ABD Planı ve Şii Hilali Çökerken
IŞİD’i merkeze alarak orta doğu tahlilleri yapmaya pek hevesli analist ve uzmanlar yine zevahiri kurtarmanın telaşesindeler. İslam coğrafyasında yaşanan asırlık problemleri Taliban ve el-Kaide gibi oluşumlar üzerinden tanımlamakla ne kadar isabet etmişlerse şimdilerde IŞİD üzerine girişilen çözümlemelerle o kadar isabet edeceklerdir.
Bir taraftan emperyalist işgallerin yol açtığı ağır tahribatları diğer taraftan despotik rejimlerin zorbalıkla kaim siyasetlerini görünmez kılan söylemler hiçbir derdimizin çözümüne çare olmayacak. Bu kesin.
Hem Büyük Şeytan Hem de Büyük Ortak
Afganistan, Suriye ve Irak’ı kan gölüne döndüren, milyonlarca Müslümanın iffet ve izzetini çiğneyen, askeri darbeyle Mısır’ı tekrardan zindana çeviren, Libya’da yeni bir darbe planlayanlar, Filistin’in Siyonist işgal rejiminin tasallutunda tutmak için her türlü askeri-diplomatik operasyonu meşru görenler bizden ne bekliyorlar?
Sömürgecilik ve despotizmin safında duranlar bizden şunu bekliyorlar: IŞİD tehdidine karşı ortak hareket, el Kaide’yi üreten Selefilik düşüncesinin ne büyük bir sapma ve vahşet ürettiğine dair tezler, Nusra Cephesi’nin Esed/Baas rejiminden daha beter bir seçenek olduğunu kabul, siyasal ve de radikal olan din ve dindarlığın kökünün kazılması için her türden tedbir ve ittifakın caiz görülmesi gerektiği vs. vs.
IŞİD’in kabul edilebilir bir söylem ve eylem içerisinde olmadığı hepimizin malumu. Fakat IŞİD’siz Irak ve Şam’ın da el Kaide’siz bir dünyanın da ne olduğunu çok iyi biliriz hepimiz. Bu örgütlerin oluşum tarihi de eylemleriyle etkiledikleri coğrafya ve toplumlar da bellidir. Bu örgütlerin işledikleri cürümlerden daha büyüklerini işleyerek İslam coğrafyasına kan kusturan küresel ve bölgesel devletlerin bu örgütlerin sarıldığı aşırı şiddeti ortaya çıkaran asli unsur olmadığını kim iddia edebilir?
ABD’nin Afganistan ve Irak’ta işlediği cinayetlerin, katliamların, işkence ve yıkımların muhasebesini yapmaya nedense kimse yanaşmıyor. İran’ın ABD ile birlikte hem Afganistan’da hem de Irak’ta inşa ettiği mezhepçi despotizmin yol açtığı çok boyutlu gerilim hattının doğurduğu neticeleri düşünmek dahi istemeyenlerin yapacağı analizlerin propagandadan öteye bir değeri yoktur.
Büyük Şeytan’a karşı inşa edilen İran’daki İslam İnkılabı geldiği nokta itibariyle Irak’ta Maliki ve Suriye’de Esed despotizmini ayakta tutmak için en ahlaksız ve çirkin bataklıklardan medet umuyor. Rusya ile uzun yıllardır sürdürülen stratejik ittifakın benzerini şimdi açıktan açığa ABD’ye teklif eden İran’ın bölgeyi Şiileştirmek adınaemperyalizme uşaklık etmesine masaya yatırmadan IŞİD’i doğru tahlil edemeyiz.
Suriye halkının katili Esed’i ‘kırmızı çizgi’ ve ‘direnişin altın halkası’ olarak sahiplenip Rusya’yla birlikte muhafaza etme gayretindeki İran şimdilerde ABD’yle ilişkisini resmiyete ve aleniyete dökmekte. Irak’taki Maliki despotizminin muhafazası adına İran’ın ABD’ye yaptığı çağrı hangi projenin iflas ettiğini, kimin mezhepçi siyasetini ikame etmek adına emperyalizmle işbirliği yaptığını ortaya koyuyor. IŞİD ve el Kaide mi ABD emperyalizminin piyonu yoksa Esed ve Maliki rejimiyle birlikte Rusya ve ABD’ye işbirliğini sürdüren İran devleti mi?
IŞİD mi Baasçı, İran mı?
Tartışılması gereken öncelikli meselelerden birisi de bu komplocu söylem ve çözümleme modasıdır. Her işin arkasında, her örgüt ve eylemin arkasında emperyalist bir oyun aramayı adet edinenlere şöyle bir gün doğdu: Güya AK Parti Hükümeti’nin orta doğu siyasetinin çöktüğünü ispatlamak adına Musul’daki Konsolosluk çalışanlarının IŞİD tarafından rehin alınması misal gösteriliyor.
Gördükleri her sakallıyı cihatçı selefi, el Kaideci, IŞİDçi sanan ve Suriye’de mazlum bir halka insani yardım yapılmasına dahi tahammül edemeyenlerin Musul’daki gelişmeler sonrası tekrarladıkları ezber şu: ‘Dinci teröre destek olursanız sonunuz fena olur dememiş miydik biz’.
Mesela Maliki rejimin Sünni halka dönük işlediği cürümleri ve el Anbar, Selahattin, Musul, Bağdat, Felluce, Bakuba gibi bölgelerde uzun yıllardır süren kitlesel gösterileri şimdi hiç kimse hatırlamak istemiyor. Rejim tarafından gerek Sünni âlimlere gerekse Sünni siyasetçilere karşı girişilen suikastları ve kitlesel tutuklamaları hepimizin unuttuğu varsayılıyor.
Üç yıldır Esed rejimi saflarında savaşmak üzere Suriye’ye gönderilen Devrim Muhafızları’nın ardından İran, şimdilerde Maliki rejimi saflarına katılmak üzere yeni özel askeri birlikler gönderiyor. ABD işgaline karşı tek kelime edemeyen Ayetullah Sistani bülbül gibi cihad fetvaları yayınlıyor.
İşte bunun için Suudi Arabistan’ın bölgeyi terörize etmek üzere selefiliği kullandığı üzerine analizler döktürenlerin İran’ın Irak, Suriye, Lübnan ve Afganistan’da neler yaptığına dair de biraz bakması gerekiyor. Çünkü ‘Şii Hilali’ bir efsaneydi ancak giderek daha kanlı bir drama dönüştü ve iflasını geciktirmek üzere daha çok kan dökmeye hazır olduğu yönünde güçlü sinyaller veriyor.
YAZIYA YORUM KAT