7 Haziran Tablosu ve Çözüm Süreci
7 Haziran seçimlerini çözüm süreci bağlamında analiz eden Ahmet Yıldız kutuplaşma eğiliminin koalisyon ihtimalini neredeyse imkansızlaştırdığını vurgulayarak siyasi sürecin erken seçime gebe olduğunu ifade ediyor.
7 Haziran tablosu ve çözüm süreci
Ahmet Yıldız / Yeni Şafak
Kasım 2009'dan bugüne çeşitli aşamalardan geçerek gelen Çözüm Süreci, 7 Haziran seçimleri ile kritik bir dönemece geldi. Süreç, aktörleri, hedefleri ve yönetimi açısından ilk defa kesintiye uğrama riskiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Bugün barışla sonuçlanma aşamasına gelen Filipinler ve barışla sonuçlanmış Güney Afrika ve Britanya(IRA) örneklerinde, etnik çatışma çözüm süreçleri tek ve güçlü yürütme erkleri üzerinden gerçekleşti. Bu örneklerdeki, Türkiye örneği açısından olumlu katkı sağlaması şüpheli uluslararası boyut bir tarafa bırakılırsa, artık çözüm sürecini sürdürecek tekli bir iktidar kompozisyonu üretme imkânı ortadan kalkmış durumda.
Devlet aygıtının askeri, istihbari, polis ve sivil ayaklarının sürece entegre edilmesi ve modernleşme tarihimizin çoğulcu bir ulus devlete evrilmesi yönündeki paradigmatik değişim, AK Parti iktidarlarının önemli bir başarısıydı. Bu başarı, iki ayağı itibariyle de şu anda tehdit altında. Buna güçlü ve öngörülebilir siyasi irade eksikliği de eklendiğinde yakın vadede Çözüm Sürecinin devamı açısından umutlu olmamız zorlaşıyor.
ETNİK POLARİZASYON TEHLİKESİ
Parlamentolar çözüm süreçlerinin ana aktörleri değildir, olamazlar da. Mahremiyet, ketumluk, aktif irade koyma, diplomatik beceri ve süreklilik gerektiren bu süreçlerin meşruiyeti ve sonuçlarının hukuki-siyasi tescili açısından parlamentolara nisbi bir rol atfedilebilir. Hakikat Komisyonları benzeri yapılar bu süreçlerin, en fazla, zorunlu olmayan sonuçları olarak görülebilir. 24 üncü Yasama döneminde kurulan Çözüm Süreci Komisyonuna sadece AK Parti ve HDP'nin üye desteği vermiş olması, Parlamento tablosunun kırılganlığını ortaya koymakta, süreçteki siyasal eyyamcı “sızdırmalar” da bunu teyit etmektedir. Dolayısıyla güçlü bir parlamento desteğine sahip güçlü bir hükümetin varlığı, çatışma çözümlerinin olmazsa olmaz bir parçasıdır ve 7 Haziran tablosu, hiçbir şekilde böyle bir hükümetin ortaya çıkmasına imkan vermemektedir. Çözüm sürecinin inkıtaa uğraması, maalesef bu tablonun mukadder bir sonucu olarak belirmektedir. Bunun neden böyle olduğuna kısaca bakalım.
AK Parti, seçim sürecinde Kürt seçmene dönük yürüttüğü kampanyada, bu seçmen nezdinde Kürt kimliğini inkar ve aşağılama olarak algılanan, son derece başarısız bir siyasal iletişim dili kullandı. Dini ve tarihi ortaklığa dayalı ideolojik vurgu, Kürt kimliğini yok saymakla eşitlenen bir siyasal dil üzerinden kurgulanınca, Kürt çoğunluklu bölgelerde AK Parti adayları sahaya çıkamadı, halkla doğrudan iletişim kuramadı. Kürt kimliğinin siyasi temsili HDP mecrasında konsolide oldu. AK Partinin çözüm sürecinde Kürtlerin siyasal temsilinde devre dışı kalması, bu sürecin yürütülmesinde yeni bir zorluğa kapı araladı: siyasi temsil üzerinden gerçekleşen etnik polarizasyon.
HDP'NİN POZİTİF ROL OYNAMA KABİLİYETİ ZORLAŞTI
Çözüm sürecinin hem Türk hem de Kürt tarafını temsil eden kurucu siyasi aktörü “Kürt tarafı”nı kaybederken, bu temsili neredeyse tekeline alan HDP'nin tüm seçim kampanyasını AK Parti ve liderine karşıtlık üzerinden kurması, bu süreçte bu partinin kurucu rollerden birini üstlenmek bir yana, pozitif bir rol oynayabilmesini bile zorlaştırmıştır. Küfrettiğiniz eli sıkmak zorunda kalacaksanız, küfretmenin şehvetine sınır koymak zorundasınız. Bu bakımdan, HDP'nin AK Partiye dönük olarak geliştirdiği ötekileştirici dil, elde ettiği siyasal temsil kapasitesinin çözüm sürecindeki yapıcı katkısını sınırlamaktadır. Reformist ajandalı bir koalisyon hükümetine en yakın kombinasyon olan AK Parti-HDP koalisyonu, çözüm sürecinin sonuca erdirilmesi için en uygun yol iken, HDP'nin kendisini koalisyon formüllerine kapatma ısrarı, sekter çıkarların maksimizasyonuna dönük bir yaklaşım olarak tezahür etmektedir.
MHP, türdeş ulus devleti Türk milliyetçiliği üzerinden savunan çizgisini istikrar ve tutarlılık çizgisinde sürdüren bir parti olarak Çözüm Sürecine karşı olma konumunu devam ettirmektedir. Bu çizginin Türk seçmen nezdindeki karşılığı güçlenme eğilimindedir.
CHP ise Çözüm Süreci konusunda tutarlı ve kristalize olmuş bir politika ortaya koyamamaktadır. Parti ideolojik angajmanları itibariyle klasik Kemalist çizgisi ile sosyal demokrasi arasında salınmaktadır ve muhtemel bir koalisyon hükümetinde Çözüm Sürecindeki tutumu belirsizlik içermektedir.
ERKEN SEÇİME GEBE TABLO
Çözüm Sürecinin devamı açısından en uygun koalisyon seçeneği AK Parti-HDP koalisyonu olmakla birlikte bu ihtimal gerçekleşme ihtimali en zayıf seçenek olarak görünmektedir. AK Parti-CHP koalisyonu süreci rölantiye alacak, AK Parti-MHP koalisyonu ise durma noktasına getirecek seçeneklerdir. AK Partisiz tüm koalisyon seçeneklerinde ise Çözüm Sürecinin esamesi okunmayacaktır.
7 Haziran seçimlerinin ortaya çıkardığı tabloda Çözüm Süreci kurban verilmiş görünmektedir. Demokrasinin konsolidasyonu açısından bu süreç vazgeçilmez bir değere sahiptir. Sürecin devam ettirilmesi açısından bu tablo sürdürülebilir bir tablo değildir; her halükarda bir erken seçime gebedir. Siyasal temsil her zaman çözüm üretmez. Bazen fırsat maliyeti yüksek durumlar ortaya çıkarabilir. Siyasi elitlerin çıkaracağı dersler her zaman var olduğu gibi, seçmenin de yeniden düşünmesini gerektiren sonuçlar doğabilmektedir. 7 Haziran seçimleri bunun bir örneğidir ve demokrasinin erdemi de budur: hem siyasi aktörlere, hem de seçmene tercihleri üzerinde yeniden düşünme imkanı sunması.
HABERE YORUM KAT