1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. ABD 'Boru'ya Boru mu Diyor?
ABD Boruya Boru mu Diyor?

ABD 'Boru'ya Boru mu Diyor?

ABD'nin maksadı Türkiye'de insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü prensiplerinin zedelenmemesi mi?

16 Ocak 2012 Pazartesi 05:11A+A-

Ali H. ASLAN, Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklanması üzerine ahkam kesen ABD yönetiminin tavrını analiz ediyor:

ABD 'boru'ya boru mu diyor?

Darbeci şüphesiyle tutuklanan emekli Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ muvazzafken Ergenekon kazılarından çıkan LAW silahlarına 'boru' demişti.

Müesses nizamın üniformalı ve üniformasız askerlerinin insan hakları ve demokrasiye ihanetlerini çarşaf çarşaf ortaya koyan delilleri küçümsemek için buna benzer nice illüzyon yapıldı. Hâlâ yapılıyor. Resmî açıklamalarına bakılacak olursa, Washington da illüzyonların tesirinde kalmış gibi...

Lütfen hafızanızı şöyle bir yoklayın. Darbe soruşturmaları ve davaları başladığından beri siz Amerikan yönetiminden iddiaların üzerine gidilmesini destekleyen bir açıklama geldiğini hatırlıyor musunuz? Ben hatırlamıyorum. Tek yaptıkları, soruşturma ve davanın 'uluslararası standart'lara uygun ve 'şeffaf' şekilde yürütülmesi yönündeki çağrılar. Son olarak Dışişleri Sözcüsü Victoria Nuland, Başbuğ'un tutuklanmasına ilişkin bir soruyu önceki cuma cevaplarken aynı mesajı tekrarladı. ABD hükümetinin bu tür faydalı telkinlerine özgürlükçü hiç kimsenin itirazı olamaz. Ancak insanın kafasına şu takılıyor: Neden darbecilerin ve dayandıkları bariz illegal yapıların hukuk yoluyla bertaraf edilmesinin insan hakları ve demokrasinin selameti adına çok önemli olduğunu da resmî yorumlarına eklemiyorlar?

Aynı konuda AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Stefan Füle adına açıklama yapan sözcü Peter Stano'nun ne dediğine bir bakalım: "Komisyon, darbe planlamakla suçlanan Ergenekon suç örgütü ve diğer yapılanmalara yönelik soruşturmaları Türkiye'de demokratik kurumların uygun işleyişini ve hukukun üstünlüğünü güçlendirmek için fırsat olarak gördüğünü birçok fırsatta vurgulamıştır." Stano, ardından süreçte sanık haklarının ihlal edilmemesinin gereğine de işaret ediyor. Gayet dengeli ve adil bir pozisyon. Peki Amerikan yönetimi de bu davayı Türkiye adına değerli bir 'fırsat' olarak gördüğünü niçin söyle(ye)miyor? Ve sadece arızalarına dikkat çekmeyi yeğliyor? Acaba iddiaların ciddiyetinin farkında olmayabilirler mi? Sanmam, çünkü bu dava yıllardır sürüyor. Sırf kamuoyunun bildiği deliller bile tüyler ürpertiyor. Kaldı ki ABD, Soğuk Savaş tecrübesinden dolayı Türkiye'deki darbelerin anatomisini en iyi bilen devletlerdendir. 'LAW'a boru diyenler' cemaatine inanacak kadar naif olduklarını düşünmüyorum. Dolayısıyla tamamen bilinçli bir tercih yaptıkları kanaatindeyim.

soğuk savaş refleksi

ABD'nin bu tercihiyle AB örneğinde olduğu gibi ilkeli bir duruş sergilediği maalesef söylenemez. Zira eğer maksatları Türkiye'de insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü prensiplerinin zedelenmemesi ise bunun tek yolu zanlı ve sanık haklarını savunmak değildir. Darbeye zemin hazırlanırken mağdur edilen ve nihai hedefe ulaşıldığında zulmedileceği muhakkak büyük halk kitlelerinin kendi koruma hakkını da aynı içtenlikle desteklemek gerekir. Onun temel yolu ise süregelen davaları, AB gibi yeri geldiğinde çekincelerini de koyarak, açıktan teşvik ve tebrik etmektir.

Yıllardır Washington'un darbe karşıtı davaları takdir noktasında neden ketum davrandığını anlamaya çalışıyorum. Türkiye'de demokratik reformlara dış destek konusunda tüm krediyi AB'ye veren, ABD'nin katkılarını görmezden gelenlerden değilim. Hiçbir şey yapmamış olsalar dahi, Türkiye'nin demokratik inkişafına çok katkıda bulunan AB üyelik sürecine siyasi destek vermelerinin sevabı bile Amerikalılara yeter. Ancak işin içine özellikle asker ve laikçi elitlerin demokrasi günahları girdiğinde Washington'un Soğuk Savaş'tan kalma örtbas etme güdüleri baskın geliyor herhalde. Ergenekon ve diğer darbe davalarında Amerikalıların da hiç hazzetmediği şüpheliler ve sanıklar çok. Ama acaba susturucu etkiyi aralarında 'eski Türkiye'nin bazı kodamanlarının ve bir kısım iş ortaklarının da bulunması mı yapıyor? Belki içerdekilerden çok, onların bürokrasi, medya, iş dünyası, aydınlar âlemi gibi yerlerdeki dostlarının tesiri altındalar. Washington'a rapor yazan Amerikan diplomatik misyonlarının etrafı bu tür insanlarla çevrili. 'Eski Türkiye' bence hiç de zannedildiği kadar güçten düşmüş değil. Müesses nizama 'yüzde 58' ve 'yüzde 50'lik halk darbelerinden sonra, toplumdan medet bulamayacaklarını anladılar. Var güçleriyle uluslararası camiaya asıldılar. Dünyada kamuoyu oluşturarak alan savunması yapıyorlar. Amerikalılar 'Gün olur devran döner, eskiler tekrar başa gelir, iyisi mi biz bunlarla arayı fazla bozmayalım' diye düşünüyorsa şaşırmam.

Demokrasi, insan hakları ve milli güvenliğe en büyük tehditlerden olan darbe terörünün üzerine son birkaç yıldır kararlılıkla gidilmesini açıkça takdirden kaçınan, ama Türkiye'ye eleştirilerini saklamayan ABD yönetimine şunu sormak isterim: Kimilerinin hâlâ ısrarla 'boru' ve 'kâğıt parçası' dediği türde tehditler Amerikan demokrasisine ve halkına yöneltilmiş olsa, nasıl davranırlardı acaba? Bunun işaretlerini 11 Eylül saldırıları sonrasında gördük. Özgürlükleri kısıtlayan Vatansever Kanunu, gizli delillerle yargılananlar, 10 yıldır dava bile açılmaksızın Guantanamo'da tutulan yabancı terör zanlıları, vesaire vesaire...

Şurası muhakkak ki; hiçbir devlet ve millet, terör, suikast, askerî müdahale, psikolojik savaş gibi taktiklerle demokratik anayasal kurumlarının ve halkının bir kısmının ortadan kaldırılması teşebbüslerine seyirci kalamaz. ABD'nin NATO müttefiki ve dostu olan Türkiye'ye yargı sürecindeki hataların düzeltilmesi telkininde bulunmasına itirazım yok. Diğer yandan, iddiaların vahametini ve delillerin cesametini görmüyormuşçasına, üzerine gidilmesini açıktan desteklememeleri çok üzücü. İnanmak istemiyorum ama, insanın aklına 'yoksa ABD hükümeti de LAW'a boru diyenlerden mi?' sorusu bile geliyor.

ZAMAN

HABERE YORUM KAT