1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. AB’nin Filistin politikasında ne değişti?
AB’nin Filistin politikasında ne değişti?

AB’nin Filistin politikasında ne değişti?

Necmettin Acar, geçmişte daha dengeli bir siyaset izlemeye çalışan Batılı siyasetçilerin işgal rejimine eklemlenmesini "kapasitesizlik" olarak tanımlıyor.

28 Ekim 2023 Cumartesi 17:30A+A-

Dr. Necmettin Acar / Düşünce Günlüğü

AB’nin dengeli Filistin politikasına ne oldu?

Hamas’ın başlattığı “Aksa Tufanı” operasyonu sonrası AB’nin kurumsal ve bazı AB üyesi ülkelerin bireysel olarak takip ettikleri politika üzerinde durulması gereken önemli bir husus. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in İsrail ziyareti ve ziyaret sırasında yaptığı İsrail’i koşulsuz destekleyen açıklamalarına ilaveten bazı AB üyesi ülke yöneticilerinin Leyen’e benzer açıklamalar yapması ve Avrupa genelinde Filistin’e destek eylemlerinin yasaklanması AB’nin yaklaşımını ortaya koyması bakımından önemli.

Yüzyılı aşkın bir geçmişi olan Filistin sorununa Avrupa ve ABD’nin yaklaşımı arasında belirgin farklılıklar hep olagelmişti. ABD’nin İsrail’in güvenliğine bağlı olma ve İsrail’i bölgede en önemli müttefik olarak görme politikasının bir sonucu olarak geleneksel ABD dış politikası, İsrail’in koşulsuz desteklenmesi şeklinde olmuştur. Buna karşın AB üyesi ülkelerin İsrail-Filistin çatışmasındaki geleneksel politikası taraflar arasında dengeli bir tutum takınma şeklinde gelişmiştir.

TUFANDAN ÖNCE

7 Ekim’de başlayan Hamas-İsrail geriliminde ABD geleneksel İsrail’in güvenliğini sağlama politikasına bağlılığını bir kez daha sergilerken AB’nin geleneksel politikasında önemli bir değişim meydana geldi. Bu süreçte AB’nin kurumsal ve bazı üye devletlerin bireysel tutumları, İsrail’i koşulsuz desteklemek şeklinde tezahür etmeye başladı. İsrail’in ağır insan hakları ihlallerini ve işgal siyasetini destekleyen AB ülkelerinin Filistin politikası nerdeyse ABD çizgisiyle aynılaştı.

Avrupa’nın, hem coğrafi hem de kültürel olarak Orta Doğu’ya yakınlığı, barındırdığı yoğun Müslüman nüfus, bölgeyle başta enerji olmak üzere geliştirdiği pragmatik ilişkiler ve Avrupa ülkelerinin insan hakları ve uluslararası hukuk gibi alanlarda sergilediği normatif eğilimler Filistin meselesindeki dengeli politikasının temel gerekçeleri olmuştur.

İlk olarak; Avrupa’nın Orta Doğu’ya coğrafi ve kültürel yakınlığı bölgede yaşanan istikrarsızlıkların Avrupa’ya yansımasını kolaylaştırmaktadır. Avrupa ülkeleri için Filistin sorunu, hem kendi iç güvenlik ve istikrarını hem de yakın bölgenin güvenlik ve istikrarını bozucu sonuçlar üretmektedir. Avrupa ülkelerinin Filistin meselesine bakışı yakın çevresinde kendi güvenliliğine halel getirebilecek çatışmaların engellenmesi ya da kontrol altında tutulması yaklaşımı etrafında şekillenmektedir. Filistin meselesinin sıcak çatışmaya dönüşerek derinleşmesinin engellenmesi Avrupa ülkelerinin kendi güvenliklerini ve ekonomik kalkınmalarını tehdit eden istikrarsızlıklardan korunması anlamına gelecektir.

İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.

PETROL AMBARGOSU KORKUTMUŞTU

İkinci olarak; AB üyesi ülkeler uzun yıllar ortak bir dış politika çerçevesi belirlemeye çalışmışlardır. Bu süreçte AB üyesi ülkelerin üzerinde uzlaşmaya vardığı temel dış politika çerçevesi; özgürlüğe ve şeffaflığa dayalı yönetimi benimseme, hukukun üstünlüğüne saygı, insan haklarının korunması, anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözümü ve barışın korunması ilkelerine dayanmaktadır.

Son olarak; 1973 yılında Arap ülkelerinin başlattığı petrol ambargosu Avrupa ülkelerinde ciddi bir enerji güvenliği sorununa yol açmıştır. Petrol konusunda Orta Doğu ülkelerine şiddetli bağımlı olan Avrupa ülkeleri Filistin meselesinde dengeli bir politika takip ederek İsrail’in tezlerine mesafeli durmuştur.

Sayılan gerekçelerle Avrupa’nın Filistin meselesindeki geleneksel yaklaşımı iki devletli bir çözüm, Filistin’in bağımsız, demokratik, yaşayabilir ve sürdürülebilir bir devlet olarak İsrail ve diğer komşuları ile barış ve güvenlik içinde yaşamasını hedeflemektedir.

ORTAK DIŞ POLİTİKA GELİŞTİREMEDİLER

AB’nin, Rusya-Ukrayna Savaşı’yla ABD çizgisine yakınlaşmaya başlayan dış politikası Filistin meselesi ile bir bakıma zirveye ulaştı. İsrail’in bu süreçte sergilediği hukuksuzluklar ve insan hakları ihlallerine karşı Washington ve Brüksel’de verilen mesajlar nerdeyse birbiriyle aynılaştı. İsrail işgalini destekleyen ve işgal edilen topraklarını özgürleştirmek isteyen Filistinlileri mahkûm eden bu siyaset oldukça dikkat çekicidir. AB ülkelerini dış politikada ABD çizgisini takip etmeye zorlayan iki temel faktör ortak; bir AB dış politikası geliştirmekte yaşanan zorluklar ve kendi güvenliği konusunda ABD’ye olan bağımlılıktır.

İlk olarak; AB üyesi ülkeler, 2000’li yılların başlarından itibaren ortak güvenlik ve dış politika konusunda önemli çabalar sergilemelerine rağmen bu çabalar başarısız oldu. Bugün birliğe üye ülkelerin dış politikaları arasında bir uyumdan bahsetmek oldukça zor.

KAPASİTESİZLİK ABD’YE MUHTAÇ ETTİ

İkinci olarak; bugün AB üyesi ülkeler tıpkı II. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş dönemlerinde olduğu gibi ABD güvenlik garantilerine mahkûm durumda. Rusya-Ukrayna Savaşı AB’nin kendi ve yakın bölgesinin güvenliğini sağlayabilecek kabiliyet ve kapasiteden mahrum olduğunu gösterdi. Bu krizle birlikte AB’nin sadece askeri güvenliği değil ekonomik ve enerji güvenliği de tehdit altına girdi. Bugüne kadar enerji alanında Rusya’ya bağımlı olan AB üyeleri açısında mevcut durum sürdürebilir olmaktan çıkmıştır. ABD’nin AB için hem askeri hem ekonomik hem de enerji güvenliği alanında vadettiği imkânlar AB’yi yeniden II. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş dönemlerinde olduğu gibi ABD “kanatları altında” toplanmaya mecbur bıraktı.

Filistin meselesinde dengeli bir politika takip eden AB üyesi ülkeler son dönemde tıpkı ABD gibi İsrail tezlerini koşulsuz destekleyen bir politikaya doğru evirilmiştir. AB’nin Filistin politikasında ortaya çıkan bu önemli değişime yol açan temel faktör ortak güvenlik ve dış politika geliştirme konusundaki başarısızlık ve AB’nin askeri kabiliyet ve kapasitesinin yetersizliği sebebiyle kendi güvenliği ve yakın bölgesinin güvenliği için ABD güvenlik garantilerine mahkûm olmasıdır.

HABERE YORUM KAT