78 Milyon Kardeş miyiz?
1923’te Akim Bırakılan Kurtuluş Savaşının İkinci Raundu 15 Temmuzda Başladı
Birinci dünya savaşı başladığında Osmanlı Ümmetin son kalesi konumunda idi. Kemalistlerin ataları olan İttihat ve Terakkinin gaflet ve delaleti ile bu savaşa sürüklenen Osmanlı, Çanakkale ve Kutul Amere gibi büyük cephe zaferlerine rağmen, Almanya’nın mağlubiyeti ve Kemalist kafalıların (tıpkı Fetö Generalleri gibi) cephe ve masa ihanetleri neticesi yenilmiş sayıldı.
Savaş sonrası Osmanlı paramparça edilerek Filistin, Arabistan, Irak ve Suriye gibi elde kalan parçaları fiilen işgal edildi. Osmanlının kalbi konumunda olan Anadolu’da fiilen işgale yeltenildi ve İstanbul, İzmir gibi kısmi işgallerde yaşandı ise de, Anadolu halkının tıpkı 15 Temmuzda olduğu gibi kendiliğinden harekete geçerek başlattığı savunma neticesi askeri işgalden kurtuldu.
Anadolu fiilen işgal edilemedi ise de, ne yazık ki yerli işbirlikçi Kemalistler tarafından batı adına içeriden fethedildi. Tıpkı 15 Temmuzda olduğu gibi halkın, Anadolunun haçlılarca işgal girişimine karşı tamamıyla İslami dinamik, hedef ve ilkelerle kendiliğinden harekete geçerek 30 Ağustosta cephede kazanmış olduğu zafer, batı öykünmecisi sahte kahramanlarca batıya teslim edilerek, halkımıza masada kaybettirildi.
Lozan İhaneti
Lozan resmi tarihte iddia edilenin aksine bir zafer değil, batıcı mankurtların batı adına, koyun sürüsü olarak gördükleri (ki bunların manevi torunları halkımıza dağdaki çoban, göbeğini kaşıyan adam, bidon kafalı demeye devam etmekler hala) kendi halklarına çobanlık yapmak üzere anlaştıkları teslimiyet anlaşması idi. Eğer Lozan’ın bir zafer sayılabilirse eğer, batıcı kadroların halka karşı kazandıkları ideolojik zaferleri olabilir ancak.
6 yıl önce başlayan Ortadoğu intifadasında gelinen noktada da bu gün yine Türkiye ümmetin son kalesi konumunda ve tekrar farklı işbirlikçilerce içten fethi, olmazsa parçalanması ve mümkün olursa fiilen işgali planlanıyor. Nitekim 15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasındaki gelişmeler bu konuda çok ciddi ipuçları veriyor.
Dün Yunanlar vardı bu gün PKK, dün Kemalistler vardı, bu gün Fetö, dün İttihatçılar vardı bu gün Kemalistler. Şu anda PKK saldırmıyor aslında, Yunanlılar saldırıyor.
Kırk Yıllık Yani, Bir Gecede Olmadı Kani
15 Temmuz sonrası Erdoğan ve hükümet ile Kemalistler pek sıkı fıkı görünmeye başladılar, neredeyse eski düşmanlar dost oldular diyeceğimiz geldi. Nihat Genç’inden Soner Yalçın’ına, Kılıçdaroğlu’ndan Baro Başkanı Metin Fevzioğlu’na kadar bir muhabbet bir muhabbet, gözlerimiz yaşarıyordu doğrusu!
Lakin bu balayı çok sürmedi ve şu günlerde bu kesimin tekrar fabrika ayarlarına dönmeye başladığına, gerçek yüzlerini göstermeye başladıklarına şahit olmaya başladık. Mesela, sanki bu halkın ekseriyetinin benimsediği bir hak sahiplerine verilmiş değil de, kendilerinin başı zorla örtülüyormuş gibi, Polislere getirilen başörtüsü serbestisine saldırmaya başladılar olanca hınçlarıyla.
Kimse kendini aldatmasın, batıcı ideolojilerin Türkiye ayağı olan mankurt zihniyetli ulusolcu Kemalistlerden dost olmaz. Takiyye yapıyorlar, tıpkı 1920’lerde Atalarının yaptığı gibi.
Hükümeti bilmem ama, muhtemelen Erdoğan’da takiyye yapıyor ve bana göre çok yanlış yapıyor. Sormazlar mı adama, Fetö Kemalistlerle ve Apoistlerle takiyyeten işbirliği yapınca kötü oluyor da, AK Parti yapınca meşru mu oluyor? Takiyye ve pragmatizm asla hayır getirmez, kısa vadeli pragmatik beklentiler, uzun vadeli stratejik kayıplara sebep olur kaçınılmaz olarak.
78 Milyon Kardeş mi?
Türkiye çeşitli ırktan, dinden, mezhepten, ideolojiden kişi ve gruplar var iken, 78 milyon kardeş olduğumuz söylemi, söyleyenlerden hiçbir tarafın ve kişinin zerrece inanmadığı takiyyeci bir argümandır sadece. 78 milyon nasıl kardeş olabilir ki? Irken baksan değiliz, dinen baksan değiliz, ideolojik açıdan hiç değiliz.
Mesela her iki tarafta açıkça ifade etmese bile aslında birbirlerini kafir olarak gören ve bu nedenle birbirlerine kız vermeyen Sünnilerle Aleviler ne kardeştirler, ne de kardeş olma imkan ve ihtimalleri vardır.
Keza İslam düşmanlığını ideolojilerinin temeli olan Ulusolcu Türkçü Kemalist ve Ulusolcu Kürtçü Apoistlerle de kardeş olmadığımız, gibi kardeş olma imkanımızda yoktur. (Bunlar zıt kardeş olarak bizden daha iyi anlaşabilirler).
Yeni Kelaynaklarımız Kemalistler
Günümüz Türkiye’sinde ağırlığı Sünni Türklerden devşirme azami % 5 civarında mankurt Kemalist güruh mevcut olup, aramızda yüz yıllık bir kin bulunan bu güruh ebterdir, yani gelecekleri yoktur. Sayıları, imkanları, çapları her geçen gün irtifa kaybetmektedir ve tekrar irtifa kazanma potansiyelleri de yoktur. Kendi başlarına terk edildiklerinde, en fazla çeyrek yüzyıl sonra kaybolup gideceklerdir muhtemelen.
Dolayısıyla bu kesimi fazla ciddiye almaya gerek yoktur. Eğer azınlık olduklarını kabul eder, konumlarına razı olurlar, bizlerin haklarını gasba değil kendi haklarını korumaya odaklanırlarsa, soyları tükenene kadar birlikte yaşayabiliriz.
Aleviler Kemalist mi?
Türkiye’de yaşayan ve kendilerini aynı zamanda Kemalist olarak tanımlayan % 20 civarındaki Alevilerde kesinlikle Kemalist olmayıp, Kemalizmi bir Truva Atı olarak, takiyyeten savunurlar.
Aleviler asla Kemalist olamazlar. Çünkü Kemalizm ırkçılık ve sekülerizme, laiklik ve ateizme dayanır. Aleviler ise şirk karışıkta olsa Allah inancına sahip koyu Alevi dincisidirler ve dinleri hayatlarının her anını ve alanını kuşatmış olup, blok olarak kendi şeriatlarına Sünnilerle kıyaslanamayacak derecede bağlıdırlar.
Aleviler laikliği Sünniler için ısrarla ister, laikliği olmazsa olmaz olarak dayatırlarken; kendileri koyu tarikat ve şeriat bağımlısı olarak yaşar, mümkün olduğunca devletin mahkemelerine gitmeyip, dedelerinin huzurunda yargılanmaya çalışırlar.
Alevilerin Gönlünde Yatan Aslan - Esed
Alevilerin Sünnilere karşı bitmeyen ve bitme ihtimali görülmeyen bin yıllık kini bulunup, her Alevinin gönlünde Türkiye yönetimini bir şekilde ele geçirip tıpkı Suriye’deki gibi Sünnilere boyun eğdirip yönetme arslanı yatar. (Nitekim Arapça Aslan anlamına gelen Esed diktatörüne sevgi ve hayranlıkları, kendilerinin ulaşamadıkları bu hedefi gerçekleştirmesinden dolayıdır.)
Bu gizli ajanda olduğu sürece ne Alevi sorunu çözülür, ne de Alevilerle Sünniler arasında gerçek bir barış olabilir. Aleviler bu bin yıllık gizli ajandayı terk edip Alevi azınlık diktatörlüğü kurmaya yeltenmezler, Sünnilerin haklarını gasbetme sevdasından vaz geçip kendi hakları peşine düşerlerse ancak o zaman gerçek bir barış mümkün olabilir.
Lakin olmayacak duaya amin dememeli, Alevilerin Sünnileşeceği yada Alevi azınlık diktatörlüğü gizli ajandasından vaz geçecekleri gibi bir beklentiye girmeden siyaset oluşturulmalıdır.
Aleviler bin yıldır olduğu gibi bundan sonra da Alevi olarak kalacaklar ve aynı kinle ve gizli ajandayla yaşamaya devam edeceklerdir, kimse bunun aksini hayal etmesin.
Hem Kemalist Hem Solcu, Nasıl Olunuyorsa
Aleviler ve Kemalistler aynı zamanda solcu olduklarını iddia ederler. Kesinlikle ne Kemalistlerin ne de Alevilerin solculukla uzaktan yakından alakaları olmayıp, Solculuk bunlar için sadece bir Truva atıdır.
Nitekim dünyada solcular ezilenlerin yanında ve pek çok yerde mensup oldukları din ve dini kurumlar ile barışık ve hatta içli dışlı iken, ne hikmetse bunların solculuğu Aleviliğe dost ve iç içe, Sünniliğe ise amansız bir düşmanlıktan başka bir içeriğe sahip değildir.
Türkiye’de Gerçek Kardeşlik Potansiyeli
CHP’nin tabanını oluşturan Alevi ve Kemalistleri bir yana, geriye kalan başta Türk ve Kürtler olmak üzere (Türk ve Kürt milliyetçileri dahil) muhafazakar Sünni blok arasında bu gün için, 3.Ali İmran Suresi 103. ayette belirtilen mahiyette, dünyevi izzet ve uhrevi kurtuluş vaat eden iman kardeşliği söz konusu değilse de, bu kardeşliğin potansiyeli söz konusu olup, bu potansiyel halkın % 70, hatta daha ileri ki süreçte % 80’ini kapsamaktadır.
Yapılması gereken bu potansiyeli harekete geçirip Türk ve Kürtlerden oluşan Sünni muhafazakar blok arasında Kur’ani anlamda kardeşlik ilişkisini oluşturmak, Aleviler, Kemalistler ve Apoistlerle de birlikte yaşamanın imkanlarını oluşturmaya çalışmaktır.
78 Milyonun Kardeşliği Değil Ama Birlikte Yaşaması Mümkün
Alevilerle 1000 yıllık, Kemalistlerle 100 yıllık, Apoistlerle 30 yıllık sorunumuz var ve bunlar bu kimliklerini terk etmedikçe kardeşliğimiz asla mümkün değil. Kendimizi kandırmayıp, bundan sonra bu 3 kesimle nasıl bir arada yaşayacağımızın planlarını yapalım.
Birlikte yaşama sorunu ağırlıklı olarak Aleviler, Kemalistler ve Apoistlerden kaynaklanmakta olup, bu 3 kesim kendi alanlarına döner, sadece kendi haklarını kazanım ve muhafaza için gayret sarf ederlerse, sorun zaten çözülecektir. Aksi halde bu sorun hiçbir zaman çözülmez.
Ne bu gün ne de yarın 78 milyon kardeşçe yaşayamayız, ancak Osmanlıda olduğu gibi birlikte ve azınlıklar çoğunluğa hükmetme çabasına girişmedikleri sürece barış içinde yaşayabiliriz.
Asıl Tehlikenin Farkında mısınız?
Kemalistlerin geleceği olmadığı gibi, eğer Sünni muhafazakar Türk ve Kürtler arasında Kur’ani manada kardeşlik sağlanır ve Kürt meselesinde doğru adımlar atılırsa, Apoistlerde Kemalistler gibi marjinelleşecek ve süreç içinde onlarında soyları kesilecektir.
Türkiye için geçmişte olduğu gibi gelecekte de asıl tehlike, Suriye benzeri Alevi Azınlık iktidarı gizli ajandasıdır. Bu konuda her seviye de gerekli önlemler alındıktan sonra, Aleviler kendi hallerine bırakılmalı, dinlerine ve mezheplerine karışılmamalıdır. Önemli olan, Suriye’de olduğu gibi Sünni çoğunluğu boyunduruk altına almalarına izin verilmesin. Buna dair tedbirler alındıktan sonra, ne halleri varsa görsünler. İster semah çeksinler, ister Hacı Bektaşa hacca gitsinler.
Amma bizlerden de sahip oldukları anlayış ve uygulamaların İslami ve meşru olduğunu, kendilerinin gerçek Müslüman olduğunu söylememizi beklemesinler. Zaten bunu söylememiz, kendi kendimizi inkar, Müslümanlığımızı inkar anlamına gelir. Alevilerin dinlerine ve yaşantılarına karışmayız ama, bunu İslami olarak tanımlayıp meşru kabul etmeyiz.
YAZIYA YORUM KAT