ABD, Irak ve Kuzey Irak
ABD'nin Irak'ı işgalinin başarılı olup olmadığı konusunda iki görüş var: a) ABD, Irak bataklığına saplanmış olup Obama'nın açıkladığı takvime göre askerlerini çekecektir. b) ABD stratejik hedeflerine ulaşmış olup bundan sonra Irak'ta kalmasının kendisine maliyeti daha yüksek olacağından çekilmektedir.
Benim görüşüm ikincisi. Bu, elbette Iraklıların direnmedikleri ve direnişlerinde başarılı olmadıkları anlamına gelmez. Hayır, aksine Iraklılar bugüne kadar 1,5 milyon insanın hayatına ve 4,5 milyon insanın yer değiştirip göçmen veya mülteci durumuna düşmesine rağmen işgal kuvvetlerine karşı kahramanca direndiler. Ancak bu, ABD'lilerin hiç umurunda değil, onlar eğer hedeflerine vardıklarına kanaat getirmeyecek olsaydılar bir o kadar daha Iraklıyı öldürmekten çekinmezlerdi. Nitekim Filistin'de tutumları, Afganistan ve Pakistan'da bizzat gerçekleştirdikleri katliamlar bunun kanıtıdır.
Pekiyi, ABD'nin Irak stratejisi neydi? Bunu üç noktada toplayabiliriz:
1) İsrail'i tehdit eden Saddam'ın başında bulunduğu Irak'ın askerî ve maddî altyapısının çökertilmesi;
2) Irak petrollerinin kontrol edilmesi;
3) Irak'ın üç parçaya bölünüp Kuzey Irak'ta bir Kürt Federe Devleti'nin kurulması.
Şu anda her üç hedefe de ulaşılmış bulunuluyor. Saddam öldürüldü, Irak'ın askerî ve maddî-beşerî altyapısı çökertildi; Irak'ın yaklaşık iki trilyon dolarlık petrollerine el konuldu, petrol kaynaklarının yaklaşık yüzde 75'i kontrol altına alındı ve Irak fiilen üç ana parçaya bölünüp kuzeyde bir Kürt Federe Devleti'nin maddi, hukuki, diplomatik ve uluslararası altyapısı tesis edildi. Demek ki, artık ABD'nin 130 bin askeriyle Irak'ta kalmasına gerek de kalmadı.
Ancak "yaratıcı kaos" teorisi çerçevesinde Irak'ın hallaç pamuğu gibi atılmasından sonra ortaya çıkan söz konusu fiilî durumun stabilize edilmesi için bölgesel bir gücün aktif olarak nazım rol oynamasına ihtiyaç vardır. Bu, yakın üç güçten biri İran ve Mısır olmayacağına göre Türkiye'dir.
Irak'ın yeni fiilî durumunu şu unsurlar tehdit ediyor: a) İran'ın bu durumu altüst etmesi, b) Arapların projeye karşı çıkıp direnişe devam etmesi, c) Bölge ülkelerinin itirazı, d) Kuzey'deki yeni federe devletinin geleceğinin tehdit altına girmesi.
Türkiye; İran ve diğer Arap ülkeleriyle azami iyi ilişkiler kurup bu tehlikeleri bertaraf edebilir. Hepsinden önemlisi Federe Kürt Devleti'ni tanıması, bugüne kadar yaptığı gibi altyapısını kurmaya devam etmesi ve ismi telaffuz edilmese dahi Kuzey Kıbrıs gibi Kuzey Irak'ı da himayesi altına alması. Kuzey Irak Kürtlerinin iktidar eliti İran'dan hoşlanmıyor; Şii ve Sünni Araplarla ihtilaflı bölgeler ve Kerkük'ün statüsü konusunda ciddi ihtilafları var; gelecekte bağımsız bir Kürt Devleti Irak'ın bütünlüğünü tehdit edeceğinden Arap devletleri tarafından hoş karşılanmıyor ve elbette petrol gelirinin paylaşımında yeni sorunlar ortaya çıkıyor. Dahası, Enfal ve Halepçe katliamları ve Felluce baskını gibi kötü hatıralar her iki taraf için kaşınmaya müsait yaralardır. Türkiye, belli bir plan çerçevesinde Irak'ı istikrara kavuşturabilir. Nabucco ile enerji kaynaklarının santrali ve nakil köprüsü haline gelmiştir. Tabii ki, diğerleri yanında Kürt sorununu bir hal yoluna koymalıdır. PKK'nın etkisizleştirilmesi de bu çerçevededir. İşte ABD'yi Kürt açılımında müdahil kılan nokta burasıdır.
Irak'ın üçe bölünmesi; orta ve uzun vadede 1) Proje yolunda giderse Kuzey Irak'ın Türkiye'ye bağlanması 2) İran'la anlaşma sağlanırsa veya İran'da rejim değişikliği yapılırsa Güney Irak'ın İran'a bağlanması; 3) Orta Sünni bölgenin Ürdün'e bağlanıp yeni çıkacak devletin başına Haşimi ailesinden bir kralın geçirilmesi öngörülmektedir ki, bu ne işe yarar derseniz, böylece Filistin'de yaşayan son 2,5 milyon Filistinlinin buraya transferi (tenkil ve tehciri) öngörülmektedir. Bu sayede Kudüs dahil tarihî bütün Filistin toprakları İsrail'in kontrolüne girmiş olacaktır.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT