
ABD, Suriye'de Türkiye'yi İsrail'e tercih eder mi?
Türkiye ve İsrail'in ortak komşuları arasındaki savaş alanı teorik olmaktan çok uzak. Bu, özellikle Ankara'nın mücadele etmesi gereken jeopolitik bir gerçeklik.
Muhammed Hüseyin'in MEMO’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.
ABD Başkanı Donald Trump bu ayın başlarında Beyaz Saray'da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya gelirken, İsrail lideri gözle görülür bir şekilde rahatsız ve hoşnutsuz görünüyordu ve Trump Suriye'de İsrail ile Türkiye arasında artan rekabetle ilgili görüşlerini dile getirirken heyetiyle bakışıp duruyordu. Son birkaç ay içinde Netanyahu'nun bu bakışı ikinci kez sergiliyordu; ilki Trump'ın Amerika'nın Gazze Şeridi'ni “ele geçirmesi” önerisini açıklayarak onu şaşkına çevirdiği zamandı. Bu kez İsrail başbakanının açık bir hayal kırıklığı sergilemesinin geçerli bir sebebi vardı.
Yönetiminin Türkiye'nin Suriye'deki rolüne yönelik tutumuyla ilgili bir soruyu yanıtlayan Trump, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la olan “harika ilişkilerini” övdü ve Erdoğan'ın “sert bir adam, çok zeki olduğunu ve geçen yıl 8 Aralık'ta Esed rejiminin devrilmesinde Suriyeli muhaliflere yardım ederek kimsenin yapamadığı bir şeyi yaptığını” söyledi.
Trump daha sonra yanında oturan Netanyahu'ya döndü ve Ankara ile Tel Aviv arasında Suriye'de artan rekabet konusuna değinerek İsrail başbakanına "Türkiye ile bir sorununuz varsa, bunu gerçekten çözebileceğinizi düşünüyorum. Biliyorsunuz, Türkiye ile ve liderleriyle çok çok iyi bir ilişkim var ve bunu çözebileceğimizi düşünüyorum. Umarım bu bir sorun olmaz. Sorun olacağını sanmıyorum."
ABD Başkanı sözlerine “Türkiye ile yaşadığınız her türlü sorunu çözebileceğimi düşünüyorum” diyerek devam etti ve İsrail liderine “makul ol” dedi. Makul olmak zorundayız."
Geçtiğimiz dört ay boyunca Suriye, Esed döneminde olduğundan çok daha sık bir şekilde İsrail tarafından bombalandı. Bu saldırıların ilk ayı, görünüşe göre Suriye'nin askeri kabiliyetlerini yok etmek ve İsrail yönetimi ve Batı'daki birçok müttefiki tarafından “İslamcı” olarak nitelendirilen yeni Suriye güçlerinin eline silah geçmesini engellemek için yapılmıştı ancak o zamandan bu yana hava saldırıları daha da arttı.
Bu ay İsrail nihayet pek çok kişinin zaten bildiği bir şeyi itiraf etti: Suriye'deki Türk nüfuzundan ve güçlerinin varlığından korkuyor ve Ankara'yı yanı başındaki en büyük tehdit olarak görüyor.
Kan News'in aktardığı üst düzey bir İsrailli yetkiliye göre, Suriye'deki son hava saldırıları Humus vilayetindeki T4 hava üssünü, Türkiye-Suriye savunma anlaşmasının bir parçası olabilecek potansiyel bir tesis olarak değerlendiren Türk askeri yetkililerinin ziyaretinin ardından imha etti. İsrailli yetkili bu hamlenin Türkiye'nin Suriye'de hava ve deniz üsleri kurmasını engellemek amacıyla yapıldığını ve Ankara'nın bu üslere girmesi halinde Tel Aviv'in uygulayacağı bir kırmızı çizgi olduğunu söyledi.
Türkiye'nin Suriye'deki potansiyel askeri kabiliyetlerine karşı doğrudan harekete geçmenin yanı sıra İsrail, Türk kuvvetlerinin ülkede ve daha geniş bölgede sahip olabileceği herhangi bir avantajı ortadan kaldırmak için diplomatik cephede de çalışıyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Türkiye'ye olası bir F-35 savaş uçağı satışına karşı ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio nezdinde lobi yapma çabaları bunun bir göstergesi.
Ankara elbette bu sabotaja karşı çıkıyor ve Trump yönetiminin Türkiye'ye yönelik yaptırımları kaldırması ve F-35 programına yeniden kabul etmesi halinde ABD'den 20 milyon dolar değerinde mühimmat, elektronik parça satın almayı teklif ediyor.
Türkiye ve İsrail'in ortak komşuları arasındaki savaş alanı teorik olmaktan çok uzak. Bu, özellikle Ankara'nın mücadele etmesi gereken jeopolitik bir gerçeklik.
Her iki devlet de şimdiye kadar çatışma istemedikleri konusunda ısrarcı oldular, ancak Tel Aviv kesinlikle daha agresif davranırken, Ankara'nın Suriye'de böyle bir vekaleten yüzleşme arayışında olduğuna dair henüz bir işaret yok.
Ve bu dinamik muhtemelen ABD Başkanı Trump tarafından bile görülüyor. Netanyahu ile yaptığı görüşme, iki lider arasında önemli anlaşmazlıklar olduğu ve Trump'ın Netanyahu ile ilişkisinin yavaş ama emin adımlarla kötüleştiği görüşüne daha fazla itibar kazandırmış görünüyor.
Trump'ın yakın çevresinde danışman sıfatıyla bulunanlar, Başkan'ın Netanyahu ve İsrail hükümetinin diplomatik ve askeri cephelerde esnek davranma konusundaki isteksizliği karşısında giderek daha fazla hayal kırıklığına uğradığını biliyor. Hatta Trump'ın Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas'ı İsrail liderliğine tercih ettiği söyleniyor.
Dolayısıyla Trump'ın İsrail ile ilişkisinin, İsrail yanlısı lobinin Trump'ın seçim kampanyasına verdiği desteğe dayanan bir gereklilik olduğu bildiriliyor.
Buna karşılık ABD Başkanı'nın Türk mevkidaşı Erdoğan'la ilişkilerinin gelişmekte olduğu ve ikilinin önümüzdeki haftalarda bir araya gelmeyi planladıkları bildiriliyor. Bu sadece samimi görüşmelerinin ve güçlü liderler olarak birbirlerine duydukları saygının bir sonucu değil, aynı zamanda her iki liderin ve yönetimlerinin birbirlerini hem ikili ilişkiler hem de Orta Doğu'daki işbirlikleri açısından karşılıklı olarak faydalı olarak algılamalarının bir sonucu. Ankara ayrıca Trump'ın gümrük vergileri ve ticaret savaşları tehditleriyle dış piyasaları vurduğu sarsıntılardan da büyük ölçüde etkilenmemiş görünüyor.
Eğer Türk liderliği Suriye ve Levant'ta (kesin sınırları olmamakla birlikte, Doğu Akdeniz kıyılarını kapsayan bölgeyi ifade eder) İsrail'le olan anlaşmazlıklarını önemsiz gösterip ABD Başkanı'nın iyi niyetini kazanarak kartlarını doğru oynamaya devam ederse, Amerika'nın bölgedeki dış politikasında gerçekten de bir değişime tanık olabiliriz. Bu da Tel Aviv'in zararına olabilir.
* Muhammed Hüseyin, Uluslararası Politika mezunu ve Orta Doğu meseleleri üzerine siyasi analisttir; özellikle Körfez, İran, Suriye ve Türkiye bölgelerine ve bunların Batı dış politikasıyla ilişkilerine odaklanmaktadır.
HABERE YORUM KAT