o kara gözlerin yorgun, üşümüş, yapayalnız kalmış çocukluğunda çaresizliği gördüm ve bir şey yapamadım. Yerimden bile kıpırdayamadım. Bu yaraya gözüm gibi bakmalıyım o yüzden, çünkü bu yara Gazze’nin tenimde açtığı ama daha da çok içimde açtığı yara... Ben ki, hiçbir şey yapamadım; beni bütün tutan her şeyi parçalayan o çocuk bakışlarını içime çekmek dışında bir şey gelmedi içimden. O kederli ve çaresiz çocuk bakışlarıdır içimde kanayan. İşte bu yüzden iyi bakmalıyım yarama. Ne zaman kurumaya yüz tutsa, tırnaklarımı geçirip kanırtmalı, yeniden kanatmalıyım.
Mahşer günü söyleyecek bir şeyim yok Rabbimin huzurunda. Beni bağışlatacak bir bahanem, bir mazeretim yok, bir izahım yok. Kendimi savunmak adına bir şeyler gelseydi dilime onları da yutardım. Çünkü savunulacak bir tarafım yok, biliyorum bunu. Bir yaram var sadece içimde, hepsi o, Gazze büyüklüğünde. Kanıyor ve acıtıyor çok şükür içimi. Bu artık benim insanlığımın özeti... Onu kurumaya bırakmadan, merhemini aramaya çıkmadan çıkmalıyım Rabbimin huzuruna.
Bu vahşete, bu acımasızlığa, bu gaddarlığa şahit tutulduğumuza göre gördüklerimizi unutmak haram artık bize. Kendimizi ardına, arkasına saklayacağımız bir yer yok. Mahşer meydanı şimdiden kurulmuş gibi sanki bize. Çağın ortasında büyüyen bir ıssızlıkta, kan ter içinde kalmış durumdayız adeta, kıvranıp duruyoruz verilmesi zor bir hesabın anaforunda.
Acziyet utanılası bir şey insan için... Böyle hadsiz bir kötülüğe insanlıktan bir duvar çekememenin, iyilikten bir cephane denkleştirememenin izahı yok. Ama acziyet boynumuzu büken de bir şey aynı zamanda. Bizim için tek umut ışığı da bu belki... Allah boynu bükükleri sever değil mi? O çarelerin sahibi ve bizler de ne kadar çaresiziz, ne kadar aciz!
Bizler, başımızı yerden hiç kaldırmadan hep boynu bükük halde gezmeyi çoktan hak ettik. Kurtulamadık elinden belki ama acziyetimizi gördük ve kabullendik. Malum ki Allah büyüklenenleri değil, boynu bükük olanları sever. İnkar edenleri değil, kabul edip hükmüne teslim olanları... Acziyetimizle, boynu bükülmüşlüğümüzle, zayıflığımızla sığınacağız merhametine. “Sen bilirsin Yüce Rabbimiz” diyeceğiz, “sen en doğrusunu bilirsin. Bizim bir şey söylemeye yüzümüz yok. Kapına geldik, yaramızı aldık huzuruna geldik. Bu yara Gazze yarası... Bu utanç acizliğimizin utancı. Zalime karşı bir şey yapamadık, bir çare bulamadık, bir çare olamadık. Sadece buğz olsun diye bu yarayı kanatıp durduk içimizde. Kurumaya her yüz tuttuğunda kanattık tırnaklarımızla... Acizliğimizdir bu yara bizim ve acizlerin senden başka gidecek bir yeri, bir kimsesi mi var?”
HABERE YORUM KAT