1. YAZARLAR

  2. Serdar Demirel

  3. 8. kuruluş yılında AK Parti
Serdar Demirel

Serdar Demirel

Yazarın Tüm Yazıları >

8. kuruluş yılında AK Parti

16 Ağustos 2009 Pazar 03:20A+A-

Cuma günü kuruluşunun 8. yıldönümünü kutladı AK Parti. 7 yılı iktidarda geçmiş bir parti. İktidar olmanın yıpratıcı özelliğine rağmen hâlâ Türkiye’nin en büyük partisi. İcraatlarıyla dış dünyanın da ilgi odağı.

Hükümetlerin binbir yüzü vardır, menfî ve müsbet olan. Algısı seçici davranmaya ayarlı olmayanlar doğruya doğru, hataya hata diyebilir bu meyanda. Ama terazinin hangi kantarı daha ağır basar, bu da doğrularımızla ilintilidir.

Zaman zaman cesur çıkışlar yaptı, zaman zaman da tırstı. Zira Bizans entrikalarının kol gezdiği kaygan bir zeminde siyaset yapmak zordur.

Uzun bir süre cesur hamleler yapan AK Parti, kapatma dâvasından sonra demoklesin kılıcının gölgesinde ürkek siyaset üretmeye başladı. Statükoculuğa kayar gibi oldu. Ancak Ergenekon terör örgütünün üzerine cesaretle gidilmesi ve son olarak da Kürt açılımında gösterdiği kararlılıkla üzerindeki vesayet gücünü önemli ölçüde kırmayı başarmıştır.

AK Parti’nin geçirdiği en büyük imtihan, kanaatimce, 1 Mart tezkeresi kriziydi. Tezkere kabul edilmiş olsaydı, belki bugün AK Parti iktidarından bahsediyor olmayacaktık.

CHP’liler, “Nasıl olsa AK Parti parlamentoda tezkereyi geçirecek kadar sayısal çoğunluğa sahip. Onlar tezkereyi geçirsinler, biz de bu sorumluluğun ağırlığı altında onları ezelim” mantığıyla hareket edip karşı oy kullanmasaydı kapana kısılacaktı. Parti başkanı Tayyip Erdoğan da tezkerenin arkasına bir irade koymuştu ya, bu yetecek sandılar. Bence Başbakan Tayyip Erdoğan’ın en büyük siyasi hatasıydı o.

Eğer tezkere geçseydi, bugün medar-ı iftiharla anlatılan “komşularla sıfır problem” açılımı daha doğmadan derin stratejik düşüncenin rahminde boğulacaktı. Statüko dış siyasette yine hâkimiyetini sürdürecekti.

“Komşularla sıfır problem” deyip geçmeyin. Zira Türkiye’yi bölgede bir oyun kurucu aktör düzeyine, küresel konjonktürün estirdiği rüzgarı da arkasına alarak, o açılım taşımıştır. Irak’ı işgal eden ülkelerden birisi olma yerine bölgeyi korumak için çırpınan ve böylece Müslüman halklar algısında Osmanlı siyasi ruhuna dönüş diye algılanan açılım. Suriye ile Cumhuriyet tarihindeki en iyi ilişkilerimiz bu sayede oluştu.

Sadece dış siyasetle ilgili kalmadı komşularla sıfır problem açılımı, barışçıl iç siyasetin önemine dair geniş toplum kesimlerinde bir konsensüsün oluşmasına da yardımcı oldu.

Komşularla yıpratıcı ve pahalı bir didişme yerine, kalkınmada ve bölge istikrarında yardımlaşmayı hedef alan ve iki ülkeyi ilgilendiren konularda ortak inisiyatif geliştirmeyi öngören açılım; dış siyasette başarılı olunca neden iç siyasette de başarılı olmasın inancını pekiştirdi.

Partinin önemli bir icraatı da, Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanlığına taşıyarak eski düzen bekçilerine önemli bir mevzi kaybettirmesiydi. Eşi tesettürlü olan birisi cumhurbaşkanı olamaz yollu oluşturulmuş psikolojik bariyerin aşılması açısından son derece önemliydi. Toplum ve devlet arasındaki gerilimin düşmesi bunu gerekli kılıyordu.

“One minute”le küstah bir devlet başkanına haddini bildirme de Tayyip Bey’in unutulmayanları arasındadır artık...

7 yıldır iktidarda olan 8 yaşındaki AK Parti’yi bir köşe yazısının imkânları dâhilinde hakkıyla değerlendirmek mümkün değil kuşkusuz.

Ama şunu söyleyebileceğimi düşünüyorum; bu ülkeyi birçok parti yönetti. Çoğu çok silikti. Birçok başbakan geldi geçti. Bir kısmı hatırlanmıyor bile. Unuttuk. Yakın tarih sahnesinde sırra kadem bastılar. Ama Tayyip Erdoğan, ismini istisnalar arasına kalın harflerle yazmayı başarmıştır.

AK Parti’nin, gâyet tabiî ki, hataları üzerine de birçok söz söylenebilir. Kimilerine göre doğru ve yerinde gelebilecek bazı açılımlar partinin asıl beslendiği taban için hiç de iyi olmayabilir. Bu anlamda mütedeyyin câmianın 90’lı yıllarda net hissedilir bir şekilde içine girdiği sekülerleşme süreci, AK Parti’yle tavan yapmıştır. Siyasi kavgaların, Ergenekon dâvasının oluşturduğu toz duman içinde bu konu henüz hakkıyla incelenmedi.

Biliyorum, liberal köşe yazarları özellikle de bunun için destek veriyorlar hükümete. İdeolojik devlet aygıtları zorlamasıyla değil, kültürel anlamda ve kontrolsüz dünyevîleşmenin zorunlu bir sonucu olarak yaşanan sekülerleşme, dış dünyayı ve onların yerli aparatlarını gâyet memnun kılmaktadır.

Hükümetin bunu bilinçli olarak yaptığını söylemiyorum. Elbette parti içinde bunu savunanlar da var. Lâkin, bu, AK Parti’nin kurumsal misyonu değil.

Velhâsıl ülke normalleştikçe daha sağlıklı AK Parti okumaları yapacağımız kesindir.

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT