Açılım'ın 'devlet boyutu!'
29 Temmuz 2009 günü İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay'ın bir basın toplantısı ile başlattığı "açılım" devam ediyor.
29 Temmuz 2009 günü İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay'ın bir basın toplantısı ile başlattığı "açılım" devam ediyor. Açılımın isminden ve kimlerle görüşüldüğünden çok, bu "açılım"a nasıl geldiğimiz, hangi mecrada yürüyeceğimiz ve nereye varacağımız konuşulmalıdır. Sorduğumuz sualler şunlardır: Devlet bu sürecin neresindedir? ABD faktörü ne kadar belirleyicidir? Doğru çözüm nedir?
Öncelikle belirtmek gerekir ki, 1984'ten bu yana devam eden bu kanlı sürecin sona ermesi için herkes elinden geleni yapmak zorundadır. Kanın durması, çatışmanın sona ermesi ve bu ülkede yaşayan herkesin kardeşçe, haklarına sahip olarak barış içinde yaşaması için ne yapılması gerekiyorsa yapmak gerekir. Bu herkes üzerinde farz-ı ayındır. Ele alacağımız kaygılar, sürecin sağlığıyla ilgilidir.
İlk sorumuzun cevabı açıktır. Bu paket, "AK Parti hükümeti"nin değil, "devletin projesi" olarak karşımıza çıkmaktadır. Projeyi koordine etmekte olan Sayın Atalay, "Bu hükümetin değil, devletin çalışmasıdır. Muhatabı millettir" demektedir. 19 Ağustos'ta CNN Türk'e konuşan Hüseyin Çelik de aynı şeyi tekrar etmektedir: "Bu bir AK Parti projesi değildir. Bir devlet projesidir. Bunun içinde askerî ve sivil bürokrasi, Cumhurbaşkanı da var."
Bu da projeye şiddetle karşı çıkan MHP'nin, aslında AK Parti üzerinden projenin gerçek sahiplerini hedef aldığını göstermektedir. CHP umutsuzluk içindedir. Çünkü bugüne kadar iktidar "Ordu+CHP" formülü üzerinden giderken, yeni dönemde formülün "Ordu+AK Parti" üzerinden gitmek üzere temel bir konsept değişikliğine gidildiğini düşünerek tepki vermektedir. Köklü bir reformdan geçmedikçe iktisadî, sosyal ve uluslararası politikaları tayin eden muktedir iradeler, CHP'yi ne siyasî ideolojisi, ne toplumsal tabanıyla işe yarar görmüyorlar. CHP bir yandan muktedirler nezdindeki eski itibarını kazanmak üzere Kürt açılımına verdiği tepkileri kontrol ederken, öte yandan önümüzdeki genel seçimlerde "açılıma karşı birikecek oy stokları"nın tümünü MHP'ye kaptırmamak için de uğraşmaktadır. Bu politikanın ne kadar kullanışlı olacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Devlet Kürt açılımını niçin başlattı? Birkaç ay öncesinde yaşananları hatırlayalım:
1) 6 Nisan günü Barack Obama TBMM'de önemli bir konuşma yaptı ve bize "Kürt sorununu çözün, Ermenistan'la ilişkilerinizi düzeltin, Ruhban Okulu'nu açın" mesajını verdi.
2) 14 Nisan günü Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, önemli bir basın toplantısı yapıp uzun bir konuşma yaptı. Başbuğ, Kürt meselesine uzun bir bölüm ayırıp şu hususların altını çizdi: "Ulus devlet formu devam edecektir. Türk kimliği etnik ve dinî temele dayanmaz. Teröristle mücadele ile terörle mücadele ayrıdır. Bireysel hak ve özgürlükler ötesinde açılımlar olamaz."
3) Cumhurbaşkanı Gül, "Tarihî fırsat var, güzel şeyler olacak" mesajını verdi.
4) Bir süre sonra PKK lideri Abdullah Öcalan, bir açılım başlattığını ve 15 Ağustos'ta bir "yol haritası" açıklayacağını açıkladı, avukatları aracılığıyla çeşitli toplum kesimleriyle görüşmelere başladı.
5) 29 Temmuz'da Beşir Atalay, ünlü basın toplantısını düzenleyip "Kürt açılımı"nı başlattı, nazire yapar gibi çeşitli toplum kesimleriyle görüşmelere başladı.
Başbakan R. Tayyip Erdoğan açılımla ilgili "Anayasa gibi zor işlerden önce daha mütevazi adımlar atacağız" diyor ve üç aşamalı bir stratejiye işaret ediyor: a) Yasa değişikliği gerektirmeyen düzenlemeler yapılabilir; b) Yasal düzenlemelerle atılabilecek adımlar var; c) Anayasa değişikliği gereken konular var. Başbakan'ın çizdiği çerçeve Genelkurmay Başkanı'nın çizdiği çerçeveyle aynıdır.
Pekiyi, 1999-2004 yılları arasında PKK silah bırakmışken hiçbir şey yapılmadı da, neden şimdi devlet birden harekete geçti ve AK Parti üzerinden toplumu mobilize ederek bir proje başlattı? Bunda kısmen PKK'nın ön alması ve ABD'nin oynadığı rolün belirleyici olduğunu söyleyebiliriz.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT