Abartıyormuşuz!
Hizbullah komutanlarından İmad Mugnive'nin Şam'da öldürülmesinde Suriye'nin parmağı olabileceğini ileri süren bir yazarımız, bu konuyla Türkiye-Suriye yakınlaşması arasında çok enteresan bir bağlantı kurdu:
Annapolis zirvesine katılarak bugüne kadar sergilediği uzlaşmaz tavrı değiştirebileceği sinyalini veren Suriye yönetiminin Hizbullah ve HAMAS yöneticilerini "yüksek siyaset" adına ABD ve İsrail'e feda etmeyeceğinin garantisi olmadığına göre, "Suriye ile Türkiye arasındaki yakınlaşmayı abartan, üstelik bunu Osmanlı projesinden İslamcılık idealleriyle örtüştürme konusunda çaba gösterenlerin bu gelişmeler karşısında bazı konuları yeniden düşünmeleri gerekir"miş...
Tırnak içindeki cümlede atılan taşın 'birinci dereceden muhatabı' olarak cevap hakkımı kullanıyorum:
Bildiğim kadarıyla Suriye yönetimi Hizbullah ve HAMAS'ı vargücüyle desteklemeye devam ediyor (dolaylı yollarla görüştüğüm Hizbullah ve HAMAS yetkilileri, Mugnive cinayeti ile Suriye yönetimi arasında bir irtibat kurmayı akıllarının ucundan bile geçirmediklerini söylüyorlar), ama diyelim ki mevcut veya potansiyel bir 'satış' durumu söz konusu; bu durumda Türkiye-Suriye yakınlaşmasının mana ve ehemmiyetini vurgulamaktan vazgeçmemiz mi gerekir? Ne alâkası var yahu?
Biz diyoruz ki: Türkiye, Suriye, Irak veya İran, küresel meydan okumaların üstesinden tek başına gelemez. Müslüman Ortadoğu ülkeleri emperyalist manipülasyonların, provokasyonların, sabotajların, bombardımanların ve işgallerin önüne geçmek için safları sıklaştırmalıdırlar. Bunun ön şartı ülkeler ve halklar arasındaki güven bunalımlarının aşılması, ön yargıların silinmesi, psikolojik duvarların yıkılmasıdır. Türkiye-Suriye hattında yaşanan gelişmeleri bu bakımdan fevkalade önemli ve ümit verici buluyoruz. İnanıyoruz ki Türkiye-Suriye yakınlaşması böyle devam eder ve bütün Müslüman bölge ülkeleri arasındaki ilişkilere örnek olursa, emperyalistlerin Ortadoğu'daki manevra alanı iyice daralır. Suudi Arabistan, Türkiye veya Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi'nin emperyalistlerle işbirliği güvenlik endişesinden kaynaklandığına göre, bu işbirliği ancak güvenlik endişesinin giderilmesiyle sona erdirilebilir. Bölge ülkelerinin birbirlerine itimat telkin etmeleri ve bu yolda karşılıklı bağımlılık ilişkilerini geliştirerek menfaatlerini birleştirmeleri kaçınılmaz bir zarurettir…
Evet, özetle bunları anlatıyor ve bölge ülkelerinin uzun vadede Avrupa Birliği tarzı bir birlik (İslam Birliği) kurmaları gerektiğini ifade ediyoruz. Türkiye-Suriye ikilisinin böyle bir birliğin inşasına öncülük edebileceğini savunuyoruz. Değerli yazarımızın bunlara itirazı olmalı ki, "bazı konular"ı yeniden düşünmemizi istiyor. Konumuz budur efendim. Acaba tam olarak neresini yeniden düşünmeliyiz?
Suriye ile Türkiye arasındaki yakınlaşmayı abarttığımız iddiasına gelince…
Değerli yazarımızın şöyle düşündüğü anlaşılıyor: "Türkiye-Suriye yakınlaşmasında hiçbir fevkaladelik yok. On yıllar boyunca birbirine diş bilemiş ve 1998'de savaşın eşiğine gelmiş olan iki ülkenin son yıllarda askeri işbirliği anlaşmaları imzalayacak kadar yakınlaşmaları çok önemli bir gelişme sayılmaz. Emperyalistlerin 'böl ve yönet' siyasetine hizmet eden 'Türkler Arapları sömürdü' ve 'Araplar Türkleri arkadan vurdu' fitnelerini nihayet aşıyor olmamız da o kadar önemli değil. Osmanlı-Türk düşmanlığı üzerinde yükselen Baas ideolojisinin temsilcilerinin Osmanlı'ya 'ortak devletimiz' demeye başlamaları, Suriye okullarında okutulan yalan-yanlış Osmanlı tarihinin tashih edilmesi, Suriye ile KKTC arasında feribot seferlerinin başlaması, Hatay'ın bizzat Suriye Cumhurbaşkanı tarafından Türkiye toprağı olarak zikredilmesi, Suriye Başbakanı'nın 'Araplar ve Türkler geçmişte nasıl beraber yaşadılarsa gelecekte de beraber yaşayabilirler' demesi, Suriyeli bir bakanın Türkiye-Suriye sınırını 'birleşme hattı' olarak niteleyip iki ülkenin bölgesel bir ittifak kurmak için beraber çalışması gerektiğini söylemesi vs, vs, vs bazı arkadaşları niye heyecanlandırır, hiç anlamıyorum. Bunlar çok sıradan gelişmeler."
Değerli yazarımız kusura bakmasın, ama biz öyle düşünmüyoruz.
Türkiye-Suriye hattında yaşanan olağanüstü gelişmelerin olağanüstülüğünü tespit etmek, hadiseyi abartmak mıdır? Öyleyse abartmak vazifemizdir.
Yeni Şafak
YAZIYA YORUM KAT