Abbas’ın diyaloğu bombayla
Bir taraftan işgalci Siyonistlerle işbirliği içine giren diğer taraftan da Fetih örgütünün çatısı altında kendilerine yer bulabilen darbeci kanadın Gazze kıyı şeridinde gerçekleştirdiği vahşi katliam halkta büyük bir tepkiye hatta bazılarında hezeyana sebep olmuştu.
Bu yüzden katillerin yakalanıp umuma açık bir yerde idam edilmelerini isteyenler oldu. Çünkü sergilenen vahşet Siyonist işgalcilerin hesabınaydı ve onların ateşkes nedeniyle ara verdikleri yerde oluşan boşluğu doldurma amaçlıydı. Fakat ondan da önemlisi bu canilerin bombalama eylemlerini, cinayetlerini ve katliamlarını sürdürmeye niyetli olduklarının hem kendi açıklamalarından, hem tutuklananların itiraflarından, hem de ele geçirilen belgelerden anlaşılmasıydı. Dolayısıyla onlara göz yumulması, ellerini kollarını sallayarak dolaşmalarına fırsat verilmesi tehlikeli yılanların bizzat halkın bağrında barındırılması anlamına gelecekti.
Gerçek bu ve tutuklananlar da sadece olaylarla bağlantılarından şüphelenilen mahdut sayıdaki karanlık kişiler olmakla birlikte Fetih adına yapılan açıklamanın ekinde 460 kişilik bir “tutuklu” listesi çıkarılmıştı. Ama bu listenin iyice sarhoş kafayla hazırlandığı belliydi. Çünkü listeye göre tutuklananlar arasında Başbakan İsmail Heniyye de vardı. Haince saldırılarından ve cinayetlerinden dolayı 2007 Haziran olaylarında halk tarafından linç edilen Semih el-Medhun’un adı da listede geçiyordu. Oysa Semih el-Medhun, bir yıldan fazla zamandır medfundur. Polisler onu kabrinden çıkarıp mı tutukladılar? Bunun gibi daha nice saçmalıklar vardı.
Söz konusu saçmalıklardan dolayı Fetih’in yayınladığı “tutuklular” listesi medya organlarının pek ilgisini çekmedi. Ama daha başka konularda güya “tarafsız” olma iddiasıyla gerçekleri çarpıtan ve yine Fetih kaynaklı haber ve bilgileri kamuoyuna yansıtmayı tercih ettiler. Ne yazık ki Türkiye’de de medya, olayları aynı pencereden yansıttı. Bu yanlışı yapanların arasında birtakım İslâmî medya organları da yer aldı.
Gazze polisinin tutuklamalarının zikrettiğimiz cinayetler ve bombalama eylemleri sebebiyle olduğu, tutuklananların hepsi bu olaylarla irtibatlarından şüphelenilen ve mahdut sayıda kişiler olduğu halde Abbas yönetimi Gazze’yi karıştırmakla görevlendirdiği adamlarına sahip çıkma iddiasıyla kendince Batı Yaka bölgesinde misilleme yaptı. Onun bu tutuklamaları herhangi bir suçla irtibatlandırma imkânı yoktu. Sadece misilleme, tehdit ve intikam amaçlıydı. Bu amaçla geniş çaplı bir tutuklama kampanyası başlattı. Tutuklananlara ağır işkenceler yapıldı. Batı Yaka bölgesinde ihtiyaçlı insanların ayağına kadar giderek yardım ulaştıran hayır kurumları başta olmak üzere muhtelif sivil toplum kuruluşları kapatıldı. Bununla yetinilmeyerek camilere baskınlar düzenlendi. Abbas’ın güvenlik elemanları aynen işgalci askerlerin metodunu kullanarak çamurlu postallarıyla camilere girdiler. Bununla yetinmeyip mabetlere bir de sözlü saldırıda bulundular. Öyle ki bu camilerin sadece terör ve terörist barındırdığını, içlerinin silah ve askerî teçhizat ile doldurulduğunu, hapishane ve tutukevi olarak kullanıldığını iddia ettiler. Düşünün ki Müslümanların camileri hakkında bu tür sözler sarf etme cesaretini Olmert bile kolay kolay gösteremez. Ama Abbas’ın adamları gösterebiliyor.
Ayrıca Abbas yönetiminin Batı Yaka bölgesindeki tutuklamaları Gazze’de yaşanan olaylarla başlamadı. Ondan önce de sık sık baskınlar ve tutuklamalar gerçekleştiriliyordu. Fakat söz konusu olaylardan sonra tam bir kampanyaya dönüştü ve 2007 Haziran’ında yaşanan olaylardan önce Gazze’de oluşan havaya benzer bir hava oluştu.
Abbas yönetiminin tutuklamalarda işgalcilerle özel işbirliği içine girmesi de dikkat çekti. Güvenlik elemanları işgal yönetiminin kontrolündeki bölgelere girerek tutuklamalar gerçekleştirdiler.
Bütün bu olaylardan sonra Abbas’ın kalkıp da Kahire’den “diyalog” çağrısı yapması bu konuda ne derece samimiyetsiz ve sahtekâr olduğunu gözler önüne seriyordu. Düşünün ki böyle göstermelik diyalog çağrılarıyla gerçek yüzünü örtmeye çalışan Abbas öbür yandan İsrail’e Filistinli milletvekillerini ve bakanları esir mübadelesinde serbest bırakması durumunda Özerk Yönetim’i ilga edebileceğini bildirerek o çirkin yüzünü yine gösterme ihtiyacı duyuyordu. Onu asıl düşündüren husus başkanlık süresinin dolmasından sonra nasıl bir yol izleyeceği. Devam etmesi durumunda meşruiyet sorunu yaşayacağını, seçime gitmesi durumunda da kazanamayacağını biliyor. O yüzden bir bakıma “benden sonra tufan!” demek istiyor.
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT