“Abdulhamit’i indiren” İttihatçılar pardon Ülkücüler Erdoğan’ı da indirecekmiş!
Selçuk Özdağ'a saldıran çetenin başındaki ismin “Erdoğan’ı biz indireceğiz!” sözü meseleyi Özdağ’a saldırı meselesi olmaktan çıkarmıştır. Ülkücü Abdurrahman Gülseren portresi aslında bir anlamda MHP’nin gerçek yüzünü temsil etmektedir.
Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ ve Yeniçağ gazetesi yazarı Orhan Uğurluoğlu’na saldıran çetenin içerisindeki Abdurrahman Gülseren ismi etrafında iki gündür az sayıda medya organında dönen bir tartışma var.
Gülseren’in Ülkücü kimliğinin açığa çıkması MHP’yi gerdi. Bu durum karşısında son derece gerildiği anlaşılan parti teşkilatı adeti olduğu üzere bu sıkışmışlığı şimdilik olayı sıradanlaştırarak münferitleştirme ve kendisine yönelik taarruzları tehdit, tahfif ve tahkir taktiğiyle savma eğilimi gösteriyor.
Şüphesiz iktidarın ve yakını medyanın saldırı hadisesi ve bu olayda ismi geçen Abdurrahman Gülseren’in peşine düşmemesi de MHP’yi müthiş rahatlatmış olmalı. Ha keza İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun da aynen MHP yetkilileri gibi olayı basite indirgeyici ve münferit bir vakaymış gibi göstermeye mebni yorumlarının da MHP’yi son derece rahatlattığı anlaşılıyor.
Mızrak Çuvala Sığmıyor!
Hâlbuki ne bu saldırı olayı öyle lanse edildiği gibi sıradan münferit bir vaka ve ne de Abdurrahman Gülseren MHP’den ayrı bağımsız ele alınacak bir isim değil. MHP yetkilileri ve İçişleri Bakanı Soylu ısrarla saldırganları MHP’den ayrıştırmaya ve saldırıyı plansız bir tepkinin tezahürü gibi göstermeye çalışsa da Abdurrahman Gülseren ismi ve bu icraatı aslında MHP’nin maskesini düşürecek niteliktedir.
MHP 15 Temmuz sonrası oluşan şartlardan istifade ederek iktidar partisiyle sorunlarını paranteze almış, oportünist kaygılarla müttefiklik maskesi takınmış bir hareket. Ve bunu da “vatan-millet sevdası” olarak nitelendiriyor, “devletin bekası” için mecburen girilmiş bir yol olduğunu ileri sürüyor. Doğrusu iktidar da bu “fedakarlığın” karşılığını son derece cömertçe verdi/veriyor. MHP bu durumdan çok memnun ki “Erdoğan’ı yedirmeyiz” yaklaşımını 15 Temmuz’u müteakip partinin resmi politikası olarak lanse etmeye son derece özen gösterdi/gösteriyor, mevcut statüsünün bekasını iktidarın bekasında görüyor. Ama gel gör ki mızrak çuvala sığmıyor. Tek bir örnek takınılmış o sahte maskeyi alaşağı etmeye yetiyor. Abdurrahman Gülseren’in çok değil, daha geçtiğimiz Ekim ayında sarf ettiği anlaşılan “Abdulhamit’i biz indirdik, 3. Abdulhamit olan Erdoğan’ı da biz indireceğiz!” sözü şap diye gündeme oturuyor.
“Besle Kargayı Oysun Gözünü” misali
Evet, Selçuk Özdağ'a saldıran Ülkücü Abdurrahman Gülseren’in yakın bir zamanda sarf ettiği ortaya çıkan“Erdoğan günümüzün 3. Abdülhamit’i. 2. Abdülhamit’i biz indirdik, üçüncüsünü de biz indireceğiz inşallah!” sözü tam olarak “besle kargayı oysun gözünü” deyimini çağrıştırıyor. Dikkatinizi çekerim; bu söz, öyle üzerinden yıllar geçmiş, ittifaktan önceki dönemlerde sarf edilmiş bir söz değil. Çok değil, 3 ay kadar önce, 14 Ekim 2020 tarihli İttihat Terakki’yi ve Enver Paşa’yı yücelten, Kemalizm’i ve de İslamcılığı temel tehdit olarak lanse eden ve Ülkücülüğün İttihatçılık ile meczedildiği bir programda dillendirilmiş bir söylem.
Bu söz ve söylemin Abdurrahman Gülseren ile sınırlı olduğunu, teşkilatı bağlamadığını kim söyleyebilir? MHP/Ülkücü zihniyet zaten kendini İttihat Terakki’ye refere etmiyor mu? Enver Paşa’yı partinin sembolik başbuğu olarak gören sadece Abdurrahman Gülseren mi? Hiç değil. Nitekim Gülseren’in kimlik ve teşkilattaki konumuyla alakalı ortaya çıkan bilgiler de bunun kendisiyle sınırlı olmadığının göstergesi.
Dolayısıyla mesele salt aralarında Abdurrahman Gülseren’in de olduğu Ülkücü bir çetenin bir siyasetçi ve gazeteciyi darp etmesinden çıkıp MHP’nin özünde AK Parti’ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bakış açısı meselesi olmuştur. Mızrak artık çuvala sığmaz olmuştur. MHP’nin sakladığı asıl yüzü burada en yalın haliyle bir kez daha ortaya çıkmıştır ki herkesten önce AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan bununla yüzleşmek, kendisine hiçbir faydası olmayan sözüm ona ittifakı gözden geçirmek ve beslediği karga gözünü oymadan tedbirini almak durumundadır.
Selçuk Özdağ’a saldıran, “Erdoğan’ı biz indireceğiz!” diyen Abdurrahman Gülseren MHP’nin nesi olur?
Anlaşılan Abdurrahman Gülseren ismi MHP’yi ve Ülkü Ocaklarını fena halde zora sokacak bir yük olacak. Bugün iktidarın ve hakim medyanın ittifakın hayrına alttan alıcı, görmezlikten gelici tutumu bunu belki bir süre erteleyebilir ama eninde sonunda bu top dönüp dolaşıp MHP’nin ve de AK Parti’nin önüne düşecektir.
Abdurrahman Gülseren, birilerinin lanse ettiği gibi MHP ve kendisine bağlı Ülkü Ocakları teşkilatında öyle etkisiz bir isim değil. Tam tersine Ankara özelinde teşkilatın tam göbeğinde olan, son derece stratejik pozisyonlarda rol almış bir şahıs.
Selçuk Özdağ saldırısı ve sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik tehdit videosuyla gündeme gelen Abdurrahman Gülseren, tam bir Enver Paşa ve İttihat-Terakki hayranı.
Öğrencisi olduğu DTCF’de teşkilatın ilgili biriminin de başında olduğu belirtilen Gülseren’in arkadaşlarıyla birlikte 2018 yılında aynı üniversitedeki iki ismi darp ettiği belirtiliyor. Söz konusu saldırıya maruz kalan kişilerin şikayetçi olmalarına rağmen aralarında Gülseren’in de bulunduğu grup hakkında dava açılamadığı kaydediliyor.
Abdurrahman Gülseren’in adının karıştığı bir diğer olay da 10 Ekim Ankara Garı saldırısı. Hatırlanacağı üzere 10 Ekim 2015 günü Ankara Tren Garı önünde eş zamanlı gerçekleştirilen vahşi saldırı sonucunda 103 kişi yaşamını yitirmişti. Abdurrahman Gülseren’in Türkiye’de gerçekleşmiş en kanlı intihar saldırısı olarak kabul edilen bu katliamın 2019’daki yıldönümünde Twitter’da açılan bir hashtagı etiketleyerek “…kınıyorum; daha iyisi olabilirdi:)” diye son derece kışkırtıcı ve katliamı destekleyici bir paylaşımda bulunduğu görülüyor. Gülseren hakkında bu nedenle “IŞİD propagandası yapmaktan” dava açıldığı ve bunun halen sürdüğü belirtiliyor.
Gülseren'in mahlas olarak "Eşref Sencer" ismini Twitter hesabında tercih etmesi de İttihat Terakki hayranlığının boyutunu göstermesi açısından manidar. Gerçi bu paylaşımından ötürü mahkemelik olması üzerine hem hesabı ve hem de twiti kaldırmış ancak "Eşref Sencer"lik misyonuna Terakki Mecmua dergisinde devam ettiği ve de Selçuk Özdağ saldırısıyla pratize ettiği anlaşılıyor. Çerkez kökenli Kuşçubaşı Eşref (Eşref Sencer Kuşçubaşı 1873-1964) ,Teşkilat-ı Mahsusa'nın ajanı ve tetikçilerinden biri olarak biliniyor.
Abdurrahman Gülseren’in Ankara’daki teşkilatta üstlendiği en önemli rollerden birinin de medya-eğitim-kültür politikaları alanında olduğu anlaşılıyor. Abdurrahman Gülseren, teşkilatla bağlantılı Ankara merkezli İttihat Terakki ve Enver Paşa’nın misyonunu yaymayı kendisine temel gaye olarak belirleyen Terakki Mecmua dergisinin imtiyaz sahibi ve baş yazarı. Yakın Türkiye siyasi tarihi alanında inceleme ve yorum yazılarına yer verilen Terakki Mecmua dergisinin hemen her sayısında İttihat Terakki ve onunla bağlantılı kişi ve oluşumlar gündem edilmekte. Kemalizm ve İslamcılığın hem İttihat Terakki döneminde hem de bugünün Türkiyesinde temel tehdit unsuru olarak gösterildiği dergide, ağırlıklı olarak İT’in eğitim, siyaset, teşkilatlanma ve Türk dünyası politikalarının güncellenmesinin önemine dikkat çekiliyor. Sosyal medyayı da bu bağlamda son derece aktif olarak kullandığı gözlemlenen derginin eğitim ve propaganda amacıyla birçok program da gerçekleştirdiği anlaşılıyor. Zaten Abdurrahman Gülseren’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “onu da biz indireceğiz” diye tehdit ettiği video da pandemi sürecinde İnstagram üzerinden gerçekleştirilmiş bir online programdan[1].
12 Ekim 2020 günü İnstagram üzerinden “Terakki Mecmua Sohbetleri 3 (İttihatçılık ve Güncel Konular üzerine)” başlığıyla gerçekleştirilen bu online programda Abdurrahman Gülseren Cumhurbaşkanı Erdoğan ile alakalı “Erdoğan günümüzün 3. Abdülhamit’i. 2. Abdülhamit’i biz indirdik, üçüncüsünü de biz indireceğiz inşallah!” ifadelerini kullanıyor. Sunucunun muhtemelen MHP’nin AK Parti ile ittifakı tehlikeye sokacağı endişesiyle yüzünün buruşması üzerine kırdığı potu fark eden Gülseren’in bocaladığı ve “Bu işin esprisi tabii” diyerek durumu toparlayayım derken sonunda “Erdoğan Abdülhamit'i rehber alan bir adam, biz de Erdoğan'a karşı İttihatçıları rehber alan bir adamız” diyerek programın final vuruşunu yaptığı görülüyor.[2]
Abdurrahman Gülseren’in İttihat Terakki hayranlığı Ülkücü zihniyetin tipik tezahürlerinden. Tarih-toplum ve sistem değerlendirmesinde İttihat Terakki ve Enver Paşa’yı merkeze alarak karşılaştırmalara gidiyor ve bugünle kıyaslar yaparak çıkarsamalarda bulunuyor. Nitekim Erdoğan ile ilgili sarf ettiği sözler de Abdulhamid değerlendirmesinin üzerine geliyor.
Öte yandan Abdurrahman Gülseren'in İttihat Terakki özentisi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alan sözlerinin yanı sıra yazdığı bir şiirde de görülüyor. Gülseren’in imtiyaz sahibi ve başyazarı olduğu Terakki Mecmua dergisinde yayımlanan “Başbuğ Enver Paşa” şiiri MHP’ye yakın Bengütürk TV’de yayımlanan bir programda sunucu tarafından okunmuştur.[3]
DTCF merkezli gençlik teşkilatındaki etkinliği, Ülkücülerin İttihat Mecmua dergisindeki pozisyonu ve ek olarak Bengütürk TV’de karşılık bulacak kadar geniş bir üne sahip oluşu Gülseren'in MHP/Ülkü Ocakları ile alakası olmadığı tezini de, Selçuk Özdağ'a yönelik saldırısının "plansız tepki" olduğu iddiasını da boşa çıkarıyor. Teşkilatta bu derece etkin konumda olan bir şahsın örgüt iç disiplini ve denetiminden bu derece bağımsız fevri bir eylemde bulunacağını söylemek ne derece mantıklı olur? Kaldı ki bu konumu dikkate alındığında söz konusu şahsın ifade tutanağına yansıyan "İş arıyorduk, yolumuz oraya düştü" mealindeki ifadesini de tartışılır hale getiriyor. Teşkilatta üstüne aldığı yükün ağırlığına bakılırsa Gülseren'in çok da "boş" biri olmadığı anlaşılıyor. Nitekim Ülkü Ocakları Orta Öğretim Birim Başkanlığına getirilmesi de bunu daha da pekiştiriyor.
Son olarak Ankara Ülkü Ocakları’nın Abdurrahman Gülseren’e Aralık 2020’de Orta Öğretim Birim Başkanlığı görevi verdiğinin ortaya çıktığını belirtelim. Teşkilatın Twitter hesabı @ankocakoob bu görevlendirmeyi bizatihi “Ankara Ülkü Ocakları Orta Öğretim Birim Başkanlığına, İl Başkanımız Sayın Abdullah Yüksel Beyefendinin takdirleri ile Abdurrahman Gülseren atanmıştır.” twitiyle duyurdu ancak muhtemelen Gülseren’in gözaltına alınmasından sonra ortaya çıkan bu tablonun ağırlığı altında ezilerek twiti kaldırdı. Nitekim teşkilatın kurumsal hesabı hala aktif ama bahsedilen twit silinmiş görünüyor. Aynı hesaptan yayımlanan bir twit dizisinde Ülkücülüğe dizilen övgüler ve onun "kutsiyeti"ne leke bulaştırmaya yeltenmekle suçlananlara yönelik sıralanan hakaret ve tehditler de aslında teşkilatın bu durumdan ötürü son derece öfke dolu olduğunun tezahürü.
Sonuç olarak;
Bu silinmiş twit örneğinde de görüldüğü üzere Ankara Ülkü Ocakları bu yükün altında ezilmiş anlaşılan. Genel anlamda MHP/Ülkü Ocakları camiası bu yükün altından kalkabilecek mi sorusu bu bağlamda önemli. Şimdilik hükümetin ve hakim medyanın alttan alıcı, görmezlikten gelici tutumundan da aldığı destekle alışık olunduğu üzere meseleyi sulandırmayı başardığı görünüyor ancak uzun vadede Abdurrahman Gülseren portresinin bir şekilde MHP’yi zora sokacak biçimde gündeme geleceğini öngörmek mümkün. Bununla birlikte gerek muhalif görülen kişi-oluşumlara saldırganlık gerekse de Sultan Abdulhamid ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yaklaşım bağlamında Abdurrahman Gülseren portresinin aslında İttihatçılıktan beslenen Ülkücü/MHP zihniyetinin özünü yansıttığını sanırım hatırlatmaya gerek yok.
İttihatçılık demek ise komitacılık demektir, çetecilik demektir. Ama diğer birçokları gibi Abdurrahman Gülseren’in de düştüğü bir yanılgı var. O da şu ki; Kemalizm İttihatçılıktan ayrı bir şey değildir. İttihatçılığın biri Kemalist, biri de Enverist iki ayrı ana damarı bulunmaktadır. Ama kendilerine muhalif gördükleri gazetecileri vurmak, matbaaları basmak her iki çizgisiyle de totalde İttihatçıların en iyi bildiği işlerdir.
Bu bağlamda zaten Ankara özelinde MHP/Ülkü Ocakları’nın gençlik, teşkilatlanma, medya ve eğitim alanlarında aktif olduğu anlaşılan Abdurrahman Gülseren’in iyi derecede tipik bir İttihatçı olduğu ve Selçuk Özdağ ile Orhan Uğurluoğlu’na yönelik saldırısında İttihatçıların komitacılık, çetecilik sünnetine sonuna kadar bağlı olduğunu ispatlamıştır. Ama eyleminin sorumluluğunu üstlenme noktasında ne onun ne de MHP/Ülkü Ocakları’nın İttihat Terakki ve Enver Paşa kadar yürekli olmadıkları da ortada. Hem saldırıyorlar hem de cesaret edip de gerçek niyetlerini ortaya koyamıyorlar. “İş arıyorduk. Oradan geçerken rastladık ve birkaç soru soralım dedik." diyorlar ama soru değil, Özdağ'ı düpedüz tahrik etmeye mebni sıkıştırdıkları ifade tutanaklarına yansıyor. “Elimizde taş sopa yoktu” diyorlar ama tam tersi ortaya çıkıyor... Dolayısıyla o övüp yücelttikleri, mirasını bugüne taşımayı misyon edindikleri İttihat Terakki ve Enver Paşa tutkusu bir yana ne kadar ödlek olduklarını, 2-3 yıllık bir cezayla yargılanmayı göze alamayacak kadar davalarına sadakat gösteremediklerini ortaya koyuyorlar.
[1] Terakki Mecmua dergisinin içerik ve etkinliklerine şu hesapları üzerinden ulaşılabilir: https://www.instagram.com/tv/CGQdkJMFBcf/ , https://www.facebook.com/terakkimecmuasi/?ref=page_internal , https://www.youtube.com/channel/UCAwFRt9SqJ9bnLbSmUZkxhQ ,
[2] Programın tam videosu: https://www.instagram.com/tv/CGQdkJMFBcf/
YAZIYA YORUM KAT