AB’nin Liderliğine Oynayan Macron’un Ortadoğu Politikası
“Macron’u asıl korkutan akıntıya karşı sürüklenen Avrupa projesinin tarihe karışması ve bunu engellemek için kıtayı sadece ticarette değil politikada da güçlü kılmak. Ancak saygınlığı azalmış bir Fransa’nın bunu tek başına yapması pek de mümkün değil.”
Mike Wagenheim / The Media Line
Çeviri: Hatice Orhan / Haksöz-Haber
Macron’un Fransa’ya Ortadoğu ve Ötesindeki Görkemini Geri Kazandırma Şansı
Fransız Cumhurbaşkanı şimdiye kadar bunu gösteren bir emare olmasa da kendini AB’nin yeni lideri olarak konumlandırıyor.
Fransa’da yerel sıkıntılar giderek artıyor, partisi mecliste çoğunluğu kaybediyor ama Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Avrupa’yı kurtarmak, çok taraflılığın bayrağını taşımak, Fransa’yı ABD, Çin ve Rusya ölçeğinde küresel bir güç yapmak gibi büyük şeyler üzerinde çalışıyor.
İnanmak zor olsa da Macron sadece üç yıldır küresel sahnede. Cumhurbaşkanlığı döneminde genellikle daha Büyük Avrupa'nın sorunlarını yansıtan birçok yerel kargaşayla karşılaştı. Angela Merkel’in ayrılmaya hazırlanmasıyla, Brexit sonrası Avrupa Birliği kendini en düşük ortak paydadan başka bir şey üzerinde fikir birliği sağlayamayan parçalanmış bir yapıda buldu. Böyle bir durumda iken kim Avrupa’ya liderlik yapmak ister ki?
Aslında bu tam da Macron’un usulü. Her ne kadar kendi politik seyrinde de düşüşe geçse de, Macron’u asıl korkutan şey akıntıya karşı sürüklenen Avrupa projesinin tarihe karışması ve bunu engellemek için kıtayı sadece ticarette değil politikada da büyük güçlere rakip yapmaya kararlı. Ancak saygınlığı azalmış bir Fransa’nın bunu tek başına yapması pek de mümkün değil.
Fransa'nın Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Nicolas de Rivière The Media Line’a yaptığı açıklamada: “Bunu tek başımıza yapabileceğimizi düşünmüyorum. Elbette Fransa BM Güvenlik Konseyi’nin daimi bir üyesidir. Nükleer güce sahibiz. Güçlü bir diplomasimiz, güçlü bir ordumuz ve güçlü bir nüfuzumuz var ve bunu Ortadoğu'da, Afrika'da, her yerde barışı teşvik etmek için kullanmaya devam edeceğiz; ama ortaklara ihtiyacımız var -öncelikle AB ile hareket eden Avrupalı devletler ikincil olarak da BM ile- sanırım bu sorunlar -Libya, Filistin, Suriye, İran ve Sahil bölgesindeki- tek bir ülke tarafından çözülemez. Bence yaklaşımımız kimi zaman bir grubun liderliğini üstlenmek oldu.” ifadelerini kullandı.
Ancak Fransa Ortadoğu’daki eski görkemine Macron döneminde hala geri dönemedi ve Macron’un hırslarını destekleyebilecek ekstra bir şeyi olup olmadığı tartışmalı. Libya iç Savaşını uzattığı gerekçesiyle Libya Ulusal Ordu Komutanı Halife Hafter’i desteklemesine dair birçok suçlama var. ABD ve İran arasındaki müzakerelere aracılık etme girişimleri rağbet görmedi, ABD Başkanı Donald Trump’la olan yakın dostluğu kötü bir şekilde bitti ve girişimleri sonucunda AB ile yeniden bağlantı kurma daveti karşılığında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in taviz verdiğini gösteren bir şeyi yok. Konu Ortadoğu olunca sicili daha da kötü…
İsrail eski Fransa Büyükelçisi Daniel Shek The Media Line’a: “Fransa’nın Ortadoğu’daki mevcut rolü, 30 yıl öncesine kıyasla önemli ölçüde azaldı. Eskiden Lübnan, Suriye, Irak, Filistin ve hatta 90'lı yılların başlarına kadar Mısır üzerinde muazzam nüfuz sahibi bir bölgesel güçtü.’’ şeklinde konuştu.
Bazıları tarafından esir alındığı da bildirilen Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin Suudi Arabistan’dan diplomatik olarak serbest bırakılması dışında Macron’un kendisini bölgede bir oyuncu olarak belirlediğine dair pek bir işaret yoktu. İran nükleer anlaşmasının dağılmasını izlerken çaresiz kaldı ve Suudiler ve Birleşik Arap Emirlikleri'ni Yemen'deki İran destekli Husilere karşı savaşı sona erdirmeye ikna edemedi. Macron Çin'i küresel düzen ve güvenliğe tehdit olarak gösterse bileen az 10 Ortadoğu ülkesi Çin'i ana ticaret ortağı olarak seçti. Fransa’nın gücünün büyük bir kısmı silah satışları kaynaklı ama bunun birçok açıdan tartışmalı olduğu ortaya çıktı. Liderlerinin insan haklarına yönelik saldırılarını göz ardı ederek Mısır ve Suudi Arabistan'a büyük miktarda silah sağlaması Macron’un kendini bir reformcu ve hümanizmin savunucusu olarak gösterme çabalarıyla çelişiyor.
Macron'un daha önce de büyük bir başarısızlık yaşadığı bir bölgede tekrar şansını denemek için daha fazla güven toplaması gerekmez mi?
Yeni yayımlanan “Avrupa’nın Son Başkanı” kitabının yazarı William Drozdiak Macron’u “Başkalarının olmadığı bir şekilde hazır ve aktif” şeklinde yorumluyor. Drozdiak’ın kitabı Macron’un dünyayı kurtarma yolunda Fransa ve Avrupa’yı yeniden canlandırma girişimlerini anlatıyor: “Macron, Fransa'yı modernleştirmeye çalışıyor ve böylece AB dünya sahnesinde önemli bir oyuncu olabilir. Ama Orta Doğu'da başarı yakalaması neredeyse imkansız. Barack Obama döneminde ABD’nin Asya’ya yönelerek Suriye’den çekilmesi ile durumu kötüleştiren büyük bir boşluk oluştu. Ve esas olarak Avrupa'nın istikrarsızlaşmasına ve aşırı sağcı bir dirilişe yol açtı ve bu durum Macron'u yepyeni bir zorlukla baş başa bıraktı”
Macron son başarısına, Merkel’in de desteğini aldığı koronavirüs salgını tarafından en çok etkilenen uluslar ve endüstrilere ortak borcun artırılmasını gerektirecek ve büyük miktarlarda paranın dağıtımını sağlayacak yani potansiyel olarak oyunu değiştirebilecek AB borçlanma planına güveniyor olabilir. Bu AB liderliğinin meşalesinin Merkel'den Macron'a geçişinin işareti olabilir. Ancak dört AB ülkesi hibe vermeyeceklerini söylerken, Macron için soru, cumhurbaşkanlığına kadarki kayda değer yükselişinden bu yana aynıdır: Meseleyi çözebilir mi?
HABERE YORUM KAT