ABD’deki başkanlık seçimleri üzerine...
ABD’de bugün yapılacak olan başkanlık seçimlerinde oldukça hararetli geçen günlerin ardından sona gelindi.
Siyahi George Floyd’un boğazlanarak öldürülmesi ve salgın sürecinin kesif bir şekilde devam etmesi, bu iki önemli mevzu öncesinde oylarını eyaletlere göre ya sabit tutmayı ya da genel ölçekte artırmayı başaran Donald Trump’ı zor bir sürece sürüklemiş durumda. Süreci değerlendirmeye geçemeden önce Trump ve Biden’ın partilerini kısaca tanıyalım:
Trump’ın partisi olan Cumhuriyetçi Parti’nin sembolü Fil’dir. Cumhuriyetçi Parti temel olarak muhafazakâr bir çizgi izler ve ağırlıkla ABD’li Hristiyan dindarların destek verdiği bir partidir. Biden’in partisi olan Demokrat Parti’nin sembolü ise Eşek’tir. Demokrat Parti’nin temel çizgisi sol-sosyalist, liberalizm üzerinedir. Bu iki parti isimlerine ve temel çizgilerine bakıldığında Türkiye’deki iktidar ve ana muhalefet partileri ile çaprazlama benzerlik kurulması mümkündür.
Kararsızlarda ciddi bir kayma yaşanmazsa, Demokratların uzun zamandır iddia ettiği üzere Rusya’nın veya Çin’in seçimlere müdahalesi olmazsa, Trump’ da oyları ne yapıp edip kendi hanesine yazdıramazsa seçimi Joe Biden kazanacak gibi duruyor. Amerika’nın en çok okunan gazetelerinden birisi olan USA TODAY ve aynı zamanda The Guardian’ın yayınladığı anketler de bu sonucu doğrular niteliktedir.
Ulusal bazda Joe Biden %9’luk bir farkla uzun zamandır seçim anketlerine göre liderliği önde götürüyor. Fakat eyalet bazlı ne olacağını son gün aksiyonları daha belirgin kılabiliyor ABD’de. Zira ABD’de başkanın seçilmesi eyaletlerdeki delege sayısına bağlı. Yani ulusal nezde daha fazla oyu almış olmanız size başkanlık koltuğunu getirmeyebilir. Nitekim 2016’da Demokrat Parti adayı Hillary Clinton’ın ülke genelinde aldığı oy daha fazla olmasına rağmen eyaletlerin kendilerine özgü delege sayısında Trump’ın gerisine düşmüştü ve seçimi kaybetmişti. Aşağıda eyaletlerin kaç delege ile temsil edildiğini görebilirsiniz.
ABD’deki eyaletlere göre delege sayıları (electoral college votes) ve bir önceki seçim sonucu (Kaynak: National Archives and Records Administration, New York Times)
Böylece adayın başkan seçilebilmesi için 538 delegenin 270’ni elde etmesi gerekiyor. Bu anlamda Trump’ın bir önceki seçimde kıl payı kazandığı Pennsylvania (0,4 puan farkla), Wisconsin ve Michigan (0,7 puan farkla) eyaletleri ve buna ilave olarak mevcut anketlerde daha ziyade Biden’ın önde olduğu fakat bir önceki seçimlerde Trump’ın kazandığı Florida, Michigan ve North Carolina gibi eyaletler seçimin kazananının belirlenmesi anlamında önemli rol oynaya devam ediyor.
Gergin geçen günler sonrasında ABD seçimleri nihayet son bulacak. Fakat bu seçimler hem hala devam etmekte olan salgın ki günlük vaka-ölüm sayısı en fazla olan ülkelerin başında ABD geliyor e hunharca öldürülen George Floyd sonrası ülke genelinde başlayan şiddet içerikli protestoların gölgesinde gerçekleşecek. Öyle ki mağazalar, bankalar ve birçok iş yeri seçim sonrası protestoların daha da şiddetleneceği endişesi ile yağma vs. olaylara karşı önlem alıyor. Binaların giriş kapıları ve dış camları güvenlik maksadıyla tahta plakalarla kapatılıyor.
Genel ölçekte Trump yönetiminin dört yıllık süreci değerlendirildiğinde kendi içinde yukarıda bahsedilen iki önemli duruma kadarki sürede özellikle ekonomik olarak oldukça iyi bir çizgi yakalamış ve ülke genelindeki işsizlik oranını da epey düşürmüştü. Fakat halka da yansıyan bu ekonomik rahatlama, ülkedeki beyaz olmayan vatandaşlara karşı rutin haline gelen polis şiddeti ve Trump’ın yön saptırmak için de söylediği Çin virüsü olarak tanımladığı Kovid-19 nedeniyle akamete uğrayarak ülke genelindeki Trump’ın popülaritesini düşürmeye yetti.
Kendi zaviyemizden baktığımızda ise gerek Suriye mevzusundaki yaklaşımları ve Cumhur Başkanı Erdoğan özelinde Türkiye’ye karşı takındığı tutum dolayısı ile sinsi planların ve oyunların çoğunlukla merkezi olan Demokratların adayı Biden’ın seçilmesi Trump’a kıyasla coğrafyamız adına daha kötü sonuçlar doğurabilir. Öte yandan çok önemli bir konu daha var ki o da savaşsızlık. Trump savaş yanlısı birisi değil bu yüzden de yöntemi süresince Pentagondan sürekli olarak baskı gördü. Gerek seçim tartışmalarında gerekse de diğer basın açıklamalarında bu duruma yer vererek “siz savaş istiyorsunuz bense savaşsız ticaret politikası güdüyorum” babından değerlendirmelerde bulunmuştu. Bunu doğrulayacak şekilde aşağıda 1980’den beri ilk defa bir ABD başkanın direkt anlamda savaş başlatmadığı veya var olan savaşın ana aktörü olarak devam etmediğine dair bir kronoloji görebilirsiniz:
ABD başkanlarının yıllara göre başlattığı savaşlar veya ana aktörü olduğu herhangi bir savaş.
Son olarak Trump’ın ideallerinden birisi de Nobel Barış Ödülü’nü alma arzusu/hedefi olduğu bazı açıklamalarında da rahatlıkla anlaşılabiliyor. Dünya genelindeki arabuluculuk gayretleri de buna işaret ediyor elbette çok daha farklı parametreler de bu mevzunun içinde olmakla birlikte. Ortadoğu’daki tutumu Kudüs özelinde oldukça can sıkıcı olmasına karşın İsrail’e verdiği büyük siyasi ve stratejik destek hâlihazırda her ABD başkanının verdiği destekten çokta farklı değil.
YAZIYA YORUM KAT