ABD Komplosundan el-Kaide Tehlikesine
Baas diktasına karşı başlatılan özgürlük mücadelesi hesaplarına uymayan İran’ın yönlendirdiği anti propaganda faaliyetlerine göre Suriye’deki ayaklanmanın arkasında ABD ve uluslararası güçler vardı. Aynı merkezden yönlendirilen enformasyon faaliyetlerinde Tunus, Mısır, Libya, Yemen ve Bahreyn’deki halk ayaklanmaları başlangıçta, sadece halk ayaklanması veya özgürlük mücadelesi değil aynı zamanda “İslâmi uyanış” kategorisine sokulurken yarım asırdan beri ağır bir baskı rejimi altında tutulan, on yıldan beri de içi boş reform vaatleriyle uyutulmaya çalışılan Suriye halkının artık bu zulmün son bulması ve özgürlüklerin verilmesi için meydanlara dökülmesi ABD komplosu olarak nitelendirildi. Ancak bugün ABD’nin Suriye’deki direnişin İslâmî zaferle sonuçlanmasını önlemek için komplolara başvurduğunu görüyoruz. Yani ABD komplosu Suriye’de halkın zulme başkaldırısını destekleme değil yönünü değiştirme ve başkaldırıya yön veren İslâmî duyarlılığı devre dışı bırakma amaçlıdır. Bunun için bir önceki yazımızda da dile getirdiğimiz üzere “Karzai formülü”nün hayata geçirilmesi amaçlı faaliyetlerine hız verdi. Bu amaçla daha önce Afganistan’da bu formülün uygulanmasında tecrübelerinden yararlanılmış olan el-Ahdar el-İbrahimi’nin BM temsilcisi sıfatıyla daha aktif bir şekilde devreye girmesi sağlandı. Son Suriye çıkartmasını Şam’da eli kanlı Beşşar’ı ziyaret ederek onun intikam ateşiyle yanan yüzüne gülümseyerek başlatan İbrahimi’nin perde arkasından da direnişi “el-Kaide” suçlamasıyla mahkûm etme amaçlı anti propaganda faaliyetlerini teşvik ettiğini düşünüyoruz. Suriye’deki direnişe el-Kaide’nin hükmettiği suçlamalarını ilk başlatan bu direnişin hedefindeki Beşşar Esed olmuştu. Bu suçlamaların ABD politikasına yansıması da İbrahimi’nin aktif bir şekilde devreye girmesinden öncedir. Fakat son dönemde özellikle Avrupa medyasında bu ithamların öne çıkması dikkatten kaçmıyor. Avrupa ülkelerinde medyanın çizgisi devlet politikalarında da önemli bir belirleyici etkendir. Bütün bu suçlamaların amacı artık Suriye’de direnişin karalanması, kamuoyu nazarında en azından “şüpheli” durumuna düşürülmesi, zaman içinde tamamen “terör” ithamına maruz bırakılması ve bu direnişe resmî ya da gayri resmî yollardan destek verilmesinin “teröre destek” şüphesi altına sokulmasıdır. Çünkü bugün Suriye direnişinde etkin gücün İslâmi duyarlılık sahibi olduğu ve sadece rejime karşı bir zafer elde etmeyi değil aynı zamanda İslâmi zafer elde etmeyi amaçladığı uluslararası güçler tarafından gayet açık bir şekilde görüldü. Böyle bir amaç taşıyan direnişi “istenmeyen” durumuna sokmanın yolu da artık “el-Kaide” suçlaması. Baas diktasına karşı başkaldırının önce ABD komplosu sonra da el-Kaide savaşı olarak nitelendirilmesi siyonistlerin Filistin işgalini meşrulaştırma amacıyla yürüttükleri enformasyon faaliyetlerinde, İslâm dünyasına yönelik propagandalarında “Filistinliler topraklarını kendileri sattı”, Batı’ya yönelik propagandalarında ise “bu topraklar boştu biz ihya ettik” iddiasını kullanmalarına ne kadar çok benziyor. Oysa o topraklar ne boştu ne de satıldı! Boş olsaydı bugün milyonlarca Filistinlinin vatansız mülteci durumuna düşürülmüş olmaması, satılmış olsaydı da bugün işgal devletinin kontrolündeki arazilerin % 93’ünün “Sahipsiz Mülkler Kanunu” ile istimlak edilmiş halde olmaması gerekirdi. Suriye’de de eğer halk ayaklanması bir ABD komplosu olsaydı, ABD’nin komplosunun arkasında durması, ayaklanmaya ve direnişe sahip çıkması, ona silah desteğinin kapılarını açması gerekirdi. On binlerce insan Baas rejimini istemediği için öldürülürken, yüz binlerce insan ortadan kaybolurken, yine yüz binlercesi yurtlarını terk etmek zorunda bırakılırken, binlerce ev yakılıp yıkılırken böylesine geniş çaplı ve kapsamlı bir halk ayaklanmasını sadece bir el-Kaide savaşı olarak nitelemek kadar saçma bir iddia olamaz. Dediğimiz gibi amaç direnişi suçlu ve istenmeyen durumuna düşürüp Karzai formülünü masa başında kabul ettirmenin taktiklerini uygulamaktır. Masa başı taktikleri hakkında biraz ayrıntılı bilgi verebilmek için ve bu oyunların önümüzdeki günlerde ciddi şekilde tartışılacağını düşündüğümüzden bu konuya müteakip yazımızda da devam etmek istiyoruz.
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT