ABD Bu İşin Neresinde?
Bilindiği üzere son dönemde İslâm coğrafyasındaki dikta rejimlerine karşı geniş çaplı bir kitlesel ayaklanma var.
Tunus’u 23 yıl demir yumrukla yöneten Bin Ali sonunda tasını tarağını toplayıp gitmek zorunda kaldı. Siyonist işgal rejimi, bölgesel dengeler ve ABD açısından son derece önemli olan Mısır’daki diktanın devrilmesi için hâkim güce göre bir direniş gerekiyordu. Yıllardan beri yakın takip altında tutulan, işkence ve zulüm uygulamalarıyla korku sultasının altında sindirilen Mısır halkının böyle direniş ortaya koyup koyamayacağı konusunda bütün herkes tereddütlüydü. Ben de ciddi bir tereddüt taşıyordum. Ama bugün korku duvarını yıktığını ve milyonlarla meydanlara döküldüğünü gördük.
Fakat ne zaman bir yerlerde bir hareketlilik olsa, değişim sürecine girilse birilerinin medyada “bu işin arkasında ABD var, İsrail var; ABD’nin bilgisi dışında bunlar olmaz; İsrail ve ABD kartları yeniden dağıtıyor vs.” türünden yorumlar yapması dikkatten kaçmıyor.
Son günlerde Tunus ve Mısır’da yaşanan, diktayla yönetilen diğer bazı ülkelere de rüzgârı sıçrayan ve devamının geleceği tahmin edilen olaylar hakkında “arkasında ABD var; ABD istediği için ordu müdahale etmedi; ABD bitir deseydi Mısır ordusu işi bitirirdi; Ortadoğu’da kartlar yeniden dağıtılıyor” türü yorumların dolaşması dikkat çekiyor.
Bu olaylarda ABD’yle ilgili bir sebep ararsak, onun artık kabuğuna çekilme merhalesine girdiği ve hizmetindeki rejimleri himayeden aciz kaldığı için bütün bu hadiselerin de önüne geçemediğini söylememiz çok daha isabetli olur. Ve eğer bir şeylerin arkasında ABD’yi ararsak, vahşi dikta rejimlerine başkaldıran halkların özgürlük mücadelelerini ABD’ye yamama çabalarının arkasında onu aramamız belki daha doğru olur. ABD kesinlikle bu olayların başına ve gidişatına hükmedememiş ama daha önce pek çok sosyal değişim sürecinde yaptığı gibi bu olayların da sonuna hükmetme çabası içine girmiştir. Bu çabanın araçlarından biri de söz konusu iddiaları piyasaya sürerek psikolojik yönlendirme yapmaktır. Bazıları bilerek bazıları da farkında olmadan bu politikaya alet oluyor.
Fakat biz, Allah’ın izniyle ABD’nin artık olayların sonuna da hükmedemeyeceği kanaatindeyiz. Çünkü artık tehdit gücünü kaybeden ve global ekonomik kriz sebebiyle kendi iç dünyasında önemli açıklarla karşı karşıya kaldığından ekonomik imkânlarını siyasî baskı aracı olarak kullanmaktan aciz kalan ABD’nin bunu başarması inşallah mümkün olamayacak, özgürlük mücadelesi veren halklar dikta rejimlerine karşı zaferlerinin sonuçlarını da kendileri belirleyecekler.
Mısır, ABD, AB ve siyonist işgal açısından kilit bir ülkedir. Bu ülkede şimdiye kadar halkın siyasi tercihinin serbestçe önünü açacak bir düzenlemeye fırsat verilmemesinin sebebi İslâmî hareketin iktidarının önünü açma korkusuydu. ABD, Mısır’da bugün yaşanan olayları önceden tahmin etseydi, Hüsni Mübarek kontrolünde reformlarla yumuşak geçiş modeli uygulamayı tercih ederdi. Çünkü böylesine önemli konumda bir kilit ülkede sonucuna hükmedilmesi ihtimali yüksek model bu ihtimalin düşük olduğu modele her zaman tercih edilir.
“ABD isteseydi bu işi bitirirdi...” türünden laflar artık içi boş tabulaştırmanın kuru laflarından ibaret kalmıştır. Silahın gücünü son raddesine kadar kullandığı Irak’ta yedi yıla yakın süren savaşında cephede aldığı sonuç tam bir yenilgidir. NATO’yu da arkasına almasına rağmen sekiz yıldan beri Afganistan’daki bağımsızlık savaşını bitirememiştir. Çok istemesine rağmen siyonist işgali köşeye sıkıştıran Hizbullah’ı ve Hamas’ı bitirememiştir. Refik Hariri cinayetini Hizbullah’ın silahlı kanadını dağıtmak için kullanmak istemesine ve bunun için bir sürü iftira dosyası açmasına rağmen Lübnan’la ilgili hesaplarının bugün onun aleyhine döndüğünü görüyoruz. Sonuçta Lübnan arenasında bitişe doğru giden Hizbullah’ın silahlı kanadı değil ABD’nin kirli siyasetidir.
Hele şu sözün saçmalığına bir bakın; “Bugün Mısır’daki eylemi düzenleyenlerin Mısır’ı ne kadar temsil ettiklerini sorgulamak gerekir.” Tahrir meydanını dolduran iki milyon kişi, Mısır’ın bütün şehirlerinin meydanlarına çıkan milyonlar gökten mi indi?
Bu konuyu inşallah Cuma akşamı Özel FM’deki Dünya Döndükçe programımızda biraz daha ayrıntılı olarak değerlendireceğiz.
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT