Aç insanlar için toplama kampı!
24 Mart 2006'da “ABD neden toplama kampı hazırlıyor” başlıklı bir yazı yazmış ve çok tepki almıştım. ABD ve İngiltere'nin askeri müdahalelerinin büyük bir krizin kapılarını açtığını, bunu Asya ekonomilerini vuracağını, iç ve dış tehditler nedeniyle Transatlantik Eksen'in çökeceğini, doların sığınak olmaktan çıktığını, altına (ve kaynaklara) yönelişin başladığını, ABD'deki ideolojik kadronun bu çöküşü durduramayacağını, tehdidin giderek büyüyeceğini, artık ekonomik Armageddon'un dile getirildiğini not ederek; “Amerika'nın topyekun ekonomik çöküşten kurtulma şansı sadece onda bir. Çöküşten sonra kendini vuracak ekonomik gerilemeden kurtulma şansı onda üç. Ardından (üçüncü aşama) gelecek karmaşadan sonra nihai anlamda ekonomik kıyametten (Armageddon) kurtulma şansı ise onda altı” şeklindeki değerlendirmeyi alıntılamıştım.
Ama yazıdaki ana tema, ABD'deki “olağanüstü günler”e hazırlıktı. Tartışmaya neden olan ifadeler şunlardı: “FEMA (Federal Acil Yönetim Ajansı) yeniden yapılanıyor. Hem de nükleer saldırı, isyan ve iç savaşa hazırlık için. Olağanüstü hal ve sıkıyönetim yasaları yeniden belirleniyor. Bankacılık işlemlerinden vatandaşlık yasalarına kadar ABD olağanüstü şartlar için hazırlık yapıyor. Ülke çapında 800 toplama kampı hazırlandı. FEMA tarafından yönetilecek bu kampların bir çoğu binlerce insanı barındıracak nitelikte. En büyükleri de Alaska da. Alabama, Arkansas, California, Colarado, Georgia, Hawai, Illinois, Indiana, Luisiana, Mississippi, Nevada, Oregon, Texas, Washington ve daha bir çok eyalette hazırlanan kamplar, yüz binlerce insanı barındıracak nitelikte. Halliburton'ın yan kuruluşu Kellogg, Brown and Root, toplama kampı yapmak üzere İçişleri Bakanlığı'ndan 385 milyon dolarlık ihale aldı.”
ABD kaynaklı bu bilgi tartışılabilir ancak bir durum tespiti açısından son derece önemliydi. O günden sonraki bütün gelişmeler, ekonomik kriz anlamında, bu yönde gelişti. Türkiye'deki ekonomi yorumcuları bir hafta öncesini unutup ve bir hafta sonrasını öngöremedikleri ve dünyayı büyük bir kaosa sürükleyen birkaç kredi kuruluşuna bağımlı oldukları için bugünleri kimse tartışmadı. Şimdi de geleceği tartışmıyorlar.
Avrupa Birliği'nin “akil adamları” 20 Nisan'da çok önemli bir bildiri yayınladı. Bu bir anlamda bütün dünyaya yönelik bir acil çağrıydı, uyarıydı. Dünyanın görülmemiş bir felakete sürüklenebileceğine yönelik dikkat çekme çabasıydı. ABD kaynaklı finansal krize yönelik sert ifadelerin kullanıldığı bildiride, “Hiçbir kurala bağlı olmayan bankacılık sektörü son yirmi yılda büyümekten başka bir şey yapmadı. Dünyanın en büyük üç derecelendirme kuruluşu, saçma sapan menkul kıymetlere görece olarak risksiz notu verdi. Bir yatırım bankası spekülasyon yaparak milyarlarca dolar kazandı. Her şey satılık olduğunda toplumsal birlik ufalanırken sistem çöküyor” denildi. Aralarında bir çok ülkenin eski başbakanı, devlet başkanı ve ekonomik bakanları olan bildiri sahiplerinin uyarıları hayati önem taşıyor.
Bu bir spekülasyon değil. Karamsarlık yaymak da değil. Krize ve yolsuzluğa batan finans sistemi, yıllardır dünya ekonomisini rehin aldı, şimdi nihai noktaya dayandı ve çöküş başladı. Ancak para patronları, finans sistemi şimdi çöküşü engellemek, kayıpları telafi etmek, küresel saltanatını sürdürmek için acımasız ve gayri insani yöntemlere başvuruyor. Merkez bankalarından söğüşlenen yüz milyarlarca dolarla yetinmeyen finans sistemi şimdi farklı bir dünya düzeni kurma, bu amaçla da çok ciddi çatışma senaryoları hazırlamakla meşgul.
Bugüne kadar önce enerji kaynakları üzerinde spekülasyona girişti. Petrol fiyatları hızla tırmandı. Yüzde 60'ı spekülasyon olarak kasalarına girdi. “Paper oil” sistemi devam ederse birkaç yıl içinde fiyat 200 dolara yükselecek. Almanya, petrol fiyatları üzerindeki spekülasyonun yasaklanması için tüm dünyaya çağrı yapmaya hazırlanıyor.
Ardından altın, gümüş, metal ve diğer madenlere yöneldi. Dünya genelinde kaynaklara yönelik müthiş bir saldırı başladı. Bir çok bölgede bu yeni çatışmalar çıkardı, çıkaracak.
Finans baronları daha sonra gıdayı keşfetti. Buğday, mısır ve pirinç üzerinde spekülasyon başladı. Fiyatlar arttı, yoksullar sokaklara döküldü. Wall Street bankaları şimdi Afrika'da, Latin Amerika'da, eski Sovyet cumhuriyetlerinde binlerce dönüm arazi kapatma yarışında. Gıda krizinin gerçek boyutu önümüzdeki yıl ortaya çıkacak. Ve pek yakında çok ciddi bir su kriziyle yüzleşeceğiz.
Türkiye, bu alanlarda köklü adımlar atmalı, tedbirler almalı. Mısır ve Sudan gıda güvenliği için ortak girişimlere başladı. Batı ve Doğu gıda güvenliği gibi bir sorunla mücadele etmek zorunda kalacak. Türkiye, hem kendi ihtiyacı hem de bölgesel ihtiyaç için çok ciddi hazırlıklar yapabilir. Bütün bölge için bir “Ortadoğu Gıda Ambarı/Bankası” oluşturabilir. Tarım arazileri üzerinde sıkı denetim uygulanabilir, tohumculuk stratejik güvenlik çerçevesinde değerlendirilebilir.
Küresel kriz, ABD krizi olmaktan çıktı. Finans sistemi yeni bir düzen inşa etmek için insanlığın bütün birikimlerini adeta emiyor. Böyle devam ederse, iki yıl içinde bütün tehdit değerlendirmeleri değişecek. Dinsel, ırksal, kültürel farklılıkların değil, aç insanların tehdit olarak görüldüğü, askeri güvenlik projelerinin bu yeni tehdide göre şekillendiği, kitlelerin hızla sistem dışına itilip kontrol edilmeye çalışılacağı bir dünya şekillenecek.
Aç insanlar toplumsal yasa dinlemez. Aç insanlar devlet/düzen dinlemez. Aç insanlar silahla/güçle kontrol edilemez. Bu adaletsiz gidiş kesinlikle önlenmeli, yönetilmeli. Devletler sosyal politikalara ağırlık vermeli. Krizin ekonomik boyutunun ötesindeki muhtemel etkileri, siyasal ve sosyal sonuçlarıyla birlikte değerlendirilip çözümler üretilmeli.
Dünyanın kaderini bu yağmacılara terk edip aç insanları toplama kamplarına doldurmak için olağan dışı güvenlik önlemlerine yönelen devletler asla başarılı olamayacak.
Yeni Şafak gazetesi
YAZIYA YORUM KAT