ABD'nin PYD/PKK'ya İlgisinin Tek Gerekçesi IŞİD mi?
Akif Emre, PYD/PKK'ya yaklaşım bağlamında ABD’nin Ortadoğu politikasını mercek altına aldığı yazısında, başkanların değişmesiyle ABD’de bazı şeylerin değişemeyeceğini belirtiyor ve “Amerikan pragmatizmi her ilkenin üzerindedir.” diyor.
Akif Emre’nin bugünkü Yeni Şafak’ta (11.05.17) yayınlanan konuyla ilgili yazısı şöyle:
Özgürleştirici Efendi Modeli
Amerika'nın Ortadoğu'ya yönelik genel politikası varsa eğer, bu stratejinin Obama yahut Trump iktidarıyla değişmeyeceğini tespit etmek gerekiyor. Uygulamada farklılıklar olsa bile temel çizgide önemli bir değişimin olacağı beklentisine girmemek gerekir.
Obama döneminin özellikle PKK uzantısı unsurlara destek veren politikalarının Trump yönetimi ile değişeceği beklentisi bu açıdan büyük yanılgıydı.
Uzun süreden beri kendini belli eden Ortadoğu politikasında Kürt faktörünün ağırlıklı bir yere sahip olduğunu bölgeye yönelik analiz, rapor ve gayriresmi söylemde dillendirilmişti. Bunun anlamı, büyük ölçüde Osmanlı sonrası Ortadoğuyu belirleyen İngilizlerin kurduğu denklemin revize edileceğidir.
Bu nedenle Suriye'de PKK uzantısı yapıya verilen destek taktiksel anlamda IŞİD için kullanışlı olmasıyla sınırlı kalmayacaktı. Özellikle ABD'nin Suriye ve Irak denkleminin Kürt unsurlara göre yeniden dizayn etme planı göz ardı edilerek Türkiye'ye rağmen yapılan işbirliği açıklanamaz.
IŞİD tehlikesinin yeni dengelerin oluşumunda meşrulaştırıcı işlev görmesi bir yana yeni dönem için bir manivela olarak kullanıldığı başından belliydi.
Türkiye'de meseleyle ilgilenenlerin süreci taktiksel hamlelerle ibaret görmesi, denklemin stratejik boyutunun yanısıra bölgede gerçekleştirilen toplum mühendisliğini gözardı etmelerine enden oldu..
PKK ve uzantıları üzerinde gerçekleştirilen operasyon bölgenin sadece siyasal anlamda dizaynını değil aynı zamanda uygulamaya konan toplum mühendisliği ile dönüşümünü de içermektedir. Bunu açmak gerekirse; Büyük Ortadoğu Projesinin Bush yönetiminin bir fantezisi olarak görüp unutanlar hem Türkiye'deki gelişmeler hem iş tuttuğu bölgesel aktörler açısından uzun soluklu proje olarak devam ettiğini fark etmemiş görünüyor.
Hem siyasal hem de toplumsal dizayn açısından kullanışlı unsur olarak sahaya sürülen seküler Kürtçü hareketlere bir 'özgürlük hareketi' olarak alan açılmasının batılı çevrelerde nasıl bir coşkuyla karşılandığını hatırlıyoruz. Daha önce altını çizdiğimiz gibi IŞİD'in etkinliği ve eylemleriyle, ideolojisi ne olursa olsun çizdiği imaj çok daha önemli, İŞİD, rakibi aktörler gibi, kendi başına bir aktör olmaktan çok onun üzerinde yürütülen büyük projenin ikna edici, meşrulaştırıcı bir aracından ibarettir.
IŞİD bir sonraki stratejik hamle ve bölgeye yönelik bir tür toplum mühendisliği için nasıl araçsal gerekçe oluşturuyor ve işlevsel ise, ona karşı savaşmak için ısrarla öne çıkartılan, legalize edilen seküler Kürt/çü hareketler de kullanışlı unsurdan öteye işlev görmeyecek.
Bu bağlamda, Suriye özelinde öne çıkarılan örgütsel yapı ile Irak'taki görece daha muhafazakar ve geleneksel siyasetin Amerikan sempatizanlığı, uzun vadeli toplumsal dönüşüm planı ile örtüşmediği söylenemez. Kimi unsurlarıyla Türk solunun PKK etki alanında muhalefet yapmaları sadece devrimci nostaljiden kaynaklanmıyor. Aynı zamanda nüfuz edemedikleri, taban bulamadıkları Müslüman bir halk adına dönüştürücü dinamik olarak gördükleri için bu tercihi yapıyorlar.
Bunca iç içe geçen etkileşimin en somut tezahürleri, Amerikan severliğin bu topraklarda belli toplumsal eksen ve siyasal erk üzerinde kalıcı iz bırakmasıdır. Bunun hem tarihsel hem güncel örnekleri mevcut. Mesela Osmanlı'ya karşı 'köle bir halkın özgürlük savaşı'nı verdiği tezi ile desteklenen Arap aşiretlerinden ortaya çıkan, geleneksel Arap kültür ve yapısına yabancı şeyhliklerin hepsinde İngiliz severlik hakimdir. Amerika'nın küresel gücü ne olursa olsun petrol zengini şeyhliklerde İngiliz siyasi etkisi çok derindir. Soğuk Savaş sonrası Yugoslavya'nın dağılmasını destekleyen, iç savaşı adeta körükleyen Avrupa ve Amerikan siyaseti benzer sonucu devşirecektir. Kosova'da, Makedonya'da azınlık olarak ezilen Arnavutlar için kurtarıcı misyona soyunan siyasi aktör olmalarını sağlayan Amerika için adeta Amerikan sever bir etnik kitle ortaya çıkmıştır. Balkanların Müslüman Arnavut halkını temsilen Kosova'da, Makedonya'da seküler milliyetçi yapılar öne çıkarılmış, Bosna'da laik partilerin önü ısrarla açılmış, Arnavutluk'ta sekter ayrışma dini özgürlük adına pompalanmıştır. Kısa vadede kazançlı çıkan ve bunu özgürlük adına kabullenen etnik ve sekter azınlıklar için Amerikan bayrağı her değerin üstünde itibar görecektir.
İran-Irak Savaşı'ndan başlayıp Birinci ve İkinci Körfez savaşlarıyla devam eden süreçte milyonlarca insanın hayatına mal olan kirli stratejileri uygulamasına rağmen Amerika'nın “özgürleştirici efendi” muamelesi görmesi nasıl mümkün olabilirdi? Amerikan pragmatizmi her ilkenin üzerindedir.
HABERE YORUM KAT