Abi dilekçeye ne yazayım?
Yargıtay'dan sızan ses kayıtları, yeni tartışmalar başlatacak gibi görünüyor. Öncelikle şunu söylemek gerekiyor: Söz konusu kayıtlar kanuna uygun elde edilmiş delil olmadığı için hukuki sonuç doğurması zor.
Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt, mahkemenin gizli oturumunu Ergenekon sanıklarına sızdırdığında bile cezalandırılmamıştı. Adli yargı açısından kayıttaki kişiler rahat olabilir, ancak vicdan mahkemesinde aklanmanın bir yolunu bulmaları gerekiyor. Bunu sadece kendileri adına değil, hukuka ve yüksek mahkemeye olan güven kaybını önlemek için yapmalılar. Prof. Dr. Ersan Şen, ceza hukuku hocası olmasına rağmen anayasa tartışmaları sürecinde ekranlarda en fazla görünen isimdi. Dün çıkan kayıtlarda ismi geçiyor. Kendisi de görüşmeyi, "benim davam, görüştüm, görüşürüm" sözleriyle doğruluyor. Şen'in kabul etmesiyle konu, internetteki kayıtların dışına çıkıyor. Aslında bu ikrar hukuka uygun elde edilmiş delil olarak işlem görebilir. Şen, avukatlığını yaptığı bir dosya için 11. Ceza Dairesi Başkanı Ersan Ülker'le görüşüyor. Şen; "Ben nasıl dilekçe yazayım abi." diye soruyor. Ersan Ülker'in cevabı ise şöyle: "Ya sen şeyine göre yaz, biz onu zaten şeyin, eee merak etme yani. Önceki bir bozmamız varsa, onları mutlaka biz şey yaparız." Ersan Şen, ortada hukuka aykırı bir durumun olmadığını iddia ediyor. Acaba meslek ahlakına aykırı bir durum yok mu? "Sen yaz önceki bozmamız varsa mutlaka biz şey yaparız" cümlesi ihsas-ı reyin daniskası değil mi? Bütün avukatlara böyle haklar tanınıyor mu? Daire başkanları 'Abi dilekçeyi nasıl yazayım, kaç sayfa olsun?'a varıncaya herkese danışmanlık hizmeti veriyorlar mı?
Ersan Ülker, Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner'i dava dosyasının aslını görmeden, davaları birleştirip tahliyesine karar veren mahkemenin başkanı. Mahkeme diyorum, zira bu işlemi yaparken, birinci sınıf savcıyı göreviyle ilgili bir işlemden dolayı yargılayan ilk derece mahkeme konumundaydı. Eşiti olan Erzurum Ağır Ceza Mahkemesi'nin elinden zorla davayı alarak önce birleştirme sonra tahliye vermişti. Duruşma sırasında mahkemelerde eşine az rastlanır hadiseler yaşanmıştı. Cihaner, alkışlar ve sloganlar eşliğinde salona girmiş ve Mahkeme Başkanı Ülker, kendisine ilk ismiyle 'İlhan' diye hitap etmişti. Halkın Kurtuluşu Örgütü, Yargıtay bahçesini eylem alanına çevirmiş, 'Cihaner bizim onurumuzdur' sloganları atmıştı. Başkan Ülker'in yaptığı gafları düzeltmek de sanık avukatlarına düşmüştü.
Başkan Ülker, sanıklarla ilgili, "Sanıkların hazır oldukları anlaşılmış ise de, henüz birleştirme kararı kesinleşmediğinden bu sanıklara bu aşamada söz hakkı verilmesine gerek olmadığı anlaşıldığından" cümlesini tutanağa yazdırmıştı. Araya giren sanık avukatlarından Sadullah Kara, Başkan Ülker'in itiraf gibi ifadelerini geri almasını istemişti: "Böyle bir karar, daha önce verilen tahliye kararını tartışmalı hale getirir." Hatasını anlayan 11. Ceza Dairesi Başkanı Ersan Ülker, kâtibe "O cümleyi silelim" diyerek, söz konusu cümleyi sildirmişti.
11. Ceza Dairesi'nde yaşanacaklar günler öncesinde yine ses kayıtlarına dayandırılarak haber verilmişti. Söylenenler tıpatıp aynıyla gerçekleşince, ses kayıtlarını 'hukuksuz bunlar' deyip geçme lüksümüz kalmadı. Ellerimizi kavuşturup yeni kayıtlarda ileri sürülenlerin de gerçekleşmesini mi bekleyeceğiz? Yargıtay camiası, üç beş kişinin kurumu ve hukuku yerle bir etmesine seyirci mi kalacak? Ve en önemlisi, millet yargı sistemine nasıl güvenecek? Ben de Başkan Ülker'i arayıp "ceza almayacağım şekilde bu yazıyı nasıl yazabilirim" diye sorsaydım cevap alabilir miydim? Neyse bir dahaki sefere şansımı deneyim, belki olur!.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT