ABD-Suudi ilişkilerinde ‘İhvanofobi’ etkisi ve ‘değişim’ beklentileri
ABD'de Biden yönetiminin bu hafta içinde attığı adımlar bir kez daha Trump idaresinin Ortadoğu politikalarının sürdürülmeyeceği şeklinde yorumlandı. Beyaz Saray Basın Sözcüsü Jen Psaki’nin, Biden'ın ABD'nin kilit müttefiklerinden biri olan Suudi Arabistan'la ilişkilerini "yeniden gözden geçirme niyeti olduğu" sözü de bu değişimin göstergesi olarak değerlendirildi.
Trump; damadı ve danışmanı Jared Kushner aracılığıyla Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'la yakın kişisel bir ilişki geliştirmiş ve ülkesinin ABD'den satın aldığı silahları Yemen'deki acımasız savaşta nasıl kullanacağına dair geniş bir yetki tanımıştı.
Biden’ın ise Trump’tan farklı olarak, yeni dönemde Suudi Arabistan ile ilişkilerini Muhammed bin Selman yerine 80'ine merdiven dayamış babası Kral Selman'la yürütmeyi tercih edeceği belirtiliyor.
ABD’nin Biden dönemiyle birlikte Suudi ile ilişkilerinin yeni bir dönemece gireceği yorum ve beklentisinin en önemli handikabı ise ülkede derinleşen insan hakları ihlalleri noktasında düğümleniyor. Evet, Biden yönetiminin Kaşıkçı cinayetinin oluşturduğu ağırlık altında ezilerek Prens Selman yerine doğrudan babasıyla ilişki kurma olasılığı ilk etapta bu yorumu teyit eden bir gösterge olarak yorumlanabilir ancak daha önemli soru şu: Biden yönetimi Suudi ile ilişkilerinde Trump’ın bıraktığı mirası mesela İsrail politikası, muhalif alimlere yönelik artan baskı vb. noktalarda sürdürecek mi? ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan ABD'nin dış politika önceliğinin bundan böyle hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygı olacağı açıklaması bu bağlamda nasıl yorumlanabilir? Salt bu beyana dayanarak ABD’nin Suudi Arabistan’da derinleşen insan hakları ihlallerini gündemine alacağını söylemek ne kadar tutarlı olur? Biden yönetimi Mısır’da “Trump’ın sevimli diktatörü Sisi” ile arasına mesafe koydu mu ki Suudi Arabistan ile ilişkilerinde şımarık Prens’i büsbütün gözden çıkarsın!
Biden yönetiminin Suudi idaresine İsrail ile pekiştirilen ilişkiler ve bunun Müslüman halklar arasında oluşturduğu tepki başta olmak üzere, ülke içerisinde İhvan gibi hareketler ve muhalif-ıslahatçı alimlere karşı girişilen haksızlıklar noktasında itiraz etmesi beklenemez. Aynı şekilde Suudi idaresinin en az İran kadar suçlu olduğu Yemen krizindeki rolünden ötürü Biden yönetimi tarafından yaptırıma muhatap olacağını beklemek de şimdilik beyhude bir beklenti olacaktır.
Biden döneminde ABD-Suudi ittifakında taktik düzeyde birtakım gelişmeler görmek sürpriz olmayacaktır ancak bunların ittifakın stratejik boyutu üzerinde bir etki uyandırması pek muhtemel görünmüyor.
BBC’nin konuyla ilgili yer verdiği bir haberde sıralanan taktik değişimler bu manada doğru tespitleri yansıtıyor ama ilişkinin Trump dönemini tamamen aşacağı iddiası yukarıda dikkat çekilen açılardan gerçekçi değil.
Nitekim Suudi yönetimi, daha önce Trump döneminde olduğu gibi, Biden döneminde de ABD ile ittifaka son derece bağlı ve de bağımlı olduğunu izlediği şu politikalarla ortaya koymuştur:
-ABD, Yemen'deki savaşa daha fazla destek vermeyeceğini açıkladığında Suudiler, "Peki, biz de zaten bu savaşı sonlandırmanın yolunu arıyorduk" yanıtını veriyor.
-Washington, "Katar'la arayı düzeltin" diyor, Suudiler "Halloldu" yanıtını veriyor.
-ABD Senatosu'dan Suudi Arabistan'da cezaevlerindeki kadın hakları aktivistlerinin serbest bırakılması çağrısı yapılıyor; Suudi Arabistan şartlı tahliyeyle de olsa en popüler olan kadın aktivist Loujain al Hathloul'u serbest bırakıyor. Tüm bunlarla birlikte ülkede başta İhvan olmak üzere muhalif oluşum ve alimlere karşı izlenen baskıcı politikalar ABD’nin umurunda bile değil. Çünkü İhvanofobi olgusu diğer birçok Körfez ülkesiyle olduğu gibi ABD-Suudi ilişkilerinde de merkezi önemdeki bir ortak payda hükmünde.
Öte yandan ABD-Suudi ilişkilerinin 1945’ten bu yana birçok ciddi badireye rağmen kesintiye uğramadan bugüne geldiği dikkate alınacak olursa tek başına bu durum bile ittifakta köklü bir değişim veya kırılmanın yaşanmasının çok da olası olmadığı anlamına gelmektedir.
Trump’ın gözde şımarık prenslerinden Bin Selman için Trump dönemindeki "güzel zamanlar"ın artık sona erdiği yorumu bir ölçüde tutarlı olabilir. Nitekim sadece Biden yönetimi değil birçok Batılı hükümet için Prens Selman, Kaşıkçı cinayetinden ötürü "zehir saçan ve yozlaşmış” bir kişilik olarak görülüyor ancak şu da var ki; Kral Selman'ın sağlığı artık Suudi Arabistan'ı güçlü ve aktif şekilde yönetmek için yeterince iyi değil. Yani Biden idaresinin Prens Selman’ı büsbütün gözden çıkarması da pek olası değil. Bugün ya da yarın Biden yönetimi yine kendisini Kral Selman'ın oğluyla birlikte çalışırken bulabilir.
Özetle; Biden döneminde ABD’nin Suudi Arabistan ile ilişkilerinin “eskisi” gibi olmayacağı yorumu birçok açıdan son derece abartılı. İlişkilerin tarihi seyri, stratejik boyutu, en önemlisi de İhvanofobi faktörü dikkate alındığında bunun fazlasıyla iyimser bir yorum olduğu anlaşılıyor.
4 Soruda Suudi Arabistan – Türkiye ilişkilerinde normalleşme sinyalleri
YAZIYA YORUM KAT