‘Acaba Sıradaki ABD Başkanı Nereyi, Nasıl Mahvedecek?’
"George W. Bush Irak'ı mahvetti, Obama da Suriye'yi... Acaba sıradaki ABD Başkanı nereyi, nasıl mahvedecek?"
Merve Şebnem Oruç’un yorumu:
Obama’nın Mirası / Yeni Şafak
Salı günü ABD'de başkanlık seçimleri var. Cumhuriyetçilerin adayı, adaylığını açıkladığında yarışı sona kadar götüreceğine kimsenin inanmadığı Donald Trump. Liberal demokrat dünya, dünya barışının ne kadar büyük tehdit altında olduğunu söylediyse de pek de kar etmedi ABD'li seçmene; Trump Cumhuriyetçi anketleri ve eyalet seçimlerini önde götürdü. Yükselen İslamofobi'yi ve yabancı düşmanlığını bir manivela gibi kullandı.
Demokratların adayı ise Hillary Clinton. Clinton ABD'nin ilk kadın başkanı olmaya hazırlanıyor. Başkan olursa Obama politikalarının devam ettiricisi olacak gibi, ama onun biraz daha şahini. Clinton'ın adaylığını koyduğundan bugüne Orta Doğu politikasına dair vaatlerindeki değişim dikkat çekici. Önceleri, Dış İşleri Bakanlığı döneminden tanıdığımız Clinton'ı hatırlatan şekilde, Obama'nın Suriye politikasını paylaşmadığını söylese de, Libya krizi ve e-mail skandalı ile üzerindeki baskı sonucu bugün PKK'nın Suriye uzantısı PYD'yi kast ederek 'Kürtleri silahlandıracağım,' deme noktasına gelmiş durumda. Obama'nın da açık destek verdiği Clinton'ın sağlık sorunları son döneme damgasını vurdu ama Amerikalı seçmen bunu ilaç lobisi gibi güçlü lobilerin bir kumpası olarak değerlendirebilir. Ama esas merak konusu ABD'nin bir kadını başkan yapıp yapmayacağı.
Anketler Clinton'ın Trump'tan önde olduğu iddia etse de, başa baş bir seçim sonucu ortaya çıkabilir ve kazanan açık ara galip gelemeyebilir. ABD tarihinin en kötü iki adayının yarıştığı seçim olarak şimdiden hafızalara kazınan başkanlık yarışı, FBI soruşturmaları, taciz, tecavüz gibi iddialar ve seviyesiz ithamlar arasında sona yaklaşıyor. Barack Obama ise, Beyaz Saray'da son günlerini yaşıyor.
ABD'den binlerce kilometre ötede yaşayan bizler de yeni gelenin gideni aratmaması temennisiyle nefeslerimizi tutmuş, sonucu bekliyoruz. ABD dış politikalarının gelen başkana göre şekilleneceğini düşündüğümüzden değil, aksine başkanların zaman içinde belirlenen politikaya göre şekillendiğinden eminiz. Hesap ettiğimiz, yeni başkanın 'üst akıl' diye tabir edilen mekanizmaya direnme süresi. Trump, o akla direnme noktasında sanki biraz daha ümit vaat ediyor; Clinton ise çoktan tutsak olmuş gibi görünüyor. Velhasılıkelam, tüm Orta Doğu'yu bombalamayı, Müslümanları ABD'den sınır dışı etmeyi vaat eden bir adamla, Obama döneminin devamı olan, FETÖ'den kampanyasına maddi destek alan ve PYD'yi daha çok silahlandırma sözü veren bir kadın arasına sıkışmış vaziyetteyiz. Anlayacağınız durum kötü.
Obama'nın iç politikalarının ne derece büyük bir başarı olduğu dahi tartışılır ancak özellikle son dönem dış politikalarına baktığımızda, başarısızlığın mağdurları olarak, ABD'nin ilk siyah başkanının döneminin, vaat ettiği hayaller ve geride bıraktığı enkaz karşılaştırıldığında ne büyük bir fiyaskoyla sonuçlandığını görebiliriz. Irak Savaşı'na karşı politikalarla yola çıkıp Irak'ı mezhepçi bir başka savaşın içinde telef etmekten tutun, 'Filistin-İsrail' barışı için çabalıyor görünürken Orta Doğu'yu iç savaşların içinde iç savaşların yaşandığı bir yangın yerine çevirmeye, gerçekten de 'kaş yapayım derken göz çıkarma' üstadı çıktı Obama. İran'ı küresel pazarın içine sokma hamlesi ve imzaladığı nükleer anlaşma, kağıt üzerinde bir başarı gibi gözükse de fiili olarak İran'ın Şii hilalini tamamlamasına verilmiş koca bir Washington desteği oldu. Çin ve Rusya gibi kırk yıllık düşmanlarla buzları soğutma hamleleri, 'akıllı diplomasi' dedikleri arkadan dolanmalarla kızgınlıkları daha da artırdı ve dünyayı bir kaç kez 'Soğuk Savaş'ın eşiğine getirdi.
Öte yandan Küba'yla normalleşme Rusya'ya karşı jeostratejik bir adımdı, ya da iklim değişikliği hassasiyeti, gelişmekte olan ülkeleri tehdit edecek yeni yaptırımların habercisiydi. Özgürlükçü maskesinin ardında, siber istihbarata, telefon dinlemelere, siber gözetleme faaliyetlerine yaptığı dev yatırımlarla birey hak ve özgürlüklerini istismar eden bir adam vardı. Irak ve Afganistan'dan Amerikan askerlerini çekti çekmesine ama ajanlarını ve insansız hava uçaklarını geride unuttu. Orta Doğu daha bu kadar paramparça hale gelmemişken dahi Yemen'de, Irak'ta, Afganistan'da, Pakistan'da öldürdüğü yüzlerce sivili savaş zayiatı olarak görmekle yetindi.
ABD onun döneminde güya Orta Doğu'dan çıkıyor, Asya Pivot stratejisiyle Asya Pasifik'e yerleşiyordu; ikisi de olmadı. Orta Doğu'yu, özellikle iki ileri bir geri giden ve kaosu sürdürüp yaymaktan başka bir amacının olmadığını düşündüren Suriye politikalarıyla bir kan gölüne çevirirken buraya yeniden Amerikan askerlerini göndermedi ama, PYD gibi terör örgütlerini meşru ortak yaparak gayrinizami yapıları kendi çıkarına çalıştırmada, ABD adına çıtayı bir hayli yükseltti.
Terörle ve spesifik olarak el Kaide'yle mücadelede, ABD çıkarları adına tek başarısı Usame bin Ladin'in öldürülmesi olsa da, Daiş ve Boko Haram gibii el Kaide'ye bağlı olarak ortaya çıkan ama daha sonra merkez el Kaide'den daha güçlü ve daha tehlikeli hale gelen örgütler onun zamanında büyüdü, güçlendi.
Washington İran gibi ülkelerle aşırı düşmanlıktan yeni ve garip dostluklara doğru yol açarken, yine Obama döneminde, Türkiye, Suudi Arabistan ve hatta İsrail gibi eski dostlarıyla arasını bozdu. Türkiye'nin içeriden ve dışarıdan kıskaca alındığı terör sarmalı da onun zamanında oluştu. ABD'nin FETÖ'ye ev sahipliği yapmasından tutun, PKK'ya PYD'ye verdiği 'ortaklık' payesi üzerinden sağladığı meşruiyete ve Daiş'in büyüyüp gürbüzleşmesi için oluşturduğu ortama, bugün yaşadığımız her sıkıntıda doğrudan parmağı var Obama yönetiminin.
Yani, ABD'nin ilk siyah başkanı hoş gelmişti, ama hiç de hoş gitmiyor. Umutla karşılanmıştı, şimdi adı buralarda öfkeyle anılıyor. Obama denince akla Suriye, yüzbinlerce insanın kanı ve milyonlarca insanın dramı geliyor. Haliyle insan düşünmeden edemiyor. George W. Bush Irak'ı mahvetti, Obama da Suriye'yi... Acaba sıradaki ABD Başkanı nereyi, nasıl mahvedecek?
HABERE YORUM KAT