Açılımın ABD boyutu
Genellikle yazılarımı bir hafta öncesinden planlarım. Açılım kapsamında konunun "devlet boyutu, ABD boyutu ve çözüm boyutu"nu yazacağımı vaat etmiştim. Sayın Başbakan Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli arasında başlayan sert tartışma beni zora soktu. Mübarek Ramazan ayında ağır cümleler sarf edildi.
Ben tabii ki söz konusu iki zat arasında sıkışıp kalmak istemem. Ama görevimi de yerine getirmek durumundayım. Erdoğan-Bahçeli polemiğinden tamamen uzak, bugün açılımın 'ABD boyutu'nu ele alacağım.
Başlamış bulunan açılım sürecinin artık herkesçe kabul edildiği üzere "Kürt sorununun ulusallaştırılmış" olması hasebiyle aynı zamanda bir uluslararası konu haline gelmiştir. Başından beri ABD, Avrupa ve bazı bölge ülkeleri soruna müdahildir. Dolayısıyla ABD'nin bu işte şu veya bu şekilde müdahil olmadığını iddia etmek inandırıcı değil. 6 Nisan'da ABD Başkanı Ankara'da Kürt konusuna açıkça değindi ve DTP Genel Başkanı Ahmet Türk'le de görüştü. Aşağıda aktaracağım alıntılar ABD boyutunun ne kadar etkin olduğunu göstermektedir:
ABD'nin Ankara Büyükelçisi James Jeffrey, "ABD'nin Irak'tan çekilmesi PKK ile mücadeleyi nasıl etkiler?" sorusuna şu cevabı veriyor: "Türkiye de ABD ve diğer ülkeler gibi Irak'taki gelişmelerden çıkarları etkilenebilecek bir ülke... Şu anda ABD, Türkiye, Irak merkezî hükümeti ve Kuzey'deki Kürtler, PKK'nın izole edilmesi için birlikte çalışıyor. Bu işbirliğinin sürmesi önemlidir. PKK ile mücadelede birinci ve en önemli adım askerîdir... Türkiye ile bunu Kuzey Irak'ta yapıyoruz. Türkiye operasyonlarını sürdürüyor. Bundan daha fazlasını yapmanız lazım... Hükümetin topyekun, geniş kapsamlı çabası gerekir. Gerçek ekonomik program lazım. Sadece liste yapmakla olmaz. Yatırım yapmak, insanlara iş yaratmak, sağlıklı yaşam koşullarını oluşturmak lazım. Kültürel, etnik ve dinî farklılıklar temelinde bireysel demokratik hakları sağlamak lazım. TRT-Şeş böyle bir adımdı. Erdoğan'ın AKP Genel Başkanı sıfatıyla DTP Genel Başkanı ile görüşmesi de benzer bir örnek gelişmedir."
Jeffrey, sorunun çözümü için başlatılan "açılım"da takip edilmesi gereken yöntemle ilgili de şunları söylemektedir: "Hükümetin bir taraftan kamuoyunun neyi destekleyeceğini, diğer taraftan da neyin etkili sonuç getireceğini değerlendirerek karar vermesi gerekir. Büyük çaplı, karmaşık her insani sorunun çözümünde geçmiş deneyimler, kendi yargılarınız, ne yapabileceğiniz, elinizdeki kaynaklar ve ne ölçüde siyasî esnekliğiniz olduğuna bakar ve bir yöne gidersiniz. Bunun içindeki her unsur doğru sonuç vermeyebilir. Ama sizin hedefiniz adımların çoğunluğunun etkili olmasını sağlamak olmalı." Büyükelçi, süreci başarıyla yürütürse "Türkiye bölgesinde en istikrarlı, ekonomik olarak en gelişmiş, askerî olarak en güçlü ülke. Küresel kurumlara da en iyi entegre olmuş ülke. Türkiye'nin içteki durumunu daha da güçlendirecek her şey, Türkiye'yi dünyada en etkili aktörler arasına sokar." diyor. (Akşam, 8 Ağustos 2009)
Açılımın başladığı günlerde Le Monde, Kandil'e muhabirini gönderip, Murat Karayılan'a açılımı sordu. Karayılan'ın cevabı şu: "ABD'nin Irak'tan çekilme planı ve Türkiye'nin enerji merkezi hâline gelmesi faktörleri çerçevesinde Kürt sorununun çözümü bir gerekliliktir." Başbakan'ın yakın danışmanı Ömer Çelik de şunları söylüyor: "ABD'nin Irak'ı işgal ettiği günden itibaren konu tamamen bir bölge sorununa dönüşmüştür. Şimdi ABD çekiliyor. Onlar da bölgede istikrar istiyor... ABD çekilirken böyle bir fırsat çıktıysa bunu değerlendirmek devlet aklının gereğidir. Tamamen yerli ve milli bir yaklaşım." (Akşam, 19 Ağustos 2009)
ABD hükümetinin konuyla ilgili görüşlerine başvurduğu Henri Barkey, açılımın genel çerçevesini şöyle belirliyor: "Anayasal yeni bir vatandaşlık tanımı; kültürel ve dille ilgili haklar; yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve silahı bırakma karşılığında PKK'ya genel af." Bütün bunlar ne anlama gelir, çarşambaya.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT